Anasayfa » Millet Meclisi 5. Dönem 6. Cilt 145. Birleşim
TBMM Konuşmaları

Millet Meclisi 5. Dönem 6. Cilt 145. Birleşim

Yazı Hakkında

Başlık: Millet Meclisi 5. Dönem 6. Cilt 145. Birleşim
Kaynak: Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi
Tarih:  16 Mayıs 1978, Salı

Yazı

(AP sıralarından «Bravo» sesleri) Çünkü Sayın Kışlalı Kültür Bakanlığının lüzumuna bile inanmamaktadır ve zamanla Kültür Bakanlığını bile, elinden gelse, lağvetmeyi düşünmektedir.

 

FAİK ÖZTÜRK (Elazığ) — Nereden biliyorsun yahu!

HAŞAN GÜRSOY (Devamla) — Bu bakımdandır ki, Bakan olduğundan bu tarafa, Türk kültürüne

en küçük bir katkıda bulunmamıştır. Yaptığı iş, sadece ve sadece tahribattır; 80 yüksek memuru almış

başka yere nakletmiş; 23 memurun da, yavrularının bile gözyaşına bakmadan, işlerine son vermiştir.

Yukarıda saydığım gerçekler gösteriyor ki, Türk kültürünü güçlendirmek, kuvvetlendirmek için değil;

sanki geriletmek ve yok etmek için vazifelendirilmiştir Sayın Kışlalı.

 

BAŞKAN — Lütfen bitiriniz efendim.

 

HASAN GÜRSOY (Devamla) — Binaenaleyh, Türk kültürüne bağlı olan bütün parlamenterleri, parti ayrımı yapmaksızın, bu hususta müteyakkız olmaya davet ediyorum. Türk kültürü üzerinde oynanan oyuna hep beraber «dur» demeliyiz; Sayın Kışlalı’yı istifaya davet etmeliyiz ve böylece de milli kültürde yapmış olduğu tahribatı durdurmalıyız.

Hepinize hürmetlerimi arz ederim. (AP sıralarından «Bravo» sesleri, alkışlar)

BAŞKAN — Teşekkür ederim Sayın Gürsoy. Cevap vermek üzere, Kültür Bakanı Sayın Ahmet

Taner Kışlalı, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (İzmir) — Sayın Başkan, Yüce Meclislin sayın üyeleri;

Adana Milletvekili Sayın Hasan Gürsoy, Milli Kütüphanenin genel müdürlükten müdürlüğe – yönetim açısından – çevrilmesini, milli kültürümüze büyük bir darbe olarak nitelendirmiştir.

Kendileri de görecekler ki; bu, çok acele, en azından duygusal verilmiş olan bir yargıdır. İdari bir değişiklik daha önce yapılmış olan ve yönetim biliminin genel ilkelerine ters düşen bir uygulamanın düzeltilmesinden ibarettir ama,  bu değişiklik kesinlikle Milli Kütüphanenin öneminin azaltıldığı anlamını taşımamaktadır. Bundan sonraki aylarda kendileri de görecekler ki, idari açıdan bu değişikliği yapan Bakan ve o Bakanlık, Milli Kütüphanenin şimdiye kadar olduğundan çok daha etkili bir biçimde, işlevlerine çok daha uygun bir biçimde görev görür hale gelmesi için en etkin önemleri alacaktır.

Biraz sonra sırası geldiği zaman, Kültür Bakanlığı hakkında verilmiş olan Genel Görüşme sırasında bu konuda başka noktaları da açıklamak olanağını bulacağım. Yalnız sayın arkadaşımın bir başka iddiasına, gene bu çerçeve içerisinde kısaca cevap vermek zorunluluğunu duyuyorum. Kültür Bakanlığında görevine son verilenler vardır. Bunların kim olduğunu açıklamak olanağını bana verdikleri için kendilerine teşekkürü bir borç bilirim. Bakanlığa geldikten sonra Teftiş Kuruluna verdiğim ilk görevler arasından biri de yapılan atamaların usule ve hukuka uygunluğunu araştırmak olmuştur. Bana getirilen bilgiler – ki o Teftiş Kurulu benden önceki bakanlar tarafından oluşturulmuş olan Teftiş Kuruludur; o ana kadar tek bir değişiklik de yapmamışımdır – gerek geçen yılki genel seçimlerden önce, gerekse aralık ayındaki yerel seçimlerden önce büyük ölçüde memur alındığını ortaya koymaktadır ve bu memurların – bu nokta çok önemli – yasalara aykırı bir biçimde göreve alındıklarını ortaya koymaktadır. Belediye isimleri vermek istemiyorum; bazı belediyelerden ve bazı merkezi hükümete bağlı kuruluşlardan alınan «görev kazandı» belgelerinin sahte olduğu ortaya çıkmıştır. Biz bu belgeleri veren kuruluşlara birer yazı yazıp, o tarihte sınav açılıp açılmadığını; açıldı ise, bu kişilerin kazanıp kazanmadığım soruşturduğumuzda, gelen cevap; böyle bir sınavın açılmadığı ve bu nedenle de bu kişilerin bu sınavı kazanmaları gibi bir şeyin söz konusu olmadığını ortaya koymuştur.

Benim yaptığım şey, sahte belge ile haksız olarak devlet memuriyetine girmiş olanların işine son vermektir. (CHP sıralarından «Bravo» sesleri, alkışlar)

 

AVNİ GÜRSOY (Zonguldak) — Yani sahtekârlık.

 

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (Devamla) — Bu, hukuk devletinin bir gereğidir.

Bunu yapmadığım takdirde, asıl o zaman ben görevimi yapmamış olurdum ve bunu yapmadığım takdirde o zaman arkadaşlarımın, Yüce Meclisin sayın üyelerinin beni eleştirmek, işte o zaman hakları olurdu.

Sayın arkadaşlar, biraz sonra Genel Görüşmede yine bana sıra geldiği zaman, biraz daha fazla vaktim

olacağı için, bu konulara başka açılardan da değinmek olanağını bulacağım. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN — Teşekkür ederim Sayın Bakan.

  1. — Kastamonu Milletvekili Sabri Tığlı’nın, Kastamonu Eğitim Enstitüsündeki bazı olaylar hakkında gündem dışı konuşması ve Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur’un cevabı.

-8-

 

Her çeşit ideolojik, emperyalist, faşist, anarşist ve terörist niyetlere ve cinayetlere en uygun kültürel ortamın daha çok güçlendirilmeye yarayacağına inanıyoruz. İç savaş denemelerine dönüştürülen anarşinin kargaşanın ve çatışmaların baş sebebinin «milli kültürsüzlük» olduğu inancını taşıyoruz.

Devleti yıkmak, milleti parçalamak isteyenlerden kurtuluş çaresinin, başta Hükümet olmak üzere, muhalefeti ve Devletin bütün kuruluşlarıyla, teşhiste doğru ve samimi olarak birleşmek, anlaşmak, «milli tehdidi ve felaketi» politik ve demagojik yönde değerlendirmemek şartıyla, ortak ve enerjik iktidar tutumu ve davranışı olduğu görüşünü benimsiyoruz. Uzun vadeli koruyucu köklü tedbirin, milli kültüre önem, öncelik ve ağırlık vermek; Atatürk ve Türk milliyetçiliğinde birleşmek olduğuna; bunu, milli eğitim yoluyla milletimize ve Devletimizin bütün kuramlarına benimsetmek ve temel yapmak olacağına yürekten inanıyoruz.

«Kültürel dönemeci», toplum ve Devlet hayatımızı birinci derecede ilgilendiren; milli duygu ve inançlarımızın önceliği ve ağırlığıyla bağdaşmayan milli bir konu, sapma olarak gördüğümüzden tarihi ve milli sorumluluğumuzun gereğini yerine getiriyoruz. Anayasanın 88 nci, Millet Meclisi İçtüzüğünün 100, 101 nci maddeleri gereğince, Kültür Bakanının tutumu üzerinde Genel Görüşme açılmasını müsaadelerinize arz ediyor, saygılar sunuyoruz.

 

 

Bolu

Avni Akyol

İstanbul

Recep Özel

İçel

Ramazan Çalışkan

Antalya

Kaya Çakmakçı

Kocaeli

Adem Ali Sarıoğlu

Kırklareli

Haşan Korkut

Erzurum

Rıfkı Danışman

Kırşehir

Mustafa Eşrefoğlu

Edirne

Mustafa Bulut

İçel

Fevzi Avcı

Zonguldak

Koksal Toptan

Amasya

Naci Altunay

Kastamonu

Ali Nihat Karol

 

BAŞKAN — Değerli arkadaşlarım, İçtüzüğümüze göre, Genel Görüşme açılıp açılmaması hususunda

Hükümete, siyasi parti gruplarına ve önerge sahiplerinden birisine sırasıyla söz verilecektir.

 

Hükümet ve siyasi parti grupları 20’şer dakika, önerge ve imza sahibi olan sayın üye 10 dakika konuşacaktır. Şu ana kadar Başkanlığımıza söz talebi ulaşmamıştır.

 

HAYRETTİN UYSAL (Sakarya) Hükümet var efendim.

 

BAŞKAN — Buyuran efendim, Kültür Bakanı Sayın Ahmet Taner Kışlalı.         .

 

Süre 20 dakika Sayın Kışlalı

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (İzmir) — Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri

 

Kültür Bakanının tutumu ile ilgili Genel Görüşme isteğinde yer alan değer yargılarına, izninizle,

yanıt vermeyeceğim. Nasıl ki, bütçe görüşmeleri sırasında Adalet Partisi Grubu adına konuşan sayın sözcü, benim düşüncelerimi, «çarpık» olarak nitelendirdi ise, ne yazık ki, bu önergede de, (benden önce “Milli gaflet dönemi” başında yer almış olan iki sayın Adalet Partili de dahil olmak üzere, bazı değer yargılarına, örneğin «Milli gaflet dönemi» gibi düşüncelere, ifadelere yer vermektedirler.

 

Hemen belirteyim ki, kendilerinin de sözünü ettikleri çoğulcu demokrasilerde, kendi görüşümüzle bağdaşmayan, kendi düşüncemize uymayan görüşleri bu tür ifadelerle nitelendirmeye çalışmanın, özgürlükçü demokrasiyle, çoğulcu demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur.

 

Bizim gibi düşünmeyenleri şu veya bu biçimde karalamaya kalkarsak, ülkeyi, bugün içinde bulunduğumuz cepheler aşamasına nasıl getirdiğimizi anlarız.

Bizim, gerçekten özgürlükçü demokrasiye inanan, çoğulcu demokrasiye inanan insanlar olarak saygı göstermeyeceğiz tek düşünce, insana, insan sevgisine, insan saygısına ve özgürlükçü demokrasiye saygı göstermeyen düşüncedir. Onun dışındaki her düşünceyi – kendi görüşümüzle ne kadar çelişirse çelişsin, ne kadar çatışma çatışsın – saygıyla karşılamak zorundayız; eğer, gerçekten özgürlükçü demokrasiye inanıyorsak; eğer, gerçekten özgürlükçü demokrasiyi, çoğulcu demokrasiyi içimize sindirmişsek.

Bu öneride, hakkımdaki iddiaları 5’e ayırarak yanıtlamak isterim:

Birinci iddia:

Diyorlar ki, benim tutumum Anayasaya aykırıymış. Benim, Kültür Bakanlığının bazı işlevlerini özerk kuramlara devretmek isteğim Anayasaya aykırıymış.

İkinci iddia: Yasalara aykırınmış.

Üçüncü iddia: Milliyetçiliğe aykırıymış.

Dördüncü iddia: Çoğulcu demokrasiye aykırıymış.

Beşinci İddia; Ben, 4 aylık Bakanlığım döneminde, İslam kültürüne önem vermemiştim.

Sayın arkadaşlar, önce, Anayasaya aykırılık iddiasıyla sözlerime başlıyorum.

Kendileri üç maddeyi zikretmişler. Birinci olarak belirtilen 41 nci maddede deniyor ki: «İktisadi,

sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yolardan gerçekleştirmek Devletin görevedir.»

Şimdi ben, kendilerine soruyorum: Özerk bir kuruluşa bazı görevleri yüklemek antidemokratik midir? Yoksa, özerk bir kuruluşun bu amacı gerçekleştiremeyeceği inancından mı hareket ederek siz o iddiaya yer verdiniz? Biraz sonra konuya geleceğim; fakat peşinen belirteyim ki, demokratik olmayan ülkelerde özerk kurum yoktur. Özerk kurum, ancak, gerçekten demokratik olan ülkelerde, gerçekten hukuk devleti ilkelerine sadık olan Anayasalarda yer alır.

İkinci iddianız, 50 nci maddeyle sınırlı. Anayasanın 50 nci maddesi diyor ki : «Devlet, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtların korunmasını sağlar.»

Şimdi, şu anlam çıkıyor: Demek ki, sizin iddianıza göre, ya, özerk kuruluşlar devletin dışındadır veyahut yine bu amacı yerine getiremez.

Sayın arkadaşlar, eğer siz, özerk kurumları devletin dışında farz ediyorsanız; örneğin, üniversiteleri, yargı organlarını; TRT’yi devletin neresinde olarak kabul ediyorsunuz; bana söyler misiniz? Ya devletin tanımını bilmiyorsunuz veyahut da bu tanım sizin iddialarınızı kapsayacak bir çerçeveye sahip olmadığı için, o tanımı bilmemezliğe geliyorsunuz.

Siz, bu iddialarınıza, beni hoş görün, devlette, onun bir organı olan yürütmeyi, hatta yürütmenin bir kesimini birbirine karıştırmaktan başka bir şey yapmamaktasınız.

Devlet, sadece siyasal iktidarların egemenliği altındaki kuruluşlardan ibaret değildir; özerk kuruluşlar da devletin bir parçasıdır.

Üçüncü söz konusu edilen madde, 129 ncu maddedir. Anayasanın 129 ncu maddesi diyor ki: «İktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma plana bağlanır. Kalkınma, bu plana göre gerçekleştirilir».

Yani, özerklik olunca, plan gerçekleştirilemez mi demek istiyorsunuz? Öyle olduğu zaman, siz, özerk

üniversitelerin ve diğer özerk kuruluşların, devletin yasama organlarınca hazırlanan plana uygun hareket etmediğimi mi, edemeyeceğini mi söylemek istiyorsunuz?

Yasalara aykırılık iddiası da, en az, Anayasaya aykırılık iddiası kadar dayanaktan yoksundur.

İdare hukukundan örnek vererek denilmektedir ki, bu önergede, «Milli savunma, milli kültür ve milli eğitim, devletin anagörevleridir. Bunlar devredilemez.»

Ben, Anayasada yer alan özerk kuruluşları ve bunların dışındakileri bir yana bırakıyorum ama, Sayın

Adalet Partili arkadaşlarıma sormak isterim: Bırakın özerk devlet kuruluşlarını, yükseköğrenimi bile özerk kişilere devreden Adalet Partisi hükümetleri değil mi idi?

Milliyetçiliğe aykırılık iddiası, benim bütçe konuşmamda, gerek Senatoda, gerekse Millet Meclisi önünde dile getirdiğim milliyetçilik ilkelerine atıf yapmadan, genel olarak bir iddia çerçevesinde kalmaktadır.

Anayasanın başlangıcında yer alan şu ifadeye yer veriyorsunuz önergenizde, diyorsunuz ki; «Türk milliyetçiliğinden hız ve ilham almayı Anayasamız öngörmektedir.»

 

Yani, sizin bu sözlerinizden, Aristo mantığına göre çıkan anlam şudur: Özerklik olunca, başka bir deyişle, siyasal iktidarın zorlaması, baskısı kalkınca, halk, milliyetçilikten uzaklaşır.

Herhalde, sizin gibi, milliyetçiliği iyi niyette benimsemeye çalışan arkadaşların böyle bir niyetleri olmasa gerektir. Eğer böyle bir niyetiniz yoksa, o takdirde, bu ifadenin, sizin verdiğiniz önergede yeri olmamak gerekir. Eğer, bu ifadeyi bilerek yazdınızsa, halka ve milliyetçiliğin kendisine inançsızlığın bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Ben, şimdi, daha önce Yüce Meclis önünde teker teker sıraladığım milliyetçilik anlayışımızın ilkelerini sıralıyorum ve size soracağım: Hangisine karşısınız?

Ben demiştim ki – ve her vesile ile de bunu tekrarladım – ulusumuzun, başka uluslar veya onların içindeki bir kesim tarafından sömürülmesine karşı olan bir milliyetçilik anlayışıdır, bizim milliyetçilik anlayışımız, buna mı karşısınız?

Ben demiştim ki, ıstırap, acı getiren değil, ıstırabı ve acıyı dindiren bir milliyetçilik anlayışıdır bizim anlayışımız; buna mı karşısınız?

Ben demiştim ki, bölücü, kardeşi kardeşe düşman edici değil, birleştirici bir milliyetçilik anlayışına sahibiz; buna mı karşısınız?

Yine dedim ki, inşam devletin kölesi olarak kabul eden değil, insanın mutluluğunu ana amaç olarak sayan bir milliyetçilik anlayışına sahibiz; buna mı karşısınız?                                             •

Nihayet, dedim ki… (AP sıralarından gürültüler)

Lütfen dinleyin. Özgürlükçü demokraside… (AP sıralarından gürültüler) Biz, sizi sabırla dinliyoruz. Özgürlükçü demokraside, çoğulcu demokraside, ne kadar, görüşlerimize ters olursa olsun, görüşleri saygıyla dinlemek, en asgari bir kuraldır.

Sonunda da dedik ki, biz, savaşçı değil, barışçı bir milliyetçilik istiyoruz; ama, savaşı da, gerektiğinde —biz onu 1974’te gösterdik – ancak yukarıdaki amaçlar uğruna kabul eden bir milliyetçilik anlayışına sahibiz; buna mı karşısınız?

Sayın arkadaşlarım, asıl, milli birliği gerçekleştirecek olan yol budur. Kendilerinin önergelerinde söz ettikleri, o milli birliği gerçekleştirecek olan yol, milliyetçilik anlayışı, asıl budur; ama, eğer, «milli birlik» denilince, onlar sadece belli bir sınıfsal ittifakın çıkarları etrafında bir birlik anlıyorlarsa, elbette ki, bizim yapmak istediklerimizin bu anlayış içerisinde yeri olamaz.

Geliyorum, çoğulcu demokrasiye aykırılık iddiasına.

Çoğulcu demokrasi nedir? Çoğulcu demokrasi, bir toplumda çıkarları birbirinden farklı olan birden çok grupun bulunduğunu kabul eden ve bu çıkarlar arasında, eşit koşullar altında bir mücadele sonucu, bir çıkarlar dengesini hedefleyen bir anlayıştan kaynaklanır; çoğulcu demokrasi budur. Yani, çoğulcu demokraside, kendi düşüncesinden başka düşüncelere, kendi çıkarından başka çıkarların savunulmasına olanak vermeyen bir anlayışa yer yoktur. Bundan çıkan sonuç, devletin elindeki gücün, sadece bir sınıfın veya bir sınıflar grupunun egemenliğini sürdürmek için kullanılmasının bu demokrasi anlayışı içerisinde yeri olmadığıdır.

Nasıl, belirli bir sınıfın aracı olmaktan çıkar devletin elindeki güçler? Siyasal iktidarların egemenliğinden kurtularak; yani özerk olarak. Eğer siz samimi iseniz çoğulcu demokrasi iddiasında, o takdirde, özerkliği, çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez anakurumlarından birisi olarak kabul etmek zorundasınız. Eğer, siyasetin, siyasal baskının girmemesi gereken bir yer varsa, herhalde bu yerinbaşında kültür gelir, bilim gelir, inançla ilgili kurumlar gelir.

Yüce Meclisin sayın üyeleri, bu önergeyi veren arkadaşlar belki farkında değiller; iyi niyetlerine büyük ölçüde inanıyorum; fakat bu önergeyle savundukları şey, aslında çoğulcu demokrasi değil, tekelci ve tekilci bir demokrasidir.

Bundan çıkan sonuç gayet açıktır: Ancak belli bir sınıfın veya sınıf ittifakının çıkarlarına uyduğu ölçüde demokrasiden yana olduklarını ortaya koymaktadırlar.

Tekrar ediyorum, özerkliğin, özerk kuruluşların, çoğulcu demokrasiler dışında hiçbir rejim içerisinde, hiç bir anayasal çerçevede yeri yoktur. Özerklik, özgürlükçü çoğulcu demokrasinin en ileri kavramlarından ve kuramlarından birisidir.

BAŞKAN — Efendim, izin verir misiniz bir hususu sorayım Sayın Bakan, özür diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, açık oylama işlemine katılmayan sayın üyelerin açık oylama işlemine katılmalarını rica ediyorum.

Buyurunuz efendim.

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (Devamla) — Özerk kurumlara karşı olmak, ya özerkliğin anlamını bilmemekten ya da özgürlükçü demokrasiye ve halka olan inançsızlıktan kaynaklanmaktadır.

Geliyorum, önergenizin en ilginç bölümüne, yani, İslam kültürüne önem vermeme bölümüne.

Sayın arkadaşlar, eğer, bu önergeyi imzalayanlar arasında kendilerine saygı duyduğum benden önceki son iki Kültür Bakanı olmasaydı, bu iddianın yer almasını bir ölçüde doğal karşılayabilirdim. İzninizle, bundan iki ay önce, Süleymaniye Camiinin yakınında olan Türk ve İslâm Eserleri Müzesini gezdiğim zaman nasıl bir durumla karşılaştığımı kısaca anlatayım: Tavanın sıvaları dökülmüş, duvarlarından sular sızıyor. Yerine koymamızın olanağım bulamayacağımız, 500-600 yıllık elyazmaları, çiniler, halılar, yani Türk ve İslâm kültürünün en değerli ürünleri çürümeye terk edilmiş. Ben şimdi kendilerine soruyorum: Acaba Bakan olarak, gidip o müzeyi gezdiniz mi? Eğer, gezip de o duruma göz yumdunuzsa, demek ki, burada yer verdiğimiz ibareler, önerinizde yer alan ibareler samimi değil. Eğer gezmedinizse, orayı gezmedinizse, izin verin, ondan çıkan sonuç da bundan farklı olamaz. Kendisini milliyetçi ve mukaddesatçı ilan eden iki hükümetten sonra gelen bir hükümetin Kültür Bakanı olarak orayı gezdiğim zaman duyduğum ıstırabı, öyle sanıyorum ki, orayı gezmemiş olan, ama şu anlattıklarımı dinleyen bütün arkadaşlar duymaktadırlar. Yaptığım şey, döner dönmez, ertesi günü yaptığım şey, oranın Müdürünü görevden almak ve 400 bin lira imar, oranın onarılması için yollamak olmuştur. Ben size soruyorum, o mudur kültüre, İslâm kültürüne değer vermek, yoksa bizim yaptığımız mıdır?

ÖZER YILMAZ (Bursa) — Gitmişken namaz kıldın mı? (AP sıralarından gülüşmeler)

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (Devamla) — Siz birtakım yayınlar yaptınız.

Sayın arkadaşlar, ben size bir örnek veriyorum.

Eğer, gerçekten değer veriyorsanız o sizin söylediklerinize, sizin grupunuz tarafından verilmiş olan önergede yer alan hususlara gerçekten inanıyorsanız, burada gülecek bir şey değil, üzülecek bir durum görmeniz gerekir.

AHMET SAYIN (Burdur) — Ağlayalım mı?

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (Devamla) — Benden önceki bakanlar döneminde, Kültür Bakanlığı birçok yayın yaptı. Yeniden okumak istemiyorum, bütçe konuşmam sırasında örneklerini verdim. Çocuk yaşındakilerle cinsel ilişkiyi öven şiirleri sizler yayınladınız. Bu mudur dine saygı? Bu mudur Kültür Bakanlığının dine saygı anlayışı? (CHP sıralarından «Bravo» sesleri, alkışlar)

Sayın arkadaşlarım, biz bir Felsefe Alt Kurulu kurduk ve o Felsefe Alt Kuruluna, Doğu ve İslam felsefesiyle ilgili değerli bilim adamlarını aldık. Eğer sabrederseniz, göreceksiniz ki, birkaç ay daha sabrederseniz, ilk yayınlarımızdan itibaren göreceksiniz ki, biz, dine saygı dinsel kültüre saygı açısından, sizin yapamadığınız birçok şeyi yapacağız, gerçekleştireceğiz; ama bunu Siyasal bir araç olarak kullanmak için değil, gerçekten bilimsel bir çaba ile, kültüre saygımızdan dolayı, inanca saygımızdan dolayı yapacağız. (CHP sıralarından «Bravo» sesleri, alkışlar)

Sayın arkadaşlar, sözlerimi bağlamak istiyorum.

İSMAİL HAKKI KÖYLÜOĞLU (Ankara) — Bağla, bağla.

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (Devamla) — Daha uzun konuşmak için hiçbir gerek yok. Sizin önerinizde somut olarak ne yer almışsa, onların ne kadar bilimsel dayanaktan yoksun olduğunu ortaya koyabilmek için bu kısa süre yetti bana.

Tüm kuşkular, benim başında bulunduğum Kültür Bakanlığının bugüne kadar yürüttüğü politika ile ilgili tüm kuşkular, ya Devlet ve özerklik kavramının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır ya da kendisi gibi düşünmeyenlere karşı hoşgörüden yoksun olmanın bir ürünüdür.

Şimdi, izninizle, o öneride yer alan iki bölümü okumak isterim.

Sayın arkadaşlarımız diyorlar ki, «İç savaş denemelerine dönüştürülen anarşinin, kargaşanın ve çatışmaların baş sebebinin milli kültürsüzlük olduğu inancını taşıyoruz.»

Eğer bu söyledikleri doğru ise, son 12 yılın baş sorumlusu olarak, son 12 yıldaki hemen tüm hükümetlerde ana sorumluluğu taşımış kişiler olarak, milli kültürsüzlüğün bu sonucunun vebalini benim değil, kendi sutlarında hissediyorla demektir. (CHP sıralarından «Bravo» sesleri)

BAŞKAN — Sayın Bakan, bir kez daha sizden özür diliyorum…

Açık oylamaya katılmayan üye var mı efendim?..  Yok.

Bu durumda, oylama işlemi bitmiştir.

Kupayı kaldırınız.

Efendim, özür dilerim, buyurunuz.

KÜLTÜR BAKANI AHMET TANER KIŞLALI (Devamla) — Eğer bugün gerçekten kendilerinin burada ifade ettiği gibi, bir milli kültürsüzlük söz konusu ise, herhalde bunun suçu, dört aylık bir bakanın değil, bu kadar yıl o yükümlülüğü, o görevi taşımış olanların olsa gerektir.

Gene diyorlar ki, önergelerinde, «Uzun vadeli, koruyucu köklü tedbirin milli kültüre önem, öncelik ve ağırlık vermek, Atatürk ve Türk milliyetçiliğinde birleşmek olduğuna, bunu milli eğitim yoluyla milletimiz ve Devletimizin bütün kuramlarına benimsetmek Ve temel yapmak olacağına yürekten inanıyoruz.»

Kendilerine katılırım. Yalnız, kendilerine şunu da belirtmek isterim ki, müsterih olsunlar; kendilerinin bu kadar yılda gerçekleştiremediklerini biz çok daha kısa zamanda gerçekleştireceğiz.

Yüce Meclisin sayın üyeleri, kültürümüzün gerçek kaynaklarına asıl biz iniyoruz, kültür mirasımıza asıl biz sahip çıkıyoruz; onu, çağın ve bilimin gereklerine göre geliştirecek ve yayacağız. Nasıl ki, milliyetçiliğin sözünü değil de uygulamasını 60 yıl önce de, 4 yıl önce de biz yaptıysak, şimdi de, ulusal kültüre nasıl sahip çıkılması gerektiğini nasıl sahip çıkılacağını da biz göstereceğiz. Eğer, sayın Adalet Partili arkadaşlarım bunda bir terslik görüyorlarsa, kendilerini milliyetçi ve sağcı olarak ilan ettikten sonra, bunu kendilerinin yapmamış olduktan, gerçekleştirememiş bulunduktan bir hususu,  demokratik solcu bir hükümetin ve bir bakanın gerçekleştirmesinde bir terslik görüyorlarsa, bunun nedenim aramak bize değil kendilerine düşer.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar.)

BAŞKAN — Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlarım, çalışma süremiz dolmak üzeredir. Bir grupa söz versek bile, o grupun konuşmasını sağlayabilmek için de yeniden uzatma kararı almamız gerekiyor. O nedenle, yeni bir grupa söz veremiyorum. Ancak, açık oylama isteminin sonuçtum da bu oturumda sizlere sunmak durumundayım. Onun, için, Genel Kuruldan özür diliyorum; sayım yapılıyor.

 

  1. — GÖRÜŞÜLEN İŞLER (Devam)
  2. — Cezaların İnfazı hakkmdaki 647 sayılı Kanuna bir ek madde ile geçici 7 nci maddeye bir fıkra ve bu Kanuna geçici bir madde eklenmesine dair kanun tasarısı ile Adana Milletvekili Alparslan Türkeş ve 4 arkadaşının, 647 sayılı Cezaların İnfazı hakkında Kanunun 1712 sayılı Kanunla değişik 19 ncu maddesinin 1 nci fıkrasının değiştirilmesi hakkında kanun teklifi ve Adalet Komisyonu raporu. (1/114, 2/535) (S. Sayısı : 74) (Devam)

BAŞKAN — Değerli arkadaşlarım, 13 Temmuz 1965 tarih ve 647 sayılı Cezaların infazı Hakkındaki Kanuna 2 ek madde île geçici 7 nci maddeye bir fıkra ve geçidi bir madde ilavesine dair kanun tasarı sının açık oylamasına 129 sayın üye katılmış olup, 116 kabul, 7 ret, 2 çek’inser, 4 de geçersiz oy kullanılmıştır.  Oylama işlemi önümüzdeki birleşimlerde tekrarlanacaktır efendim.

Çalışma süremiz dolmuş bulunmaktadır. Yarın, yani 17 . 5 . 1978 Çarşamba günü saat 15.00’te yapılacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısından sonra toplanmak, Anayasa Mahkemesine üye seçimini yapmak ve gündemde yer alan diğer konuları sırası ile görüşmek üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.58

VII. —SORULAR VE CEVAPLAR

  1. A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
  2. — İstanbul Milletvekili Turan Koçal’ın, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde yapılan soruşturmaya ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakam Necdet Uğur’un yazılı cevabı. (7/206)

17.3 . 1978

Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki Sorularımın Milli Eğitim Bakam Sayın Necdet Uğur tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet buyurulmasını saygılarımla rica ederim.

İstanbul Milletvekili

Turan Koçal

  1. Bakanlık müfettişlerinden Nejat Yüzbaşıoğlu ve Kemal Onur İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü

idarecilerine sorduğu tahkikat sorularından (TC Anayasasının 2 nci maddesinde yer alan laiklik ilkesine aykırı olarak okula cami açtığınız, buraya harf devrimine ters düşen arap harfleri ile yazılı levhalar yazılmasına göz yumduğunuz, derslere baş örtülü kız öğrenci sayası yıldan yıla artmasına rağmen buna karşı bir önlem almadığınız gibi Disiplin konusu İmline de getirmediniz.) Anayasanın 19 ncu maddesinin Din ve Vicdan hürriyetine ters düşen ve ihlal eden bir soruşturma değil midir?

  1. Okuldaki mesçite arap harfleri ile asılan levhaların Anayasanın 2 nci maddesine aykırılığı mantığını Tüfkiye Büyük Millet Meclisi mesçitinede arap harfleri ile asılı levhalardan bağlantısını nasıl açıklarsınız?
  2. Başörtülü kızların örf ve adetlerine uymaları suç kabul ediliyor da, mini etekle tahrik edici şekilde giyinen kızların tutumu suç değil midir?
  3. Müfettişlerin sorularından Kur’an Kurslarının ilanlarını okul tahtasına asılması Atatürk ilkelerine aykırı sorusunda, büyük Atatürk’ün Kur’aıı Kurslarına ve Kur’an okunmasını yasaklayan kesin bir emri ve anlayışı var mıdır?
  4. Atatürk Eğitim Enstitüsüne yeni atanan idarecilerin mescidin kapısına kilit vurmaları doğru mudur?
  5. Müfettişlerin Türk Büyüklerinin resimlerinin asılmasını soru mevzuu yapmış olmalarına rağmen okulda Mao ve Lenin’in resimlerini soruşturma yapmayışının nedeni nedir?

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz