Anasayfa » Brüksel’den…

Yazı Hakkında

Başlık: Brüksel’den…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 16 Şubat 1996, Cuma

 

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Brüksel’den…

Duyarlılık, Belçika’daki Türkler arasında da yükseliyor.

Hafta arası bir gün. Çalışma saati. Belçika Türk Kadınlar Derneği’nin düzenlediği bir toplantı. Ve izleyicilerin bir kısmının ayakta kaldığı uzun bir konuşma.

Konu; “Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi.”

İnsanlar endişeli… RP’den, yurtdışındaki dinci güçlerden, siyaset adamlarının duyarsızlığından.. ve de -özellikle- devleti yönetenlerin yıllardır süren aymazlığından.

Artık devletten beklememek, bir araya gelmek, el ele
vermek, “bir şeyler yapmak” gerektiğini anlamışlar. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Belçika şubesini açmak hazırlığı içindeler.

Konuşma sonrasında etrafımı saranlar arasında, Brüksel’e uzaktan kalkıp gelenler de vardı. Biri “Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği” kitabımın ilk baskılarından birini imzalatırken şöyle dedi:

– Bu kitabı en az elli kişi okudu… Elden ele dolaştı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın yayımladığı “Vurulduk Ey Halkım” kitabını ve Fikret Kızılok’un aynı adını taşıyan kasetini beraberimde getirmiştim. Gören herkesin çok ilgisini çekti.

Ama bu tür yayınları Belçika’daki yüz bin kadar Türke ulaştıracak hiçbir kuruluş yok. Oysa laikliği yıkmak ve Türkiye’yi yeniden karanlığa götürmek isteyenlerin elinde olanak çok.

ADD, önemli bir boşluğu dolduracak burada.. Ve Atatürk’ün düşlediği “sivil toplum” Türkiye’de de adım adım oluşacak. Beş katlı, dünyadaki en iyi akustiklerden birisine sahip bir konser salonu. Çok iyi bir orkestra. Çok iyi
bir şef. Ve Barbara Hendricks. Zarif, alımlı.. Günümüzün en güzel, en etkileyici seslerinden biri Kamboçya’dan Bosna’ya, yurtlarını terk ederken acı çeken insanların hep yanında olmuş.

Lucio Silla’dan Don Giovanni’ye uzanan Mozart
esintisi bitiyor, ama alkışlar bitmiyor. Zenci soprano, tam
üç kez “bis” yapmak zorunda kalıyor.

Aynı salonda, birkaç gün sonra da Rostropoviç’i dinleyeceğiz. Yaşayan efsane bir viyolonsel ustasını…

Bunlar Belçika’nın güzel yüzü

Ama bir de madalyonun öteki yüzü var. Kendi rahatı
uğruna, neredeyse tüm dünya teröristlerine kucak açan
yüzü. Sıtkı Uluç’un bir roman akıcılığı ile kaleme aldığı
“Gizli Servis Öyküleri’nde çok örnekleri sergilenen yüzü. Almanya’da yaşama şansı bulunmayan tüm PKK’liler Belçika’da . Tıpkı bazı ünlü ETA militanlan gibi.

İspanyol hükümetinin ısrarla aradığı iki Basklı terörist,
iki yıldır Belçika’da cezaevinde idi. Tam İspanya’ya iadeler beklenirken serbest bırakıldılar. Ellerini kollarını sallaya sallaya çekip gittiler.

İki ülke arasındaki gerginlik doruk noktasında.

İspanya, elçisini gen çekti. Polis ve yargı işbirliğini durdurdu. Avrupa Birliği’ne üye bir ülkenin başka bir üye ülkeye böyle bir şeyi nasıl yapabildiğini anlamaya çalışı-
yor.

Belçika bunu nasıl yaptı?

Önce hükümet -İspanya’nın isteğine uyarak- iki terönsti sınırdışı etme kararı aldı. Sonra bu karara karşı Danıştay’a gidilmesini sağladı. Sonra da idari yargının bu
kararı bozmasını…

İşte demokratik ülke (!) İşte bağımsız yargı (!)
Türkiye’nin Belçika’dan alacağı çok ders var.

Önce demokrasimizi bazı ayıplarından ayıklayalım. Sivil toplumcu çabalara destek verelim. Sonra da başımız sıkışınca, bizi sıkıştırmaya çalışan Batılılara, kendi içlerindeki maskaralıkları, ikiyüzlülükleri gösterelim.

“Unutmayın, demokratik ülkelerde yargının işine karışılamaz ’’ diyelim… ABD yönetiminin aleyhimizdeki her kararda, çaresizlik içinde Kongre’yi göstermesi gibi biz de elimizi iki yana açıp mırıldanma hakkını elde edelim:

“Ne yapalım, TBMM’dekiler halkın temsilcileri!..”

Ve unutmayalım ki Atatürk, Türkiye’ye çağdaşlaşma
yolunu Batı’nın desteği ile açmadı… Batı’ya karşın açtı!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz