Anasayfa » Bunalımın Çözümü Yok mu?

Yazı Hakkında

Başlık: Bunalımın Çözümü Yok mu?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 31 Ekim 1999, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Bunalımın Çözümü Yok mu?

Bir umutsuzluk yaygınlaşıyor.

Yolsuzlukların, yapanların yanına kâr kaldığı izlenimi çok güçlü… Birçok siyasal önder, nasıl oluştuğunu inandırıcı bir biçimde açıklayamadığı servetlere sahip.. Partilerin çoğunluğu, önderlerinin kuklası görünümünde…

Ekonomi iç açmıyor… Siyasal şiddet ve terör önlenemiyor… Devlet örgütü içinde, laik demokrasiye karşı olan güçlerin kadrolaşması sürüyor… Gelecek kuşakların önemli bir bölümü, çağdışı bir kafa ile yetiştirilmeye çalışılıyor… Ülke dışta, düşmanca bir çemberin içinde… Ve sivillere güven
her geçen gün biraz daha azalıyor…

Bu karanlık tablodan çıkış yok mu?

★★★

Hiçbir şey, ne göründüğü kadar kötüdür ne de göründüğü kadar iyi!

Ama amacım, tablonun pembe yanlarını sıralamak değil; sistemle ilgili çözümler üzerinde durmak.

Sorunların siyasal kaynağı nedir?

İstikrarsızlık!

Siyasal istikrarsızlık, sorunların üzerine güçlü ve kararlı bir biçimde gidilmesini önlemektedir… İstikrarsızlığın nedeni ise bellidir.

Dinci sağ, en sağlam ve tutarlı parti yapısına sahip. RP bir önder partisi değil, bir ideoloji partisi… Tabanı ile tavanı arasında çelişki yok; bölünme yok!

Diğer akımlar farklı partilere bölünmüşler… Bölünmeler ideolojilerden çok, önderlere göre olmuş. Önderleri ise ideolojilerinin önünde ve bazen de ideolojisiz… Yapılan demokratik değil; örgüt ve özellikle de milletvekilleri, seçmenden çok genel başkanın eğilimlerini temsil ediyor. Çıkarlar öndere “endeks”lenmiş.

Ne yapmalı?

Seçim sistemi ile mi oynamalı? Partiler sistemi ile mi oynamalı? Siyasal sistemin kendisi ile mi oynamalı?

Yoksa her üçü ile de mi?

Üç sistem içinde en kolay değiştirilebilecek olanı, seçim sistemidir.

Koyarsınız iki türlü seçim sistemini ve ideolojileri birbirine yakın olan partileri ikinci turda bir araya gelmeye zorlarsınız… Üstelik de -diğerlerinin bölünmüşlüğü nedeni ile- laik demoratik rejime karşı olan bir partinin, yüzde 20’lerde oyla, oyunun çok üzerinde bir güç kazanmasını önlersiniz.

Bu çözüm düşünülebilir. Ama aynı sistemin, Fransa’da solu birleştirmeye yıllarca yetmediği de unutulmamalıdır…

Üç sistem içinde en zor değiştirilebilecek olanı, partilerin yapısıdır.

Partiler demokratik bir yapıya kavuşmadıkça, ne “lider sultası” önlenebilir ne de Meclis gerçekten “halkın Meclisi” olabilir. Kişiselliğe dayalı bölünmüşlük ve siyasal istikrarsızlık sürer gider.

“Liderler demokrasisi” diye bir şey olmaz; olsa olsa “liderler diktası” olur!..

★★★

Başkanlık sistemi bir çözüm müdür?

Bir seçim dönemi içinde hükümet sorunu doğmaması, uygulamaların kesintisiz sürmesi açısından “evet”… Ama siyasal barış, uzlaşma ve sistemin tıkanması olasılığı açısından “hayır”!

Demokratik geleneklerin, hoşgörü ve uzlaşmanın gelişmediği bir ülkede, başkanlık sistemi, siyasal gerilimi ve kutuplaşmayı artırır. Başkanın partisinin Meclis’te azınlıkta olduğu durumlarda ise sistem tamamen kilitlenir.

ABD’de niçin kilitlenmiyor?

Çünkü “parti disiplini” diye bir kavram yok. Karşı partinin temsilcileri başkanın bir önerisine destek verebileceği gibi; başkanın partisinden de karşı çıkanlar olabilir, hiç de yadırganmaz… Her konuda parlamentoda “yeni bir çoğunluk” oluşur.

Böyle bir sistem, Latin Amerika’ya istikrar getirdi mi ki, Türkiye’ye getirsin?

Özal “başkan” olsaydı, acaba Türkiye Körfez Savaşı batağına saplanmayacak mıydı?

Çiller “başkan” olsaydı, acaba “serbest eller”le neler yapardı?

★★★

Kolay çözüm yok!

Demokrasilerin temelinde siyasal partiler var. Onlar sağlıklı bir yapıya kavuşmadan, sistemi sağlıklı işletmek olanaksız.

Eğer sayın önderlerimiz, ülkelerini ve demokrasiyi önemsiyorlarsa; işe önce kendi evlerinin önünü temizlemekten başlamalılar!

(Cumhuriyet, Mayıs 1996)

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz