Anasayfa » Asalım mı, Besleyelim mi?

Yazı Hakkında

Başlık: Asalım mı, Besleyelim mi?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 02 Temmuz 1999, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Asalım mı, Besleyelim mi?

Çocukların tepkisi bazen büyüklerinkinden daha doğrudur. Saf ve yalın olduğu için.. Sokaktaki adamın tepkisi de bazen Meclisteki adamların
tepkisinden çok daha sağlıklıdır. Birtakım ince hesaplara dayanmadığı için…

Hasan Cemal Diyarbakır’da, sokaktaki insanın
nabzını tutmaya çalışmış. İki yanıt özellikle dikkatimi çekti.

Birincisi, yaşlı bir Kürt’ten:

– Apo gitse ne olur, gitmese ne olur? İyi olacaksa, idam etsinler.. Ama etmeseler, daha iyi olmaz mı?

İkinci yanıt ise bir Türk’ten:

– Apo idam edilirse daha çok puan toplar. Etmeyin ki yavaş yavaş ölsün!

***

Dört sorunun yanıtı çok önemli:

Ceza niçin verilir?.. İdam öncelikle kimi cezalandırır?.. İdam en ağır ceza mıdır?.. Öcalan idam edilirse, sonuçlan ne olur?..

Cezanın iki amacı vardır Birincisi, caydırıcılık:
İkincisi ise vicdanları rahatlatmak.

İdamın en caydırıcı ceza olduğunu söylemek
çok zor.

Bir yanda ABD. bir yanda Avrupa. Aynı gelişme
düzeyindeki toplumlar. Birisinde ölüm cezası var.
Ötekisinde yok, Ve ölüm cezasının ABD’de daha
az cinayet işlenmesi sonucunu doğurduğunu söyleyebilmek de olanaksız.

ABD’nin bazı eyaletlerinde idam var, bazılarında yok. Aynı toplumun iki parçası… Ölüm cezası olan eyaletlerinde, olmayan eyaletlerinden daha az
cinayet işlendiğini söyleyebilmek olanaksız.

Suçun cezasız kalmaması, kamu vicdanının rahatlaması açısından da durum pek farklı değil. ABD’nin ölüm cezası olan eyaletlerinde vicdanlar
rahatlıyor da olmayanlarda kanıyor mu?

İdam öncelikle suçluyu mu cezalandırır?

Hayır!

Ölüm cezası öncelikle suçlunun yakınlarını cezalandırır. Ölen için anlık bir acı vardır. Arkasında kalanlar içinse o acı tüm yaşam boyu sürer. Ve kimi zayıf bünyelerde “intikam” isteği uyandırır.

İdam en ağır ceza mıdır?

Hayır!

Yaşam boyu hücre cezası, her gün yeniden başlayan bir işkencedir. Umutsuzluk içinde ağır ağır
ölümdür. Batan her güneşte yeniden ölmektir. Çöküştür, tükeniştir.

İdam, anlık bir cezadır. Yaşam boyu hücre cezası ise sonsuz bir ceza…

Ve son soru: Öcalan asılırsa ne olur?

Dünya ile ilişkilerimizde ne olur? Toplumsal barışımızda ne olur?..

Konuyla ilgili ilk yazımın üzerinden üç haftadan fazla süre geçti. Prof. Bozkurt Güvenç hemen telefonla aramıştı. Filme de alınmış, gerçek bir olaydı anlattığı.

Olay, geri kalmış bir ülkede geçer. Olayın kahramanı, toplumsal bir hareketin önde gelen bir ismidir. Öldürülmesi için devletin gizli güçlerince bir
hazırlık vardır. Ingilizler kendisini uyarır ve kaçmasını salık verirler.

Oysa Ingiltere ondan değil, onu öldürmek isteyenlerden yanadır!

Ama olayın sonuçlarını tahmin edebilecek kadar
deneyimlidir.

O kaçmayı kabul etmez, öldürülmeyi seçer .
Kendini kurtarmayı değil, davasının yararını öne
alır… Öldürülür ve “efsane” olur!

“Rehine” olarak kullanılabilecek bir tutsak mı?
Yoksa tükenmiş bir “efsane”yi yeniden canlandırmak mı?

Akıl mı? Yoksa duygular mı?

Toplumsal barış mı? Yoksa “kan davası”mı?

Ölüm cezasını veren yargıç ölüm cezasına karşı. Başbakan ölüm cezasına karşı. Askerler bile ölüm cezasının kalkmamasını savunmuyorlar. Ve
toplumu temsil etme savında olanlar, temel bir tercihle karşı karşıyalar.,.

Marmaris’teki emekli adam bir tarihte “Asmayalım da besleyelim mi” diye sormuştu. Yaşadıklarından sonra belki o bile, beslemenin bazı durumlarda asmaktan daha akıllıca olduğu sonucuna varmıştır.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz