Anasayfa » Bir Pazar Günüydü…

Yazı Hakkında

Başlık: Bir Pazar Günüydü…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 26 Ekim 1997, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Bir Pazar Günüydü…

Bir pazar günüydü.

Ayak parmaklan m üzerinden dikilerek ulaşabildiğim pencereden dışarıya bakıyordum. Uçan kuşlara, aheste dolaşan köpeklere hasetle bakıyordum.
Yürüyen insanlara hasetle…

Güneş hiçbir zaman bu kadar uzak olmamıştı.

Büyükçe bir odada tam 57 kişiydik.

Özgürlük diye haykırdığı için.. Demokrat Parti’nin iktidara gelişinin onuncu yıldönümünde karşı gösteri yaptığı için.. yere atılmış bildirilerden birisi üzerinde bulunduğu için.. iki kişiden fazlasının yan yana yürümesi yasak olduğu halde, üçer dörder dolaştığı için.. yakalanmış, gözaltına alınmış 57 kişi.

Artık DP’nin son günleriydi. 27 Mayıs’a 13 kalmıştı.

“Özgürlüğün ne demek olduğunu, ben işte o gün anladım. ”

***

Geçen gün İlhan Selçuk’un köşesinde “Şiro’nun Ateşi” vardı… Her tümcesi beynimi yakan kor bir ateş.

Eski milletvekili Mahmut Alınak haykırıyordu:

“Bana şimdi politika yapmak yasak, avukatlık yapmak yasak, kitap yazmak yasak!. Elinizi lütfen vicdanınıza koyun! Bu durumda benim için serbest olan ne kaldı? Oturup ölümü beklemek mi, Türkiye’yi terk etmek mi? Önümde başka hangi demokratik seçenek var, lütfen siz söyleyin!”

Bir köy muhtarlığına bile aday olamıyor. Mesleğini yapamıyor. Yazdığı kitap toplatılmış.

Eline silah alıp dağa mı çıksın? Yoksa -en iyisi- yurtdışına giderek. Türkiye aleyhindeki lobilere malzeme olup, baş tacı mı edilsin?

Tutuklu değil… Ama Türkiye onun için koca bir cezaevi otmuş.

Eşber Yağmurdereli’yi tanımam.

Ne yazık ki konuşmalarını dinlemedim. (Bundan sonra fırsat olursa dinleyeceğim!) Yazdıklarını okumadım…

Ama.. demir parmaklıklar arkasına “yeniden” dönerken, benim özgürlüğümü de elimden aldı!

Yüzü gözümün önünden günlerdir gitmiyor…

Ne yapmış?

Devlet gücünü kullanarak çeteler mi oluşturmuş?
Adamlarına “faili meçhul” cinayetler mı işletmiş?
Yasal olmayan yollardan kazandığı serveti ile Amerika’da şatolar mı kurmuş?

Hırsız mı, uğursuz mu, yalancı ve sahteci mi?

Yoksa halkına ihanet mi etmiş?

O inandıklarım söylediği için artık özgür değil..
Ben inandıklarımı yazdığım halde özgürüm… O içerde, ben dışardayım.

Bunda bir haksızlık yok mu!

***

İsmail Beşikçi ömrünü dört duvar arasında geçiriyor.

Niçin?

İnandığı şeyleri yazdığı için… Kendine göre doğru, bana göre yanlış şeyler yazdığı için.

Ama ben bana göre doğru, ona göre yanlış olan şeyleri yazmayı sürdürüyorum.

Onun düşüncelerine özgürlük tanıyan bir yönetim de belki benimkilerini yasaklayacaktı. Bu kez ben içerde olacaktım, o dışarda.

Sınıf arkadaşımdı. Yıllar ve koşullar düşüncelerimiz arasında uçurumlar oluşturdu… Ama biliyorum ki, ikimiz de yurdumuzu ve insanlarımızı aynı ölçüde seviyoruz. İkimiz de kötülük değil, iyilik arayışı içindeyiz.

Haksızlığa uğradığı inancı içinde ömrünü dört duvar arasında geçirirken iyilik peşinde olmak.. yaşamın olanaklarından yararlanmak için eliniz kolunuz serbestken iyilik arayış: içinde olmaktan çok daha zordur.

İsmail önce üniversiteden atıldı… Sonra içeriye atıldı… Ve de kitapları yasaklandı…

Acaba toplum bundan ne kazandı?

★★★

Bugün gene pazar.

Ve ben kendimi gene çok uzun yıllar önceki o pazar günkü gibi hissediyorum. .. Bir şeyler gene göğsümü sıkıyor… Güneş gene çok uzaklarda..

Katiller, hırsızlar, devleti soyanlar, çeteciler, yasaları hiçe sayanlar aramızda dolaşıyorlar… kimileri nutuk bile atıyor meydanlarda..

Ama Alınak’ın eli kolu bağlı… Beşikçi’ler, Yağmurdereli’ler içerdeler.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz