Anasayfa » Soysal ve Boyner…

Yazı Hakkında

Başlık: Soysal ve Boyner…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 27 Temmuz 1994, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Soysal ve Boyner…

Gücün gücü dengelemediği yerde demokrasi olmaz; azınlık ya da çoğunluk diktatörlüğü olur!

Güçler dengeniz ne kadar varsa, demokrasiniz de ancak o kadar var olabilir… Çağdaş demokrasilerin dayandığı temel güç dengesi ise “emek” ile “sermaye” arasındadır.

Eğer “işçi” sınıfı “işveren” sınıfını zorlamasaydı, çağdaş “çoğulcu” demokrasi de doğamazdı..

12 Eylül geldi. Türkiye’de var olması zaten çok zor olan emek-sermaye dengesini tümden yok etti… İkiyüzlü Batı’nın “insan hakları” konusunda bizi aşağılayacak
gerekçeler bulabilmesinin nedeni de içte burnumuzun pislikten kurtulamamasının nedeni de budur!..

★★★

İki isim, Türkiye’nin gündeminde: Mümtaz Soysal ve Cem Boyner.

Sayın Boyner “sermaye’nin temsilcisi… “Numaracı cumhuriyetçi”, yani Özal‘cı.

Sayın Soysal “emek”ten yana… “Ulusalcı “solcu, yani Kemalist.

Süslü basın Boyner’i şişirdikçe şişiriyor.. Zehirli oklar ise Soysal’a yönelmiş.

Köşeleri kapan solcu eskileri, sermayeye yaranma, “eski günah”larını unutturma yarışı içindeler. Cumhuriyet dışında ise “sol basın” neredeyse yok artık.. Eski günlerden, “büyük” basın içinde direnişini sürdürmeye çalışan ancak birkaç kalem kalmış “yadigâr”…

★★★

Ne diyor Sayın Boyner?

“KİT’ler organize soygun müesseseleridir. İstisnasız hepsi kapatılmalıdır. Özelleştirme hemen yapılmalıdır.”

“- Din işleri cemaatlere bırakılmalıdır. İsteyen milletvekilinin Kuran’a el basmasının, isteyen kadın avukatların duruşmalara başörtü ile girmesinin, öğle tatilinin cuma namazına göre ayarlanmasının kime ne zararı var?”

“-Atatürk fikir adamı değildir, askeri bir kahramandır. Bu nedenle kurduğu partinin altı oku kısa kalmıştır.”
Boyner’in “Kürt sorunu” üstüne, Avrupa Birliği’ne tam üyelik üstüne de “ilginç” görüşleri var.. Kimisi doğru, kimisi yanlış. Atatürk’e ve Kemalizme karşı olan “dinci” ve “Kürtçü’leri kucaklamak istediği ise belli.

Katıldıklarımızı alkışlamak, katılmadığımız düşüncelere ise “hoşgörü” göstermek, demokrasinin gereğidir. Ama demokrasiye inanıyor isek; bu “hoşgörü”nün günümüz Türkiyesi’nde özellikle iki koşulu olduğunu da unutmamalıyız,. Siyasal yaşamdaki “aşırı”bölünmüşlüğe katkı yapmamak, bir.. Toplumu ayakta tutan, demokrasinin temel dayanağını oluşturan “sağlam” değerleri yıpratmaya çatışmamak, iki..

Sayın Boyner, Türkiye’de sağı laik-demokratik bir çizgiye çekebilirse alkışlarız. Ama Atatürk hakkında boyundan büyük laflar etmeye başlayınca da, çizmeyi aştığını anımsatmak zorunda kalırız.

Etrafındaki Atatürk düşmanlarını anımsarız birden.. Atatürk üzerine kaç kitap okuduğunu sorarız. Hiç değilse “Nutuk”u ve “Medeni Bilgiler”i okuyup okumadığını
merak ederiz..

★★★

Peki Sayın Soysal sermaye basınının hışmını üzerine çekmek için ne yapıyor?

Partisinin bayrağındaki “Altıok”a ve adındaki “sosyal demokrat” öze uygun davranmasını istiyor!

Halkın paraları ile oluşan KİT’lerin, bir “oldu-bitti” havası içinde, yok pahasına satılmaması gerektiğini savunuyor. Özelleştirmeye, ancak ulusal ekonomiye hizmet
ettiği ölçüde ve ulusal çıkarlara ters düşmemek koşulu ile “evet” diyor.

Kıbrıs’ta, Azerbaycan’da, Bosna’da, ulusal çıkarlara uygun ve Batı önünde boynu bükük olmayan bir siyasetten yana..

“Bakanlık olsun da ne olursa olsun!” demiyor. Hem kabul edeceği bakanlıkla, hem partisinin hükümetteki tutumu ve hem de kendi partisinden hükümete gireceklerin kişilikleri ile ilgili “tutarlı” koşulları var.

Onurlu, ideallerine sadık her siyaset adamının öne sürmesi gereken koşullar bunlar..

Alkışlamak mı gerekir, yermek mi?

Ama Soysal’a yönelik “öfke”nin asıl nedeni belli:
“Özelleştirme” konusunu Anayasa Mahkemesi’ne götürüp. “yanlış”ın iptaline yol açmak!

Peki o anayasayı Soysal mı yaptı? Yoksa “sermaye”nin etki ve güdümündeki güçler mi?

Türk-İş’ten DlSK’e, Hak-İş’e kadar, niçin tüm işçi kuruluşları, özelleştirmenin “peşkeş çekme” rezilliğine vardığını -çok ciddi kanıtlarla- savunup duruyorlar?.

Türk basınının Soysal-Boyner İkilisine yaklaşımındaki çarpıklık, gönlümüzdeki demokrasiyi niçin kuramadığımızın nedenlerini gözler önüne seriyor.

Ve aynı zamanda içine düştüğümüz batağın temelindeki nedeni de..

Emeğin sesi yok. sermayenin sesi çok!

Kargaların ağzına mikrofon tutulmuş!.. Bülbüllerin sesi duyulabilir mi?

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz