Anasayfa » ‘Dazlak’lığın Psikolojisi

Yazı Hakkında

Başlık: ‘Dazlak’lığın Psikolojisi
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 04 Temmuz 1993, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

‘Dazlak’lığın Psikolojisi

Türkiye’de de ‘dazlak’ var. Almanya’da ve Bosna-Hersek’te de..

Almanya’daki, ‘yabancı’ları niçin yakmak ister?

Bosna-Hersek’teki, ‘komşu’sunun çocuklarını niçin süngüler?

Türkiye’deki, üç yaşındaki çocukları, kundaktaki bebekleri, otobüsten indirdiği silahsız insanları, kendisine kapıyı açan ‘korunmasız’ kadınları, niçin kurşuna dizer? Niçin kendinden farklı düşünenleri yakmaya çalışır?

Koşulları çok farklıdır, amaçları çok farklıdır. Ama yaptıkları şey, ’aynı’dır.

Niçin? Temeldeki ‘ortak’ olan yan nedir?

★★★

Yıl 1936. İspanya iç savaşın eşiğindedir. General Millan Astray. Salamanka Üniversitesi’nde bir konuşma yapmaktadır. Yandaşları, O’nun çok sevdiği ilkeyi haykırırlar:

“-Yaşasın Ölüm!”

Rektör, ünlü düşünür Unanumo ayağa kalkar ve şöyle der:

“- General Astray sakat bir insandır. Cervantes de öyleydi. Ne yazık ki İspanya şimdi sakatlarla dolu. Bu tapınağın kutsal niteliğini lekeliyorsunuz. Kazanacaksınız, çünkü elinizde yeterli kaba güç var. Ama hiçbir zaman insanlarda inanç yaratamayacaksınız. Çünkü inanç yaratabilmek için onları ikna etmek gerekir. İkna etmek için de sizde bulunmayan bir şey gereklidir: Akıllı ve haklı bir savaşım verebilmek.”

‘Kör şiddet’in gerisinde, genellikle ‘güçsüzlük’ yatar.. ‘Ruhsal sakatlık’ yatar..

Güçsüz insan üretemez. Yaratamaz.

İç dünyasındaki ‘yıkılmışlığı’ onarmak, kendisine olan saygısını kazanmak için ‘yıkmak, öldürmek’ gereksinmesi duyar.

Yok ettikçe ‘eziklik’ten kurtulmayı umar.

‘Öç alma’ isteğinin en yüksek olduğu toplumlar; ekonomik, toplumsal ya da ruhsal açıdan ‘en zayıf, en geri’ toplumlardır.

‘İnancı’ yıkılmış, ‘umudunu’ yitirmiş bir insan da ruhsal açıdan ‘sakat’ bir insandır. Yaşamdan kolaylıkla ‘nefret’ edebilir.

O’nun için yaşam kötüdür. İnsanlar kötüdür. Asımda yok ederek, öldürerek kendisinin de kötü olduğunu kanıtlamaya çalıştığının farkında değildir..

★★★

Erich Fromm şöyle diyor:

“Yaşam yaratabilmek, güçsüz insanda bulunmayan birtakım nitelikler gerektirir. Yaşamı yok etmek içinse yalnızca bir tek nitelik -şiddete başvurmak- yeter. Böylece kendisini yadsıyan yaşamdan öç almış olur.. Ödünleyici şiddet, yaşanmamış sakat bir yaşamın sonunda zorunlu olarak doğan bir şiddet türüdür..”

Güçsüz insan, kan akıtarak kendisini ‘başkalarından üstün’ hissetmeye çalışır.

‘Güçsüz insan’, aynı zamanda ‘güçlü’ olduğuna inandığı bir ‘kişi’ ya da ‘düzen’e -koşulsuz- bağlanıp boyun eğerek de kendini ‘güçlü’ hissetmeyi deneyebilir.

Verilen ‘öldürme emirleri’ni yerine getirirken; bağlı olduğu kişi ya da düzeni güçlendirdiğine dolayısıyla kendisinin de güçlendiğine inanır.

Tıpkı, milyonlarca Yahudiyi ‘kömür sevkediyormuş gibi’ ölüme yollayan Eichmann gibi.. Artık öldürdüklerinin insan olduklarını bile düşünemez.

Fromm’un dediği gibi; ‘onlardan nefret edip etmediği’ sorusu, söz konusu bile olmaz..

★★★

‘Dazlak’lara karşı ne yapmalı?

Tanı, ‘tedavi’yi de gösteriyor..

“Çocukta yaşam sevgisinin gelişmesi için en önemli koşul, onun yaşamı seven insanlarla birlikte olmasıdır. İnsan enerjisinin çoğu saldırılara karşı savunmak, açlıktan kurtulmak için harcanırsa yaşama sevgisi engellenir, ölüm sevgisi güçlenir..”

Yaşamı sevmeyen insan ise öldürür!.. Öldürmenin ‘kötü’ bir şey olduğunu bile anlayamadan öldürür!..

İnsanın yaşamı sevebilmesi içinse üç temel koşul var: Güvenlik, adalet ve özgürlük.

Kötülüğü yaratan koşulları değiştirin, ‘dazlak’ da değişecektir!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz