Anasayfa » Cumhuriyet ve Demokrasi

Yazı Hakkında

Başlık: Cumhuriyet ve Demokrasi
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 30 Ekim 1996, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Cumhuriyet ve Demokrasi

Atatürk için, cumhuriyet demek demokrasi demekti.

1920’ler Anadolu’su demokrasinin hiçbir koşuluna sahip değildi. Dünyada demokrasiler birer birer yıkılıyor, yerlerini baskı rejimlerine bırakıyorlardı. Max Weber gibi bir toplumbilimci bile, demokrasiyi Marmaris’teki adam gibi tanımlıyordu.

“Demokraside halk güvendiği bir önder seçer. Seçilen önder, “Şimdi sesinizi kesin ve bana itaat edin” der. Artık halk ve parti, onun işine karışamazlar.”

İşte Atatürk, o koşullar içinde demokrasiyi kurdu.

Dün 73. yılını kutladığımız Cumhuriyet, Atatürk için demokrasinin kılıfı idi.

★★★

Demokrasinin hangi koşullarda var olabileceği bellidir.

Yoksulluktan kurtulmuş olma.. sanayileşme.. kentleşme.. eğitim düzeyi.. çoğulcu toplum.. uluslaşma.. kitle iletişim araçlarının gelişmiş olması.. 1920’ler Anadolusu’nda bunların hiçbiri yoktu.
Kişi başına düşen yıllık ulusal gelir sadece 67 dolardı… Toplu iğne bile, kefen bezi bile dışarıdan geliyordu. Halkın yüzde sekseni köylerde yaşıyordu. Her on erkekten, ancak bir tanesi okuryazardı; kadınlarda ise bu oran binde dörde düşüyordu… Radyo henüz gelmemişti; en çok satan gazete İstanbul’da, ancak 2-3 bin kadar basıyordu.

Yirmi kadar etnik kökenden insan vardı. Ama bir “ulus” yoktu.

Yani aynı topraklar üzerinde yaşayan insanlar arasında bir “biz” duygusu yoktu. Dayanışma duygusu yoktu.

Batı’da demokrasiyi kurmuş olan sınıflar da yoktu.

Osmanlı’nın tımar sistemi nedeniyle topraksoylu sınıf (aristokrasi) yoktu. Geri kalmışlık nedeni ile kentsoylu sınıf (burjuvazi) yoktu. Doğal sonuç olarak işçi sınıfı yoktu. (Bir işyerine bağlı olarak çalışanların tüm ülkedeki toplam sayısı ancak 70 bin kadardı.)

Ve Atatürk, Cumhuriyeti kurarken şu anlayışla yola çıktı:

“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.”

★★★

Atatürk bu yokluklar içinde neler yaptı?

Önce Anadolu insanını “kul”luktan “yurttaş”lığa yükseltecek adımları attı.

Laiklik.. eğitim devrimi.. Köy Enstitüleri.. dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilip yayımlanması.. 404 halkevi, 4 bin kadar halkodası..

Ve kendi eliyle kaleme aldığı “Vatandaşa Medeni Bilgiler” kitabı… Yani daha ortaçağ karanlığında yaşayan -demokrasinin adını bile duymamış- bir halka, demokrasiyi ve özgürlükleri öğretmek, benimsetmek için yazılmış bir kitap…

Ya demokrasinin kurumları için yaptıkları?

Samsun’a adımını attığı andan öldüğü ana kadar, her şeyi “halkı temsil eden” bir Meclis’le yürüttü. Çok partili döneme geçilmesi için çaba gösterdi. Başarısızlığa uğrayınca; partisi içinde her türlü görüşün oluşmasına izin verdi.

Meclis’te bağımsız bir grup oluşması ve muhalefet işlevini yerine getirmesi için -bazen en yakın çalışma arkadaşlarına karşın- direndi…

Ve bir de “sivil toplum” için yaptıkları var.

Hem de “hiçbir şeyin devlet denetimi dışında kalamadığı” faşizmin ve Nazizmin yükseldiği bir dünyada.. ve henüz ortaçağ karanlığını yaşayan bir Anadolu’da…

Daha ticari ortaklıkları düzenleyen yeterli “mevzuat” bile yoktu. Ama önce Anadolu Ajansı’nı arkasından da bugünün TRT’sinin anası olan kurumu, birer “anonim ortaklık” olarak kurdurdu.

Kültür devriminin en önemli ayakları olan Türk Dil ve Tarih kurumlarını birer dernek olarak kurdurdu.

Dünyanın en gelişmiş sivil toplumları olan İskandinav ülkelerinin en belirgin sivil toplum örgütlerini “kooperatif”leri Türkiye’ye getirdi. Üye oldu, öncülüğünü yaptı.

★★★

Bazılarına göre, meğer Atatürk diktatörmüş…

Siz hiç, daha demokrasinin adını bile duymamış olan bir halka, demokrasiyi ve özgürlükleri öğretmek için, benimsetmek için kitap yazmış bir diktatör tanıyor musunuz?

Siz hiç, yasal muhalefet oluşması, bir muhalefet partisi kurulması için çaba göstermiş bir diktatör tanıyor musunuz?

Siz hiç, daha kulluktan kurtulamamış olan insanlarla, bir “sivil toplum”un temelini atmak için savaşım vermiş bir diktatör tanıyor musunuz?

Olabilir mi?..

Hazır bazı “devlet büyüklerimiz” (!) bir “tükürük modası” başlatmışken bir önerim var; “Atatürk diktatördü… Kemalizmde demokrasi yoktur. Onu yıkmadan Türkiye’ye demokrasiyi ve sivil toplumu getiremeyiz!” diyenler üzerinde bir deneme yapabilirsiniz.

Nasıl olsa yüzsüz oldukları için, hakaret anlamına falan da gelmez…

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz