Anasayfa » Allah’a İnanan Tiyatro Müdürü!..
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Cumhuriyet Gazetesi Haftaya Bakış Köşe Yazıları

Allah’a İnanan Tiyatro Müdürü!..

Yazı Hakkında

Başlık: Allah’a İnanan Tiyatro Müdürü!..
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 02 Ağustos 1995, Çarşamba

Yazı

HAFTAYI BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Allah’a İnanan Tiyatro Müdürü!..

Sanat ve kültür kurumlarının yönetimlerini siyasetçiler belirlememeli.

Belirlerse ne olur?

Her hükümet değişikliğinde, Devlet Tiyatroları’ndaki oyunlar değişir. Kapalı gişe oynayan, Brecht‘in “Arturo Ui”si kaldırılır… Afişlerde Nâzım Hikmet‘in adı olduğu için, Ferhat ile Şirin balesi için yapılmış aylarca süren hazırlıklar ve masraflar çöpe atılır… Bir başka bakanın döneminde yapılmış yayınların tümü, kendilerini depolarda ya da kâğıt fabrikalarında bulur.

Hatta “devletin dili ” değişir. Arapça ve Farsça sözcükler, Türkçe sözcüklerin yerini alır. Ulusal olması gereken kültür siyasaları, giderek sınıfsal olmaya
başlar.

Özerkliklerini yitiren üniversitelerin başına ne geldiyse, sanatın başına da o gelir.

Sanatı en iyi kimin yönetebileceğini sanatçı bilir. Tıpkı üniversiteyi en iyi kimin yönetebileceğini de bilim insanlarının bilmesi gibi.

Devlet Tiyatrosu sanatçılarının yarıdan fazlasının imzalarını taşıyan bildiriler yayımlanıyor.

İzzet Polat Ararat, eski Devlet Tiyatroları Genel Müdür Yardımcısı.    Kültür-Sen’in yani Kültür Bakanlığı Çalışanları Sendikasının Genel Başkanı. Ve dramaturg.

Altı net aylık tutarı kadar para cezasına çarptırıyor.

Murat Karasu, eski İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü. Mustafa Avkıran, eski Antalya Devlet Tiyatrosu Müdürü Reha Özcan, Müdür Yardımcısı Orhan Kurtuldu, İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı… Ve Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun 58 çalışanı…

Çeşitli cezalara çarptırılıyorlar.

Niçin?

Devlet Tiyatroları’nın daha sağlıklı işleyebilmesi konusundaki düşüncelerini açıkladıkları için.

Tam 38 sanatçı örgütü, cezalandırılmalara karşı çıkıyor, gazetelere ilanlar veriyor. Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu, yeni Kültür Bakanı İsmail Cem‘ e başvuruyor. Para cezalarının ödenmesi amacıyla, destek kampanyaları açılıyor…

İdeolojik değil, kişisel siyasetin girmesiyle, Devlet Tiyatroları’nın ulaştığı nokta bugün ne yazık ki budur!

Olayın başlangıç noktasında, Demirel- Erdal İnönü hükümetinin ilk kültür bakanı var. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Bozkurt Kuruç‘u, hukuka uygunluğa özen göstermeden görevden alan..ve de, sanatı yönetenin “seçim”le göreve gelmesi ilkesini akraba-dost kayırmalarına “paravan” yapmaya çalışan, yozlaştıran bir bakan.

Sanat yönetmeni genel müdürün seçiminde, şoförden gece bekçisine kadar herkese oy kullandıran, en çok oy alanı atama zorunluluğunu kabul etmeyen.. üstelik böyle bir sistemi yasalaştırıp, bakanın keyfine bağlı olmaktan çıkarmak için parmağını bile kıpırdatmayan bir bakan.

Üç gün içinde yapılan, seçim olmaktan çıkan bir seçim.

Sürekli olarak idari yargıdan karar çıkarıp görevi-
ne yeniden dönen bir genel müdür.

Ve o genel müdüre, demokratik yöntemlere yol açma çağrısı yaptıkları için, cezalandınlan sanatçılar.

Sayın İzzet Ararat’ın – genel başkanı olduğu örgütün kararına uyarak – Genel Müdür’e yolladığı ve cezalandırılmasına neden olan telgrafta şu satırlar bulunuyor:

“Tüm sanatçıların ve sanat çevrelerinin isteklerine ve ihtiyaçlarına uygun merkeziyetçilikten uzak bir anlayış ve yapılanmanın eşiğine gelinmişken üç yıldır durmadan dinlenmeden, ısrarla ve inatla sürdürdüğünüz Genel Müdür kalma çabası, Devlet Tiyatroları ’nın özlemi haline gelmiş bu dönüşümü engellemektedir. Açık bir uyan niteliği taşıyan üç Tiyatro Müdürü’nün istifası karşısında duyarsız kalmanız, Devlet Tiyatroları ’nı geri kalmışlığa sürüklemektedir.”

Sayın Kuruç, o göreve sanatçıların oylarıyla gelmiş ve siyaset baskılara direnmek için görevinde kalmış olsa çok saygı duyardım.

Atandığı bir görevde, yönettiği sanatçılara karşın direnmeyi sürdürmesini ve demokratik süreçlere yol açmak için çekilmeyi içine sindirememesini hoş görmek ise elbette ki olanaksız!..

Ama o demokratik süreç de herhalde son uygulamadakinin benzeri bir “seçim komedisi” olmamalıdır. Ve bir odacı da, sanatçının karşısına geçip, şöyle diyememelidir:

– Bizim oylarımız sayesinde, hiç değilse artık Allah’a inanan bir müdürünüz var!..

Bu, sanat kurumlarını siyasetten arındırmak değil, siyasetin batağına atmak demektir!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz