Anasayfa » Denetçiyi Kim Denetleyecek?!

Yazı Hakkında

Başlık: Denetçiyi Kim Denetleyecek?!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 23 Aralık 1994, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Denetçiyi Kim Denetleyecek?!

Bir Latin özdeyişidir “Denetçiyi kim denetleyecek?!”

İki anlam içerir… önce bir kısır döngüyü… Sonra da her
şeyi denetçilerden beklemenin anlamsızlığını.

Demokratik yönetimlerde, birbirine koşut iki ayrı denetim süreci vardır.

Bazıları denetimi “yasaların gereği” olarak yapar… Denetim onların “yasal” görevidir.

Bazıları ise denetimi “yurttaşlığın gereği” olarak yapar.
Onlar, yasaların gereğini yerine getirmek durumunda olanları denetlerler… Bunu yaparken de basın arkalarındadır.
Yanlarındadır. Hatta bazen de önlerindedir.

Eğer yurttaşlığın gereğini yerine getirenler, bunu örgütlü bir biçimde yapıyorlarsa; “sivil toplum” doğmuş olur.

Yurttaşın denetimi olmadan da ne hukuk devleti işler ne
de demokrasi!

★ ★★

Atatürk’e -ağza alınmayacak- küfürler… Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’e “Ebter Salamon”… Başbakan Sayın Çiller’e “Şeytanın Dölü… sidi.li”… Türkiye Cumhuriyeti’ne “Açık hava Kerhanesi” Kemalistlere “Selanik piçi, ayyaşlar sürüsü”… Alevilere “Hain”… Demokratik kitle örgütlerine “Pislik yuvası”… Dernek başkanı kadınlara “Vesikasız fahişeler…”

Bir baskı yönetiminde, bu tür yazılar basılıp dağıtılabilir mi?

Hayır!

Demokratik bir yönetimde, bu tür yayınlar yapılabilir mi?
Yapılsa da cezasız kalabilir mi?

Hayır!

Peki Türkiye’de -acaba- ne tür bir yönetim var?

Soruyu başkaları da soruyorlar:

Tüm saldırılara, hakaretlere, hükümetin ve yargı organlarının hiçbir tepki göstermeyerek sessiz kalışını, demokratik kitle örgütlen olarak büyük bir hayret ve dehşetle karşılıyor ve bu durumu şiddetle kınıyoruz. Basım yerleri, yayıncıları, adresleri açıkça belirtildiği ve en çağdaş gazeteleri dağıtan kuruluşlarca dağıtımı yapıldığı halde, bu şiddet ve terör yanlısı yayınların, basın savcılarımız tarafından gözardı edilmesini anlamamız olanaksızdır. Kendilerinden farklı düşünce ve inançta olanları yakarak öldürmek ya da ‘ kıvrıla kıvrıla gebertmek’ isteyenlerin, karşılarında barış içinde yaşamak isteyen sağduyulu halkımızı bulacaklarına eminiz.”

Ve 35 önemli demokratik kitle örgütünün ortak bildirisi
şöyle noktalanıyor:

“Türkiye Cumhuriyeti’nı yıkmayı ve yurtsever insanları
teröristlere hedef göstererek anarşiye yol açmayı amaçlayan bu tür yayınlara karşı, cumhuriyet savcılarının, devlet yetkililerinin bir an önce harekete geçmelerini ve gereken yasal önlemleri almalarını istiyoruz.”

Tarih 3 Aralık 1994.

★★★

Benzer tepkileri -çaresiz kalarak- doğrudan Cumhurbaşkanı’ na yöneltenler de var:

“Özellikle 10 Nisan 1994 günü ülke çapında bir “Şeriat darbesi denemesi’ yapılması ve ardından RP Genel Başkan’nın ‘Adil Düzen’e kanlı ya da tatlı geçileceği ‘açıklaması üzerine, bu ülkenin sıradan bir vatandaşı kimliğime dayanarak bana da bir görev düştüğü kanısı ile çalışmaya başladım. Beş ay süresince derlediğim belgeleri, haberleri ve yorumlan ‘Erbakancılık ve Erbakan’ adıyla bir kitap halinde yayımlamanın yanında, yasal işlem yapılması için 26 Ekim 1994 tarihli dilekçeme kitabımı da ekleyerek Cumhuriyet Başsavcılığı ‘na gönderip suç duyurusunda bulundum.”

Cumhurbaşkanına yollanan mektubun altında Turhan Dilligil’in imzası var.

Dilekçesine hiçbir yanıt almayan Sayın Dilligil, kendisini ve siyasal çizgisini yıllardır savunduğu Sayın Demirel’e ilgili anayasa ve yasa hükümlerini anımsatıyor. Sonra da soruyor:

“Sözü edilen anayasa ve öteki yasalar yürürlükte midir?
Yürürlükte ise yüz kızartıcı suç oluşturan iddialar neden
kovuşturulmuyor ya da kovuşturma neden beş-on yıl sürüncemede kalıyor? Ve en önemlisi, yetkililerin içinde bulunduktan gaflet ve dalalet halinin devlete ve millete ne büyük zararlar verdiğini Çankaya ’daki Devlet Başkanımız görüyorsa, anayasal haklarını gereken duyarlılıkla kullanmakta neden gecikiyor?”

1 Aralık 1994 tarihli mektuba da yanıt gelmeyince; Sayın Dilligil, mektubun bir kopyasını da bana yollamaktan
başka çare görememiş.

★★★

İnsanlarımız teker teker “yurttaş olarak”, ya da bir araya gelip “sivil toplum örgütleri” olarak.. denetleme görevini yerine getiriyorlarsa; bu olumludur!

Ama bir “gizli el “in her geçen gün köşelerine daha çok
“numaracı cumhuriyetçi” yerleştirdiği basın.. tüm bu çabalara sırt çevirebiliyorsa; bu çok olumsuzdur!

Ne 35 kitle örgütü ne de Sayın Dilligil, yargıdan bir yanıt
alabiliyorsa.., “Son çare” olarak başvurulan Cumhurbaşkanı bite -haftalardır- sessiz kalabiliyorsa; bu olumsuzdur!

Bazı valiler, kaymakamlar, savcılar, emniyet müdürleri niçin görevlerini yapmıyorlar?

Çünkü kafalarının içinde “sarık“ taşıyorlar!

Devleti yönetenler niçin görevlerini yapmıyorlar?

Çünkü diğerlerini o görevlere getirmiş olanlar bizzat kendileri!

Peki -Cumhuriyet’i ve “büyük” basında çırpmışlar içindeki birkaç köşe yazarını dışarda tutarsanız- basın niçin görevini yapmıyor?

Bu cumhuriyet yıkılırsa, “adil düzen “in değil de “2. Cumhuriyet”in geleceğine inanıyor da ondan herhalde!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz