Anasayfa » Amaçlar ve Araçlar…

Yazı Hakkında

Başlık: Amaçlar ve Araçlar…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 01 Kasım 1995, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Amaçlar ve Araçlar…

Türk siyasal yaşamı neyin arayışı içindedir?

Bir; tutarlı ve uzun ömürlü bir iktidarın… İki; daha düzeyli, toplumda saygınlık kazanmış insanlardan oluşan bir Meclis’in… Üç; ülkeyi sık sık “seçim ekonomisi” ile karşı karşıya bıraktırmayacak bir düzenlemenin… Ve sonunda; toplumsal barışın…
Bu amaçlara nasıl ulaşılabileceği ise bir giz değildir!

★ ★ ★

Sağlıklı bir siyasal iktidarın oluşabilmesinin ilk koşulu, sağlıklı bir Meclis’in oluşabilmesidir. Meclis’in sağlıklı olabilmesinin de iki koşulu var: Parti yapılarının sağlıklı olması ve seçim sisteminin sağlıklı olması.

Siyasal partiler, kendilerine oy veren kitlelerin “doğrudan” denetim ve desteğinden uzaklaştıkça yozlaşırlar. Toplumsal çıkarların yerini, bireysel ya da azınlık çıkarları alır… Yozlaşma, saygınlık kaybını peşinden getirir. Saygınlık kaybı da dürüst, düzeyli ve başarılı insanları siyasetten uzaklaştırır. Partilerin demokratik bir yapıya kavuşmaları zorlaşır.

Ve siyaset, bir avuç insanın oynadığı bir “çirkin oyun”a dönüşür.
Son anayasa değişiklikleri; meslek kuruluşlarının, sendikaların, derneklerin, siyasal partilerle “doğrudan” ilişki kurmasının yolunu açmıştı. Bir anlamda “delege ağalığı”nın, “çıkar paylaşma çeteliği”nin sona ermesine zemin hazırlamıştı.

Ama “apar topar seçim”, siyasal yozlaşmanın önlenmesinde önem taşıyan bir süreci, “gelecek seçim”e ertelemek anlamına geliyor.

★ ★ ★

Toplumdaki genel eğilimleri ve güç dengelerini “doğru ” yansıtan bir seçim sistemi, “sağlıklı” bir seçim sistemidir.

Ülke çapında yüzde 10 oy barajı koymak, ne demektir?

Ya milyonlarca oyluk toplumsal desteğe sahip olan bazı siyasal akımları bile Meclis dışına atmak… Ya da onları bir büyük partinin kanatları altına girmeye zorlamak… demektir

İkisi de sağlıksızdır!

Birincisinde, Meclis toplumun tümünü temsil ediyor olmaktan çıkar… İkincisinde ise bazı “köktenci” ya da “azınlık” eğilimleri, büyük partiyi kullanmaya başlarlar. Devlet içinde, toplumdaki güçlerinin çok
üzerinde etkili olma olanağına kavuşurlar. Çünkü dayanışma içinde ve iyi örgütlüdürler.

Yüzde 10 barajı, solu birleştirmez… Ama sağdaki küçük partileri, büyüklere doğru iter. Demokrasinin temelindeki dengelerden birisi olan sağ-sol dengesi daha da bozulmuş olur!

★ ★ ★

Sık sık gündeme gelen, “seçim ekonomisi ”nin zararları nasıl önlenebilir?

Elbette ki sık sık seçim yapılmasını önleyerek!

“Yedek milletvekili” uygulamasını Türkiye de benimsemelidir… Böylece hem sık seçim yapılmasının nedenlerinden birisi oradan kalkmış olur: hem de ölen ya da istifa eden milletvekilinden boşalan yeri -haksız olarak- bir büyük partinin ele geçirmesi önlenmiş olur.

Boşalan milletvekilliği hangi partiye aitse; o partinin listesinde yer alan bir sonraki aday seçilmiş sayılmalıdır…

Gelelim yazının girişindeki son amaca: Toplumsal barış nasıl sağlanır?

Toplumda ciddi bir desteğe sahip bulunan her eğilime “temsil” hakkı sağlayarak… Siyasal istikrarı -iktidarın tek görüşe teslim edilmesinde değil- farklı eğilimler arasındaki “hoşgörü ve uzlaşma”da arayarak…

★ ★ ★

Seçim tek başına demokrasi demek değildir; ama demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur… Demokratik bir seçimin ön koşulu ise sağlıklı ve demokratik bir “basın”dır!

Eğer basın özgür değilse, halkı doğru bilgilendiremez. Eğer halk doğru
bilgilendirilmezse, özgür  bir seçim yapamaz.

Basının devlete karşı özgür olması, onu gerçekten de özgür kılmaya yetmez!

Özel çıkarların aracı haline gelmiş bir basın, özgür sayılabilir mi? Dünyada eşi görülmemiş bir “promosyon” rezilliğinin arkasına
gizlenmiş bir tekelleşme sürecinin, Türk basınını hangi noktaya getirdiğini görmemek için ille de kör olmak gerekir mi?

Oktay Ekşi‘nin şu sözlerine katılmamak olanaksız:
“Tıpkı ülkeyi 12 Eylül’e sürükleyen politikacıların faturasını tüm toplum
ödediği gibi, bu defa da gazetecilik’ uğraşının dışına taşan veya onu ‘gazetecilik’ sananların faturasını tüm toplumun ödeyeceği günlere doğru hep beraber sürükleniyoruz.”

Bana, Mustafa Balbay‘ın bir tümcesi birçok şeyi özetliyor gibi geliyor.
“Artık medya diye bir güç yok, güçlerin medyası var…”

Demokratik bir amaca, demokrasinin tüm temel taşlarını yıkarak ulaşamazsınız!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz