Anasayfa » Medreseler Yeniden Kuruluyor!

Yazı Hakkında

Başlık: Medreseler Yeniden Kuruluyor!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 06 Ocak 1995, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Medreseler Yeniden Kuruluyor!

Olay, birkaç yıl öncesine ait.

Genç bir siyasal bilimci, doçent olmak için başvurmuştu. Çalışkan ve yetenekli idi. Bir bilim adamında bulunması gereken niteliklere sahipti Yayınları yeterli sayıda ve düzeyde idi.

İdeoloji olarak Kemalizme karşıydı. Yayınları arasında yer alan en önemli kitap, Kemalizmin demokrasiyi içermediğini savunuyordu.

Benim de bulunduğum doçentlik jürisini oluşturan profesörler ise, bu konuda kendisine “kesinlikle” katılmıyorlardı.

Eleştirilerimizi -hem deoldukça açık ve sert olarak- yaptık. Kitabında vardığı sonuçları “yanlış” bulduğumuzu söyledik. Ve sonra da doçent olması için “oybirliği” ile karar verdik…

★★★

Ayrıntıları ile yazmıştım.

YÖK “baba “sı Prof. Doğramacı, bilime değil kendisine hizmet edenleri, yasalara aykırı olarak profesör yapmıştı. Kendi yanlışlarına karşı çıkmak “cüretini”gösteren çok değerli isimlere ise, üniversitenin kapısını göstermişti. Baskı yönetimlerinin hatırı için bölüm bile kapatmıştı.

Emin Özdemir, Adnan Binyazar gibi değerler, birden kendilerini işsiz bulurken, 35 sayfalık “makale”ler ile insanlar, profesör olmuştu. Kesme-yapıştırma yöntemi ile hazırlanan makalelerin sahipleri giderek rektör olmuştu.

Hatta YÖK üyesi olmuştu. (Üniversitelerin bilimsel düzeyini yükseltmek için kurulan YÖK’ün üyesi…)

Üniversitelerin “Türk-İslam sentezcisi” olmayanlara kapanması için atılan ilk adımlardı bunlar. ABD-Evren-Doğramacı üçgeni. Türkiye’nin Kemalizmden uzak bir yörüngeye oturması gerektiğinde birleşiyordu. Üniversite ise -tıpkı TDK ve TTK gibi- Atatürk’ün, direnmesini sürdüren
“son” kurumlarından birisiydi.

Yeniden “medrese”leşmesi gerekiyordu.

★★★

Cumhuriyetin “Bilim-Teknik” ekinde Orhan Bursalı, medreseleşme sürecinin birçok somut örneğini verdi.

35 uluslararası yayın yapmış, tam 446 bilimsel yayında çalışmalarından söz edilmiş… Türkiye dışında çok büyük araştırma merkezlerinde görev almış, dünyada belli bir konuda “ilk tez’in altına imza atmış, yurtdışında en önemli kuruluşların kapıları kendilerine açık olan genç bilim adamları…

Ve -sırf kendi yurtlarına hizmet etme için Türkiye’ye gelmiş olan- bu gençlere, doçentliğin kapılarını kapatan “jüri“ler… Üye çoğunluğu genellikle “aynı ” isimlerden oluşan jüriler…

Son bir örnek de benim önümde: Dr. Tülin Öngen.

Yasanın öngördüğü bütün koşullara sahip, Bilimsel yayınları ortada. Ama “doçent” olamaz!

Çünkü yayınlan hep “ideolojik”, İşçi konularını fazla işliyor. Dünyada “Marksizm yıkılmış iken“, kendisi “hâlâ” Marksizmin etkisi altında. (Hareket noktası olarak, Marx ile Weber‘i birlikte almasına karşın…)

Çünkü yayınlarında Türkçe sözcükleri Arapça ve Farsça sözcüklere tercih ediyor.

Çünkü 1982-88 yıllan arasında, YÖK yüzünden üniversiteden uzaklaştırıldığında, asıl bilim dalı dşr dallarda çalışmalar yapmış olması biie, doçentliğine “hayır” nedeni olarak gösteriliyor. (O dönemde “kalkınma sosyolojisi” ve “kadın sorunları” ile ilgili işler bulmuş olması bile suç!)

Peki, aç kalmamak için sekreterlik ya da manikürcülük yapsaydı?

Jüri raporları açıklanmalı. Açıklanmalı ki, o raporların altında isimleri bulunanlar hakkında kamuoyu bir “fikir” edinebilsin!.. (Kişilikleri hakkında, ideolojileri hakkında ve de bilimsel “değer”leri hakkında…)

★★★

1992’de yeni kurulan 23 üniversiteye “kurucu rektör “atanırken, “Türk-İslam sentezcisi” bazı “ocak” ve derneklerin etkili olduğu yalan mı?

Rahmetli Turgut Özal‘ın imzası ile göreve getirilen bu
rektörlerden 18 tanesinin “tarikatçı” olduğu yalan mı?

Bu atamalar karşısında, “kara ses Cemalettin Kaplan’ın “üniversite tamam!” dediği yalan mı?

Bu rektörlerin çoğunun, bilimsel yayın ve yabancı dil bilme gibi koşulları yerine getirmeden, “yasa” ile kolay profesör yapılmış oldukları yalan mı?

Ve adım adım, “medrese kafası”nın tüm üniversitelere egemen olması için, elden gelen her şeyin yapıldığı yalan mı?

Yalan değil, yanlış da değil… Çünkü hedeflenen ortaçağ toplumuna, ancak medrese yakışır. Ortaçağ’da üniversite olmaz!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz