Anasayfa » Atatürk’ten Bugüne CHP…

Yazı Hakkında

Başlık: Atatürk’ten Bugüne CHP…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 10 Eylül 1995, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Atatürk’ten Bugüne CHP…

“Gerçek” CHP, Cumhuriyet ile yaşıt. Dün 72. yıldönümü idi. Bazılarının sandığının tersine, CHP “tepe”den kurulmadı. “Mûdafaa-i Hukuk” derneklerinin bir uzantısı olarak doğdu. Yani, düşman işgaline karşı Anadolu’nun hemen her köşesinde ortaya çıkan, bir halk hareketinin uzantısı olarak… Atatürk, gerçekten de “halkın partisi”ni kurmak istiyordu. Halkla bütünleşmiş, devrimi sırtlayacak bir parti düşlüyordu. Halkı partileştirmek, Atatürk için heyecan verici bir olaydı. Ama o günü yaşayan araştırmacıların da dediği gibi: “Bu amaca ulaşılması, ancak güçlü ve yaygın bir örgütçü kadronun Gazi‘nin zihniyetini paylaşması ile olanaklıydı.” Oysa bu yoktu. Ve CHP giderek halktan koptu. “Dar bir bürokrat hizbi ile, bu hiziple ancak seçim ve çıkar bağlantıları olan, yerel, fakat dar bir taşralı taraftar kadrosundan ibaret” hale geldi. Şevket Süreyya Aydemir, ünlü yapıtında,bu durumun açıklamasını şöyle yapar. “Devrim Partisi, bir klik haline gelmişti. Kapalı,dar bir klik… Bu sonuçta. İsmet Paşa’nın şekilciliğinin ve her kudreti hükümette toplamak yolundaki hoşgörü kabul etmez tutumunun etkileri olsa gerektir. Gerçek şudur ki, Atatürk hareketi olmuş, fakat Atatürk partisi yaratılamamıştır.” Bu, “büyük devrimci”nin içine sindirebileceği bir durum değildi. CHP’yi,siyasal tekelciliğin verdiği uyuşukluktan kurtarmak gerekiyordu. Atatürk,Serbest Fırka’nın kurulmasını bunun için istedi. 1930 yılı yazıydı. Paris Büyükelçisi Fethi Bey (Okyar). Yalova’da Atatürk’ün konuğu idi. Fransa ve İngiltere’deki demokrasiden, çokpartili yaşamdan, parlamento çalışmalarından söz ediyordu. CHP’nin iktisadi devletçiliğini eleştiriyordu. Atatürk fırsatı yakalamıştı. Kısa ve net konuştu:

”-Fethi Bey, siz bu söylediklerinizi yapabilmek için bir siyasi parti kurunuz. Ben size bu işte yardımcı olacağım…”

Kendi partisinin ülkede tek başına kalmasından rahatsızdı. Sadece CHP milletvekillerinden oluşan Büyük Millet Meclisi, hükümeti gereği gibi eleştiremiyor ve denetleyemiyordu. Atatürk, “laik Cumhuriyet” temelinden ödün vermemek kaybıyla, Serbest Fırkaya kişisel olarak güvence verdi. Simgesel olarak da, kız kardeşi Makbule Atadan’ı bu partinin kurucuları arasına kattı. Partinin illerde örgütlenmesini ve yaklaşan yerel seçimlere katılmasını istedi. Serbest Fırka kurulmuştu. Fethi Bey, hemen her yerde bir “kurtarıcı” gibi karşılanıyordu. Halktan kopuk CHP iktidarına karşı oluşan tepkilerin meyveleriydi bunlar… Atatürk’e verilen “tozpembe” bilgilerle gerçekler çelişmekteydi. Bu ortamda, gündeme gelen Fethi Bey’in İzmir gezisi, hükümeti telaşlandırmıştı. Gezinin yapılmaması için uyarılar geliyordu. Fethi Bey, durumu Atatürk’e anlattığında, şu yanıtı aldı:

“-Anlıyorum ki, senin oraya gitmene engel olmak istiyorlar; ama sen gideceksin!”

Fethi Bey, İzmir’e gitti ve baskılar yoğunlaştı. Durumu öğrenen Atatürk’ün yolladığı telgrafta ise şu satırlar vardı:

“Anlıyorum ki, sana nutkunu söylettirmek istemiyorlar. Fakat sen behemehal nutkunu söyleyeceksin ve tesadüf edeceğin herhangi bir engeli derhal bildireceksin…”

Serbest Fırka, kendiliğinden, bir karşı devrim hareketine dönüşmekteydi. Yunus Nadi, Cumhuriyette Gazi’ye bir açık mektup yayımladı. ‘‘Serbest Fırka’ya karşı vaziyet almadığı takdirde,CHP’nin kendi başının çaresine kendisinin bakacağını” yazdı. Bunun üzerine, Gazi Mustafa Kemal imzası ile Cumhuriyete gönderilen açık mektup, şu tümce ile noktalanıyordu:

“Resmi vazifem bitince, Fırkamın başında fiilen çalışacağım.”

Durumun kötüye gittiğini gören Serbest Fırka yönetimi, partiyi kapattı. Atatürk, halkın nabzını tutmak için “yeniden ” yurt gezilerine başladı. Serbest Fırka’nın belediye başkanlığını kazandığı tek kent olan Samsun’a gitti. Karşılayanlar arasında ve yemekte, belediye başkanı yoktu. “Şehirlerine misafir geldik, belediye reisi nerede?” deyince, acele çağırdılar. Başkanın, Gazinin ziyaretinden habersiz olduğu anlaşılıyordu. Atatürk ile belediye başkanı arasında şu konuşma geçti:

”- Feshedilmiş bir partinin belediye reisi olarak vazifenize devam etmek istemezsiniz değil mi? İstifa ediniz!”

“- Eğer istifa edersem, halkın teveccüh ve itimadına karşı gelmiş olurum…”

Herkes “Ebedi Şef”‘in sinirlenmesini bekliyordu. Oysa O, çok sakin bir sesle şöyle dedi:

”-Düşündüğünüz doğru… Arzu ettiğiniz gibi olsun!”

İşçi sınıfı yoktu, burjuvazi yoktu, hatta bürokrasi dışında bir “aydın” kesim yoktu… 1920’lerin koşullarında, devrimin öncülüğünü bir bürokrat kadronun üstlenmesi belki de kaçınılmazdı. Yarım yüzyıl sonra,Ecevit önderliğindeki “Ortanın Solu” hareketi, bir anlamda. Atatürk’ün kurduğu partiyi “Atatürk’ün Partisi” haline getirme hareketiydi. Halkla bütünleştirme hareketiydi. Bugünkü CHP sadece halktan değil, tek parti dönemindeki tabanından da kopuk! Ya yeniden “Atatürk’ün Partisi” olmalı, ya da o ismi taşıyamayacak kadar küçüldüğünü kabul etmeli! Elbette, eğer tarihe ve kendisine “birazcık” olsun saygısı varsa…

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz