Yazı Hakkında
Başlık: | Ankara’da Olay! |
Kaynak: | Cumhuriyet Gazetesi (s.3) |
Tarih: | 26 Mart 1997, Çarşamba |
Yazı
HAFTAYA BAKIŞ
AHMET TANER KIŞLALI
Ankara’da Olay!
Yıl 1978… TBMM’nin açılışı bu kez farklı kullanıyor.
Kutlama kokteylinde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kısa bir konser verecek… Ulvi Cemal Erkin‘in “Köçekçe”si… Ardından da Suna Kan‘ın
solist olduğu bir konser.
Tıpkı Atatürk dönemindeki Meclis açılışları gibi.
Tören salonu kalabalık… Konser başlıyor. . Ve
tatsız bir uğultu.
Milletvekilleri, senatörler nefis konseri bırakmış, gruplar halinde ayak sohbetini sürdürüyorlar… Sanata ve sanatçıya saygısız.
Birkaç bakan, birkaç parlamenter üzgün… Suna Kan çıkmıyor. Konser yarım kalıyor.
O Meclis, aylarca cumhurbaşkanı seçemeyen bir meclis olacaktır… 12 Eylül ile kapısına kilit açılan bir meclis olacaktır.. Acaba rastlantı mı?
Demokrasinin olmadığı ülkelerde, senfoni orkestralarının, opera ve balenin olmaması da bir rastlantı mı?
Ankara bugünlerde büyük bir sanat olayına hazırlanıyor.
Tam 450 sanatçıdan oluşan bir orkestra ve koro, Beethoven’in 9. senfonisini seslendirecek… CSO, Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Korosu, Bil kent Orkestrası, Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosu ve TRT Çoksesli Korosu… Solist
ier Viyana Operası’ndan; soprano Gabriele Nehner, mezzosoprano Julia Bemheîmer, tenor Peter Sevanson, bas Peter Daalrysky
Şef ise ünlü Gürcü Jansug Kakhidze
Hıncal Uluç’ların, Doğan Hızlan‘ların. gerçek sanatseverlerin kalkıp da yurdun dörtbir yanından gelmelerini gerektirecek bir olay bu.
Türkiye’de ilk kez!
Ve 14. Uluslararası Ankara Müzik Festivali, bu yıl ki unutulmaz açılışını bu konserle yapmış olacak.
8 bin kişilik Türk Metal-İş Salonu’nda…
★ ★★
İki yıl kadar önce, cumhuriyetin başkenti Ankara bir yanıtla inlemişti.
“İçine tükürülen” sanat… “Belden aşağı” diye aşağılanan bale… Ve iki gün peşpeşe. Atatürk Spor Salonu’nda çınlayan on bini aşkın el.
Yanıt Refah zihniyetinin bazı ilkel belediye başkanlarınaydı.
Atatürk’ün başkentini İran’laştırmak isteyenlereydi.
Şimdi o ilkellik, yerel düzeyden hükümete taşınmış durumda… Bu nedenle de 30 mart pazar günü verilecek olan, yeni yanıtın anlamı çok daha büyük.
Ankara, yüzde 22 oy ile Atatürk’ün başkentinin
amblemine şeriatçılığı sokmak isteyenlerin önünde gerileyecek mi? İstanbul yüzde 24 oya boyun eğecek mi?.. Bu ülke, yüzde 21 oy ile çağdışılığı
dayatmak isteyenlere teslim olacak mı?
Elbette hayır!
Ama bu “hayır”, her alanda her gün verilecek bir
savaşıma bağlıdır. .Bir çağdaşlık savaşımına… Tıpkı Atatürk’ün dediği gibi:
“Çizgi savunması yoktur, alan savunması vardır.
Ve o alan, bütün vatandır!”
Ankara. Atatürk’ün başkenti.
Atatürk’ün Türkiyesi ortaçağ karanlığından yeni
yeni çıkıyordu. Yoksuldu. Eğitimsizdi .
Ama -geri kalmış toplumları – “aşağı ırk” sayan faşist diktatör Mussolini bile. Atatürk’ün 60 yıl önceki Türkiyesi’ni “Avrupalı” sayıyordu… Ve Nazizmin zulmünden kaçan, varlıklı ABD’nin kucak açtığı bilim adamı ve sanatçılardan -kimi dünya çapındaki- tam 142 tanesi. Atatürk’ün yoksul ülkesini tercih ediyordu.
Acaba niçin?
Bu sorunun yanıtı çok açık… Ama benim açık uçlu bir başka sorum daha var:
– Aralarında rekabet olan, üç orkestra ve üç koro bir araya geldiler. Pazar günü 450 sanatçının sesi, 1923 devriminin gücünü bir kez daha kanıtlarken tüylerimiz diken diken olacak… Ve onlar yenilmez bir dev gibi gürlerken partilerimizin falanca filanca genel başkanları, acaba utançtan kulaklarını tıkayacaklar mı?
Karanlık kapılara dayanmışken hâlâ bir araya gelememenin, kişilik küçüklüklerini bu koşullarda bile yenememenin utancından…
Yorum Yaz