Anasayfa » ‘Tarihsel Sentez’e Doğru!
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Haftaya Bakış Köşe Yazıları

‘Tarihsel Sentez’e Doğru!

Yazı Hakkında

Başlık: ‘Tarihsel Sentez’e Doğru!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 19 Aralık 1999, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

‘Tarihsel Sentez’e Doğru!

1960’lı yıllarda, çok tartışılan bir “Birleşme Kuramı” vardı.
Bu kuram, kapitalist Batı ile komünist Doğu’nun giderek bir noktada birbirine yakınlaşacağını, hatta birleşeceğini öngörüyordu.

Madem ki toplumsal düzenin biçimlenmesinde temel etken teknoloji idi… Öyleyse, “sanayi toplumu”nun gereksinmelerinin, benzer kurumlar yaratması kaçınılmazdı.

Toplumsal barışı korumak için, Batılı kapitalistler giderek daha “toplumcu” önlemler almak zorundaydılar. Eğitim düzeyi yükselmiş, sağlam bir altyapıya kavuşmuş, temel gereksinmelerini karşılamış komünist ülkelerde ise “özgürlük” ve “demokrasi” gereksinmesi gündeme gelecekti.

Birisi toplumculuğa, ötekisi demokrasiye doğru yönelirken, buluşma noktasının adı belliydi: “Demokratik sosyalizm”, yani “özgürlükçü toplumculuk”…

Kemalizmin 1920’lerde yakalamaya başladığı “sentez”di söz konusu olan!..

★★★

O tarihlerde bunu bir tür “ütopya” sayanlar çoğunluktaydı… Kimine göre, bunun gerçekleşeceği kuşkuluydu. Kimine göre de, böyle bir şeyi görmeye bizim de çocuklarımızın da ömrü yetmeyecekti.

1970 yılında İstanbul’da CHP Gençlik Kolları’nca düzenlenen “Birinci Demokratik Sol Düşünce Forumu”nda bu kuramı savunmuştum… Yadırgandım, tepki aldım.

Ne Marksist sol böyle bir şeyi içine sindirmeye hazırdı, ne de Kemalist sol!..

Ama “Demokratik sol tarihsel bir sentezdir!” sözüm, bazı gazetelerin birinci sayfalarına başlık olmuştu.. Ve ben, geleceğin egemen ideolojisinin, “sosyalizm” ile “liberalizm”in bir sentezi olmak zorunda bulunduğunu savunmayı sürdürdüm.
Kemalizm ile kopmaz bağlantısını da!..

Bu CHP içindeki bir kanadı çok tedirgin etti. Ünlü Kızılcahamam seminerlerinde ve daha sonrasında konuşmamı engellemek isteyenler çıktı… “Kafaları karıştırmak”la suçlandım.

Ama Sayın Ecevit’in desteği sayesinde beni susturamadılar. Her defasında benden sonra söz alıp, söylediklerimin yanlış olduğunu savunmakla yetinmek zorunda kaldılar.

Sayın Demirel’in sözcülerine göre ise, ben zaten “Marksist-Leninist” olmuştum…

★★★

Sovyet imparatorluğu çökerken, tek parti diktatörlüğüne karşı oluşmuş tepki birikiminin patlaması yaşandı. Birçok yerde iktidarları “doğal” olarak sağcılar kazandılar.

Ve sağcı yönetimler, geçmiş dönemin kazanımlarının olumlu yanlarının anlaşılmasını kolaylaştırdı.

1992‘de Litvanya’da devlet başkanlığı seçimlerini eski komünistlerin adayı kazandı. 1993’te Polonya’da genel seçimleri eski komünistler önde bitirdiler. Macaristan’da geçenlerde yapılan seçimlerde eski komünistlerin başarılı oldukları anlaşılıyor. Doğu Almanya’da bile, eski komünistlerin yeniden güçlenmeye başladıkları görülüyor.

Romanya’dan Orta Asya’ya kadar, birçok ülkede zaten eski komünistler iktidardalar.

Ama eski komünistler artık “komünist” değiller.

İsimleri de değişti, ideolojilerinin çerçevesi de… “Demokratik sosyalizm”de buluştular. Batıdakiler ise çoktan oraya gelmişlerdi.

★★★

Sovyet imparatorluğu çökerken, sabırsız ve isterik çığlıklardan aklın sesi duyulmaz hale gelmişti.

– İdeolojiler öldü!..

– Tarihin sonu geldi!..

Oysa ne son vardı ne de ölen. Sadece bir “model” tıkanmıştı… Bir ortaçağ toplumunu sanayi toplumuna dönüştüren, ama demokratik gereksinmeleri karşılamada yetersiz kalan bir “model”…
Sosyalizm eşittir “üretim araçlarının mülkiyetinin devlette oluşu” propagandası bir çarpıtmaydı. “Amaç” ile “araç”ın karıştırılmasından kaynaklanan bir çarpıtma…

Toplumculukta “amaç”, toplumsal çıkarların bireysel çıkarların önüne geçmesidir… Hakça bir paylaşımdır… Emeğin önceliğidir… Emekçi hak ettiğini alamıyorsa.. Kendisiyle uzaktan yakından ilgili kararların oluşumuna etkin bir biçimde katılamıyorsa… Çalıştığı fabrikanın başında bir devlet memurunun ya da patronun adamının oluşu ne fark eder ki?..

Sosyalizm ölmedi, siyasal ve ekonomik iktidarları tek elde toplayan model öldü. O model 1917’nin Rusyası’nda gelişmenin “motoru” idi; 1987’nin Rusyası’nda gelişmenin “ayakbağı” olmuştu.

1917’de bilinçli bir “öncü” güce gereksinme vardı. 1987’de ise, Komünist Partisi üyesi ile sokaktaki adam arasında fark kalmamıştı!

Marx’ın tanımladığı anlamda devrim asıl şimdi yaşanıyor!

Değişen altyapıyı taşıyamayan eski kurumlar yıkılıyor ve özgürlükçü bir üstyapı oluşuyor… “Tarihsel sentez” -iki adım ileri bir adım geri- gerçekleşiyor…

Türk solu “gaflet” içinde fark etmese de dünya dönmeyi sürdürüyor!

(Cumhuriyet, 11 Mayıs 1994)

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz