Anasayfa » ‘Benzetiriz Haaaa!’

Yazı Hakkında

Başlık: ‘Benzetiriz Haaaa!’
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 09 Mayıs 1997, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

‘Benzetiriz Haaaa!’

İran gene esmiş savurmuş:

– Bu yolda giderseniz, sizi Cezayir’e benzetiriz!

Kimi? Türkiye’yi…

Benzeten benzetene… İran geç bile kaldı. Bu tehdidi ondan çok önce bizim bazı “çokbilmiş”lerimiz yapmışlardı ve hâlâ da yapıyorlar.

O çokbilmişlerimizin aklına şeytanı düşüren de fırdöndü hocaydı:

– Mutlaka olacak!.. Ama kanlı mı, kansız mı; bu size bağlı…

★★★

Önce bizi benzetmek istedikleri şeyin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu unutmamak gerekir.

Cezayir’de sonun başlangıcını oluşturan olay belli. Toplumcu ekonomiden Friedmancı Özal politikalarına geçiş… Altı bin kadar dolar milyoneri yaratılması…

Petrol fiyatlarının düşmesi ile birlikte yoksulluk da yaygınlaştı. Sınıflar arasında uçurumlar oluştu. Toplumsal dengeler altüst oldu.

Varlıklı daha varlıklılaşırken yoksulun arkasındaki devlet desteği de çekildi. Sosyal devletten vazgeçildi.. ve devletin bıraktığı boşluğu dinci güçler doldurmaya başladı. Camilerde yiyecek, giyecek dağıtıldı.

Cezayir’de dört şeyin eşzamanlı olması unutulmamalıdır:

Petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte gelen yoksullaşma… Sosyal devlet anlayışından uzaklaşmayla birlikte gelen sosyal adaletsizlik… Toplumsal dengelerin bozulmasıyla birlikte gelen “çürümüşlük ve ahlâksızlık” .. ve çok partili dönem!

1954’te yüzde 17 olan kentleşme oranı, yüzde 55’e ulaştı. İş bulma umudu ile kentlere akın eder, insanlar, toplumsal değerlerini yitirdiler. Kentte yaşadıkları kültür şoku onları tepkiye, yeni bir “kimlik arayşı“na ve sonuçta da İslama sığınmaya itti. Çünkü sığınabilecekleri başka bir toplumsal kurum yoktu.

Yaşadıkları umutsuzluk, bir yandan “kurulu düzen “e, öte yandan da “yabancı” kültürlerin ürünü olan hemen her şeye karşı öfkeyi beraberinde getirdi. Gençler “daha iyi bir dünya ” isterken onlara bu
umudu sadece “dinci güçler” veriyordu..

★★★

Baskı yönetimleri, baskıyı biraz gevşettiklerinde genellikle yıkılırlar. Yılların baskısına dönük tepki birikiminden kimin yararlanacağını ise her ülkenin kendine özgü koşulları belirler.

Türkiye’de Kemalist tek parti, dinci güçlerin siyasete katılmasına izin vermedi. Ama siyasal bir muhalefetin kendi içinde yeşermesine hoşgörü gösterdi. Hatta bunu özendirdi. Geleceğin muhalefeti de, iktidarı da kendi içinden çıktı.

Türkiye’de 27 yıllık tek parti dönemi sona ererken Iran ya da Cezayir benzeri bir durumun doğmamış oluşu bir rastlantı değildi.

“Siyasal muhalefet “e izin vermeyen baskı rejimleri, halkın desteğini sağlamak için “dinci güçler” e ödün verince sonuç elbette ki farklı oluyor. Toplumsal ekonomik koşullara ve dolayısıyla yönetime doğan tepkiler, ancak cami ya da kilisede sığınak bulabiliyor. Ve hoşnutsuz kitleler, genç kuşaklar, hatta
bir kısım aydınlar için başka seçenek kalmıyor.

Iran, Cezayir ve bir ölçüde Polonya örnekleri ortadadır.

Cezayir’e benzeyen yanlarımız neler?

Özalcı politikaların yıktığı toplumsal dengeler ve sosyal devlet… Bu çizginin ürünü olan “çürümüşlük ve ahlaksızlık”… FIS (İslamcı Selamet Cephesi) gibi
RP’nin de yüzde 20 dolayında oy toplaması… FIS gibi RP’nin de karşısındaki partilerin bölünmüşlüğünden yararlanması..

Ve giderek “dinci eğilimleri besleyen” bir ulusal eğitim yapısı.

Cezayir’le benzeşmeyen yanlarımız neler?

Bir genel yoksullaşma süreci içinde olmayışımız.. çok partili döneme, çok farklı koşullarda geçmiş oluşumuz.

Cezayir’in tersine, Türkiye’de yüzlerce yıllık bir güçlü devlet geleneğinin bulunması… Türkiye’dekinin tersine Cezayir bağımsızlık hareketinin bir “yeraltı direnişi” biçiminde örgütlenmesi…

Ve çok önemli bir farkı da Cezayir’de sürgünden çağrılarak yüksek devlet konseyi başkanlığına getirilen Muhammed Budiaf şöyle özetliyor:

“En büyük eksiğimiz, bizde bir Mustafa Kemal Atatürk’ün çıkmamış olmasıdır!..”

GALATASARAYLI DOSTLARA!..

Biri yurtdışından olmak üzere üç kızgın mektup aldım. “Ne Kadarda Rastlantı!”başlıklı yazımdan alınmışlar… Ama en büyük Galatasaraylılardan birisi olan Turgay Şeren ‘in bile -hakem yanlışlıkları kastederek- “Galatasaray’ın bunlara ihtiyacı yok!” demek gereğini duyduğunu unutmuşlar!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz