Anasayfa » Aydın, Yolunu Arıyor!

Yazı Hakkında

Başlık: Aydın, Yolunu Arıyor!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 17 Haziran 1994, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Aydın, Yolunu Arıyor!

Gorki, bir yandan kapitalist düzenin insanı nasıl in-
sanlık değerlerinden uzaklaştırdığını anlatmıştı… Öte
yandan da, insanın ‘kendi alınyazısının demircisi’ oldu-
ğunu vurgulamıştı.

‘Toplumcu gerçekçilik’, şu anki gerçeğin bilinmesi de-
ğil. bunun nereye doğru gittiğinin bilinmesi olarak ta-
nımlanıyordu.

Yani yazar sadece ‘estetik boyut’la yetinemezdi. Top-
lumun bugününe ve yarınına da ışık tutmalıydı.

Sanatta bireysel, yöresel özelliklere yer olmadığını
düşünenler çoktu… Ama bir Lukacs ‘tipik kişi’yi yansıt-
mak gerektiğini savunmuştu.

‘Tipik kişi’ toplumun o andaki nesnel güçlerinin özel-
liklerini taşıyan kişiydi. Önemli olan toplumsal yaşamın
yüzeysel görünümü değildi… O yüzeyin altındaki tarih-
sel anlamdı.

★★★

Bir Faulkner çıkıp şöyle demişti:

“Şairin sesi, sadece insanı yansıtmakla yetinmemeli-
dir. O ses, insanın hem kalımlı olmasına, hem hüküm
sürmesine yardım eden desteklerden, direklerden biri
olabilmelidir:”

Yani, ‘sanat sanat için’ değil, ‘sanat toplum için’ yapıl-
malıydı… Sanat daha iyi bir toplumun ve yeni insanin
yaratılmasındaki araçlardan biri gibi görülüyordu.

Ve o dönem, birden, çok uzaklarda kaldı sanki…

Komünist sistemin çökmesiyle birlikte, bir kesim sa-
natçı da sarsıldı.. Bir kesim aydın da…

Aslında sarsılan ‘insan mühendisliği’ne olan inançtı.
Bilinçli çabanın, koşulları da o koşulların ürünü olan in-
sanı da değiştirebileceğine olan inançtı.

Kültür yaşamındaki toplumcu çizgi, yerini aşırı uçta
bir bireyciliğe bırakma eğilimine girdi.. Ama artık sınır-
sız bir düzen, vahşi bir liberalizm özlemi de yok. Daha
eşitlikçi, daha onurlu bir bireycilik var!

★★★

Marksizm, bir anlamda bireyciliğin sonunu, geleceğin
toplumculukta olduğunu haber vermişti. Bilinçli müda-
halelerin, toplumu daha iyi bir geleceğe yönlendirebile-
ceği inancını taşıyordu.

Bu inancın yıkılmasından doğan boşluk, solcu aydın-
lan sıkıntıya soktu…

Kimileri, ‘tarihin ve ideolojilerin sonu’nu müjdeleyen
bu yeni egemen dünya ideolojisine teslim oldular. Kimi-
leri, doğan boşluğu dine yeni bir yorum getirerek dol-
durmayı denemeye başladılar. Kimileri, ırkçı milliyetçi-
lik ve faşizme sarıldılar.

Kimileri de, komünizmin çöküşünü ‘Marksizmden
sapma’ ile açıklama çabasına giriştiler…

Bu genel görüntü, Türkiye için de oldukça geçerlidir.

Fakat Türkiye’de ek bir olgu var: Atatürk de yeniden
doğuyor!. Genç kuşaklar ve hatta bazı eski kuşaklar,
Kemalizmi yeniden keşfediyorlar. Atatürk ve devrimi,
onlara yeniden heyecan verebiliyor.

Solun gerilemesinin ve düzen karşıtlığının giderek
dinci sağın eline geçmesinin de bunda katkısı çok…

Yeni ortamda, Türkiye’de de ‘düzeni eleştiren’ sanatçı
yılgınlaştı… Yılgınlık ise yozlaşma ve ‘teslimiyet’ getirir.
İnsancıl değerler geriye itilirken, ‘yeni dünya düzeni’nin
uzantısı olarak algılanan bir sistemle düşünsel bütün-
leşme hızlanır.

Oysa insanlığı çok daha mutsuz kılacak bir yozlaşma-
yı durdurabilmek için, eleştiriye gereksinmemiz var…
Toplumsal ve ulusal haksızlıklara yönelik ‘köktenci’
eleştiriye gereksinmemiz var

Jacques Derrida, “Yeryüzünde hiçbir zaman bu ka-
dar erkek kadın ve çocuk kul-köle edilip aç bırakılmadı
ya da yok edilmedi!” diye feryat ederken haksız mı?

★★★

Marx’a göre, kültürü biçimlendiren temel öğe ‘üretim
biçimi’ idi. Max Weber de toplumsal yapı ile düşünce ve
davranışların bir bütün olduğunu savunuyordu…

Şimdi zaman değişti.

Ekonominin, siyasetin ve kültürün birbirlerine karşı
göreceli bir bağımsızlığı bulunabileceğine inananlar
var…

İdeoloji ise zaten kültürün bir parçası…

Kim haklı? Yoksa gerçek ikisinin arasındaki bir yerde
mi?

‘Tez’ yıkıldı… ‘Anti-tez’i yeni yeni yaşamaya başladık.

‘Sentez’ mutlaka doğacaktır.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz