Anasayfa » Din, Laklik ve Kitaplar…

Yazı Hakkında

Başlık: Din, Laklik ve Kitaplar…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 26 Ocak 1996, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Din, Laiklik ve Kitaplar…

Kitap kolay yazılmıyor… Ve özellikle ülkemizde, kolay da okunmuyor. Çok özverili ve değerli bazı çabalar -ne yazık ki- zaman zaman karşılıksız katıyor.

Oysa kitap, paylaşılmak içindir.

Her gün yazarı birisi olsaydım, haftada bir günümü
kitaplara ayırmak isterdim. Ama haftada üç gün yazan birisi için de, yılda -hiç değilse- birkaç yazısını kitaba ayırmamak büyük bir eksiklik.

Masamın üzerindeki bugünkü kitaplar, din ve laiklik üzerine.,,

★ ★★

Prof. Aysel Ekşinin “Din Devletleri” kitabı, toplumumuza büyük bir hizmet… Çünkü çok açık ve çarpıcı.

Kitapta önce, dünyada ve Türkiye’de İslamcı akımların artmasındaki nedenler irdeleniyor. Sonra da, “Bizden ders alın” diye feryat eden ülkelerden örnekler sergileniyor.

Herhangi bir yorumu gerektirmeyen, kısa kısa gazete haberleri ile…

İran, Afganistan, Cezayir, Mısır, Suudi Arabistan ve diğerleri… Ve arkasından da, gene kısa kısa gazete haberleri ile Türkiye.

Haberler, tıpkı çok usta bir ressamın fırça darbeleri gibi: İyi düşünülmüş, iyi seçilmiş, sabırla derlenmiş ve bir büyük tablonun parçalarını çok iyi oluşturmuş…

M. İskender Özturanlı’nın “Türkiye’de Laikliğin Serüveni” kitabının ise, başka bir işlevi var.

Laikliği doğuran koşullardan Türkiye’nin bugününe kadar uzanan bir süreci gözler önüne seriyor…
Laiklikten vazgeçmenin, niçin “çağdaşlıktan, uygarlıktan ve aydınlıktan vazgeçmek” olacağını anlatıyor… Sıkmadan, somut bir biçimde.

★★★

Orhan Koloğlu, Arapçayı da iyi bilen, iyi bir araştırmacı 1994’te “Gazi’nin Çağında İslam Dünyası”nı yayımlamıştı. “Türk Çağdaşlaşması” adını taşıyan son kitabının ikinci başlığı ise, “İslama Etki ve İslamdan Tepki “1993 Kasımı’nda Beyrut’ta düzenlenen “Araplar ve Türkler: Gelecek İçin Diyalog” seminerinde, bir
Arap tarihçi şöyle demiş:

“Kemalist sistem, Türkiye’deki ilk belirişindeki şekli ve orjinal canlılığı ile Tanzimat’ta mevcut olanın en iyisinin uzantısıydı. Nasırcı sistem ve onun Arap ül-
kelerindeki çeşitli türleri ise, Arap toplumlarındaki eşrafın, Tanzimat ‘ta yarattıkları çarpıklık ve başarısızlıklara bir tepkidir.”

Koloğlu, o seminerdeki izlenimlerini şöyle özetliyor:

“Dışardan bakılınca Türkiye, yüzyılımızın ilk yirmi yılından bu yana bölgemizde ve çevremizde yaşanan değişmelere karşın, bir istikrar modeli gibi görünüyordu. Oysa bizler bunalımlar, dalgalanmalar içinde çalkalandığımız ve uçurumun kenarından döndüğümüz inancındaydık.”

★ ★★

1930’larda Batı’da da Doğu’da da, Kemalizme yönelik, zaman zaman hayranlık düzeyine varan bir ilgi var.

Batı’da “Türk mucizesi” sloganlaşmış, dillerden düşmüyor. İslam dünyası ise,“Bu hıza biz uyamayız” diye hayıflanıyor. Ve Columbia Üniversitesi öğretim
Üyesi Hans Kohn, genel bir yargıyı 1937’de şöyle özetliyor:

“Çağdaşlaşma Sovyetler’de, Latin Amerika’da ve
İspanya ‘da da var. En hızlısı Sovyetler Birliği, Japonya ve Türkiye’de. Ama ulusal yaşamını çağdaşlaştırmada Türkiye en önde gitti. Sadece sanayileşme ve
tekniklerle yetinmedi, halkın günlük yaşamına girdi Türkiye’nin başarısını aşabilmiş başka doğu ülkesi yok.”

Kemalist Devrim, hiçbir zaman -Lenin ya da Humeyni devrimleri gibi- kendini diğer az gelişmiş ülkelere de “ihraç” etmek gibi bir çaba içinde olmadı.
Ama genede, “evrensel bir model” oluşturdu… Burgiba’nın, Ferhad Abbas’ın, Cinnah’ın, Necip’in, Nasır’ın, Bumedyen’in ağzından Atatürk adı sık sık
duyuldu.

Şu yargının anlamını iyi kavrayamayanlar, Koloğlu’nun “Türk Çağdaşlaşması” mutlaka okumalılar “Atatürk, Avrupalısıyla, Asyalısıyla, Müslümanıyla,
Hıristiyanıyla, bütün insanlığı sadece insan olmakla bütünleştirecek bir çağdaşlığın savunucusuydu. Çağdaşlaşma düzeyi dışında bir farklılığı kabul etmiyordu. Şüphesiz 21. yüzyılda da bu niteliğiyle isminden bahsedilmeye devam edilecektir. “

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz