Anasayfa » ‘Kifayetsiz Muhteris’!..

Yazı Hakkında

Başlık: ‘Kifayetsiz Muhteris’!..
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 15 Temmuz 1994, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

‘Kifayetsiz Muhteris’!..

Diyalektiğin yasaları hâlâ geçerli.

Her kötü şeyin, mutlaka bir de iyi yanı vardır.

Örneğin, devleti yönetenlerin Atatürk‘e ihanet etmeleri kötü bir şeydir. Ama bunun sonucu olarak, halkın Atatürk’e sahip çıkmak gereğini duyması çok sağlıklıdır…
Örneğin, Türkiye’de solun bugünkü perişanlığı kötüdür.
Ama kitlelerin üç partiden de umutlarını kesip kolları sıvaması iyidir…

Kemalist devrim sayesinde; hakları, özgürlükleri, demokrasiyi zahmetsizce elde ettik… İşçimiz, bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi 59 yıl kanlı bir savaşım vermedi. Grev ve toplu sözleşme hakkı bile, Kemalistlerin egemen olduğu bir Kurucu Mecliste, “şıp” diye giriverdi anayasaya…

Ama istemeden verilenlerin, alın teri dökmeden elde edilenlerin kıymetini bilmek zordur. Ancak onları yitirdiğinizde ya da yitirme tehlikesi doğduğunda kavrarsınız
sizin için ne ölçüde önemli olduklarını ..

Ve ancak o zaman bilinçlenirsiniz!

★★★

Fatih, Beykoz. Yalova seçimlerinden bir gün önce, İzmit’te ‘Anadolu Hareketi’nin düzenlediği bir toplantı vardı.

Boğucu bir sıcak.

Tatil günü olmasına karşın yoğun bir ilgi… Sendika liderleri. Üç partinin etkin isimleri ve solcu partisizler.

“Anadolu ve Rumeli Mudafaa-i Hukuk Cemiyetleri” dönemini andıran bir silkinişin Kocaeli’ne yansıması…

Çok kişi söz aldı. İnsanlar terleye terleye, saatler boyu sandalyelerinde ya da ayakta, sabırla dinlediler.

Orada ortaya çıkan “genel” eğilimleri, herkesin bilmesinde yarar var… (Özellikle de sol yiterken demokrasinin de yitmekte olduğu endişesini içlerinde taşıyanların…)

★★★

1) Solda bütünleşme, üç partinin aritmetik toplamı biçiminde düşünülmemelidir Parti “Mevlana tekkesi” değildir. Bütünleşmenin güven verebilmesi için aynı ideolojide birleşenleri ve yolsuzluklarla yıpranmamış olanları kapsaması gerekir.

2) Bütünleşmenin, Atatürk’ün kurduğu partinin adı ve bayrağı altında olması doğaldır. Bu aşamada önderlik konumunu en iyi doldurabilecek isim ise Ecevit’tir.

3) Kemalizm’den ödün verilmesi ve bu öze ters düşenlerin partide yer almaları söz konusu olmamalıdır. Ama Kemalizm, “sürekli devrimcilik” niteliğine uygun olarak, 1990’ların koşullarına taşınmalıdır.

4) Sol, büyüyebilmek ve işlevini yerine getirebilmek için düzenden umudunu kesmiş kitleler açısından yeniden “umut” olmak zorundadır. Bunun ön koşulu ise “düzen’in parçası olmaktan çıkması ve -1970’li yıllardaki gibi- “düzenin seçeneği” olmasıdır.

5) Solun düzenle bütünleşmiş gibi görünmesinin en önemli nedeni, SHP’nin hükümetteki varlığıdır. SHP hükümetten çekilmeli ve düzendeki bunalımı, gerçek sorumluları ile baş başa bırakmalıdır.

6) Bütünleşmede tüm üyelikler sıfırlanmalı ve sağlıklı ilkelere göre “gerçek” üye yazımı yapılmalıdır. Sendikalar başta olmak üzere, demokratik kitle örgütlerinin
hareketin içinde olabildiğince etkin olmaları sağlanmalıdır…

★★★

Bu düşünceler, bu köşenin okurlarının zaten genelde paylaştıkları doğrular.

Ama bu doğruların giderek daha geniş kesimlerce paylaşılmasından rahatsız otan kişiler de var. SHP’nin hem bakan hem de “iki numara” yaptığı sayın kişi,
uzunluğu nedeniyle tamamını yanıtlayamadığım mektubunda şöyle diyordu:

“Sizin samimi olmadığını bildiğim bu çabalarınız, sosyal demokrat bir aydın duyarlılığından değil, kendinize solda bir yer yaratma kaygısından kaynaklanmaktadır. ”

Ve beni “politika sevdalısı.. kifayetsiz ve muhteris” olmakla suçluyordu.

Hakkımda kullandığı “iltifat” sözcüklerinin, devlet kesesinden beslediği Atatürk düşmanı yazarın köşesinde de aynen ve sık sık yer alması elbette ilginç… Ama solda
kendime bir yer aradığım doğru değil!

Üniversitede gençlere bir şeyler verebilmek, kitaplarımın okunması ve Cumhuriyetle köşe yazarı olmak; bana fazlasıyla yetiyor!

Geçmişim ve bugünümle kendime bir yer aramak gereksinmesi içinde olmadığım için de inandığım doğruları tüm çıplaklığı ite savunabiliyorum!

Bunun verdiği mutluluğu, sanıyorum okurlarım çok iyi anlıyorlar… Ama inandığı bir “dava” için değil de öncelikle kendi kişisel geleceği için mücadele edenlerin bunu anlaması, elbette ki çok zor!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz