Anasayfa » “Korku”nun Bedeli!

Yazı Hakkında

Başlık: “Korku”nun Bedeli!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 01 Ağustos 1993, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

“Korku”nun Bedeli!

Türkiye’nin “büyük” devlet olduğu savını “temcit pilavı” gibi yineleyenler; o “büyüğü” (!) kendini koruyamayacak kadar küçültme yolundalar.

Vazgeçtik Bosna’dan..

Ama üç milyonluk Ermenistan, Dağlık Karabağ’ı ele geçirdi. O bölge ile kendisi arasındaki Azerbaycan topraklarına el koydu. Türkiye yanlısı Elçibey’in iktidarına -dolaylı yollardan- son verdi.

PKK terörüne sağladığı desteği “açık” hale getirdi. Dağlık Karabağ’da “yapay” da olsa bir “Kürt devleti” kurdurdu. Sınır ötesinden verdiği destek, Iğdır’a “ağır silahlar”la saldırı yapılabilecek boyutlara ulaştı.

Balkanlar’dan Çin Denizi’ne kadar “düşler” görenler; Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar uzanan “Türk düşmanı” yeni bir Ortodoks-Slav birliğinin oluşumunu “korku ve çaresizlik” içinde izliyorlar…

PKK’ya yılda milyonlarca dolar veren Yunanistan, toprakları üzerinde PKK kampı kurduruyor. Atina-Lavrion yoluna, “PKK kampına gider” tabelası koydurmaktan
bile çekinmez hale geldi.

Kıbrıs’taki bir avuçtuk Rum devleti, 700 PKK militanını barındırıyor. Rumlar, PKK’lıları da “açıktan” yanlarına alarak KKTC sınırlarına saldırmaktan çekinmek için artık hiçbir neden görmüyorlar…

İran, Türkiye’deki “şeriatçı” akımlara -silahlı eğitim dahil- her türlü yardımı yapıyor. PKK’ya yeni kamplar sağlıyor.

Apo ve PKK’ya otelcilik ve korumacılık dahil “her türlü” hizmeti veren Suriye, Türkiye ile adeta alay ediyor…

Ve “böyyük” Türkiye’yi yaratanlar; Bosna’da bir avuç Sırp karşısında havlu atmış olan “Batı ya Kıbrıs’ta daha ne ödünler verelim de hışmından kurtulalım” telaşı içindeler…

***

Azerbaycan’da olanları bir buçuk yıl önceden görüp uyarılarını bıkmadan yineleyen Sayın Ecevit, şimdi adeta yırtınıyor.

Yoğun hava harekâtı desteğiyle Nahcivan ile Azerbaycan arasında bir “koridor” açılmasını öneriyor.

Ermenistan’ı Azerbaycan’la anlaşmaya itmenin başka yolu var mı? Türkiye’nin güvenliği için ve en az 50 yıllık geleceği açısından büyük önem taşıyan “petrol boru hattı” sorununun güvenli bir çözüme ulaşması açısından başka çare var mı?

Zamanında Ermenistan’a karşı “önleyici” adımlar atmaya cesaret edemeyenler, şimdi Türkiye’yi ne yazık ki bu noktaya getirdiler.

Ecevit haksız mı?

Bosna-Hersek’te ve Azerbaycan’da “etnik arındırma” amacı ile “kitlesel kıyım” yapanlara tek el silah sıkamayan Birleşmiş Milletler; Azerbaycan’ı saldırgana karşı korumaya çalışan Türkiye üzerine ordu mu yollayacak?

Peki böyle bir girişimin hiç mi tehlikesi yok?

Elbette var. Ama olası bir tehlike, Türkiye’nin hareketsiz kalmasının yaratacağı tehlikeden çok daha küçük!..

Türkiye Bekaa’daki “terör” kamplarını vursa ne olur? İsrail günlerdir Lübnan’ı bombalarken ne oluyor ki!

İran’ın da Irak’ın da Suriye’nin de, hatta Yunanistan’ın da “zayıf” yanları var. Türkiye’nin de onlara karşı kullanabileceği “açık” ya da “gizli silahları” var.

Ama Türkiye’nin o silahları kullanmaktan çekindiği anlaşıldıkça “cüret”leri artıyor.

ABD ve dostları, dünyadaki bunca “rezillik” karşısında “aciz” iken Kıbrıs’ta hâlâ niçin korkuyoruz?

Mümtaz Soysal’ın dediği gibi; “PKK’ya yataklık eden bir yönetimle görüşme masasına oturuyoruz; bunu çözün, ondan sonra bize gelin” diyecek kadar bile yüreğimiz yok mu?

Yoksa… Körfez bunalımındaki “gayretkeşliğimiz” ve “Çekiç Güç” konusundaki elpençe divan duruşumuz yetmedi de “biraz daha” yaltaklanmamız gerektiğini mi düşünüyoruz?

***

Askerlikte bir kural vardır: “En yakın tehlike, en büyük
tehlikedir.”

Türkiye için bugün en yakın tehlike PKK’dır.

O’nu ayakta tutan “dış destekler”e karşı yapılması gerekenleri “tehlikeli” bulanlar, Türkiye’yi bugün bu noktaya getirmişlerdir.

O tehlikeleri göze alamayanlar; o korkaklıklarının bedelini topluma “çok ağır” ödetmeye başlamışlardır…
Kan olarak, gelmeyen milyonlarca turist olarak, yitirilen milyarlarca dolar olarak, giderek daha da bozulan toplumsal barış olarak…

Sayın Ecevit doğru söylüyor: “Hiçbir ülke kendisini sırf telefon diplomasisi ile koruyamaz!..”

1974’te iyi ki Türkiye’nin dış siyasetini Demirel-Erdal İnönü-Çetin üçlüsü yönetmiyordu.

Yoksa bugün KKTC’nin yerinde herhalde yeni bir Bekaa olurdu…

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz