Anasayfa » Denizler Durulmuyor…

Yazı Hakkında

Başlık: Denizler Durulmuyor…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 01 Mayıs 1998, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Deniz’ler Durulmuyor…

Ülke Deniz‘in dalgalarıyla çalkalanıyor.

Siyasal istikrar gelmiş gibiydi.. Enflasyon ve faizler düşüyor, borsa yükseliyordu.. Reform niteliğindeki, yıllardır çıkmayı bekleyen yasalar peş peşine Meclis gündemindeydi.. Hükümetin kısa ömürlü olmadığı izlenimi, bürokrasiyi hizaya getirmişti.. Devletteki “gerici” kadrolaşmanın üzerine gitme olanağı artmıştı..

Türkiye’nin dışardaki saygınlığı artıyordu.

Sokaktaki adamın umudu artıyordu…

Birden bir tılsımlı değnek değdi. Deniz köpürdü. Dalgalar ortalığı allak bullak etti.. Ve görünüm tersine döndü.

En sadık kalemleri bile, Deniz’i eleştirir oldular. Ne kadar görmezden gelirse gelsin; kendi partisi içinde bile, yenir yutulur olmayan çıkışlar yapıldı.

★★★

Sayın Deniz Baykal, otuz yıldır etkin siyasetin içinde. İçinde bulunduğu partilerde genel sekreterlik, genel başkanlık yapmış. Üç kez bakanlık görevi üstlenmiş.

Zekidir.. Bilgilidir.. Deneyimlidir.. İyi konuşmacıdır.. Dış dünyayı tanır.. İnsan ilişkileri iyidir..

Ecevit gibi katı, hoşgörüsüz ve kinci değildir..

Ama tüm bu olumlu niteliklerine karşın başarısızdır.

Acaba niçin?

İdeolojisi olmadığı, önemli konularda “açık ve net” bir tutum takınmaktan hep kaçındığı için mi? Toplumun önüne somut, inandırıcı çözümlerle çıkmadığı için mi?

“Ben olursam yeter, gerisi önemli değil” diye düşündüğü için mi? Bu nedenle de “hizipçiliği” siyasetin vazgeçilmez temeli saydığı için mi?

Başarıyı kendi partisinin programında değil de, iktidarların başarısızlığında aradığı için mi? Uzun vadeli bir strateji yerine, kısa ömürlü günlük taktikler içinde kaybolup gittiği için mi?

“Önce ülke, sonra parti, sonra ben” diyeceği yerde… “Önce ben, sonra parti, sonra ülke” dediği için mi?

Ya da… Rahmetli Prof. Muammer Aksoy’un değerlendirmesiyle, “hırsı aklının önüne geçtiği” için mi?

★★★

Sayın Baykal, Atatürk’ün partisinde, Ecevit‘ten sonraki “doğal önder” görünümündeydi. Bir an önce önder olmak istedi, kaybetti.. SHP’de Erdal İnönü‘nün genel sekreteri iken, yakın
geleceğin “doğal genel başkanı” konumundaydı. Sabırsızlandı ve kaybetti.
Yeniden kurulan CHP’nin başına gelmeyi başardı.. Ama büyütmeyi başaramadı.

SHP ile birleşmeyi ve ele geçirmeyi başardı.. Ama sonuç büyüme değil, küçülme oldu.

Acaba niçin?

Atatürk’ün partisi, 1970’li yıllarda hızla büyümüştü.. Tabanını genişletmişti.. Oyları yüzde 42’ye ulaşmıştı.. Ülke siyasetinde belirleyici bir konum kazanmıştı..

Çünkü..

Bir.. Tarihsel kimliğine uygun bir devrimci niteliğe “yeniden” bürünmüştü. Geçmişin bekçiliğine değil, geleceğin öncülüğüne soyunmuştu.

İki.. O doğrultuya uygun olarak, gündemdeki sorunlara “açık ve net” tutumlar takınmıştı, çözümler oluşturmuştu. Herkesin anlayabileceği ve aklında kalacak hedefler koymuştu, sloganlar üretmişti.

Üç.. Cesaret ve tutarlılık heyecan yaratmıştı. Heyecan dalga dalga yayılmıştı, çekim oluşturmuştu. Tutarlılık güç ile birleşince “inandırıcılık” doğmuştu.

Baykal’ın CHP’sinde bunların hangisi var?

Laikliğin savunuculuğu kozu giderek zayıflamış. “Acaba hükümet başarılı olur mu?” kaygısı öne çıkmış.. Ve tüm umutlar, sağdaki bölünmüşlüğün sürmesine bağlanmış.

Erken seçimi, Çiller ve Baykal dışında “umut” olarak gören kimse yok.

Çiller’in amacı Yüce Divan’dan kaçmak.. Ya Baykal’ınki? Oylarını iki puan arttırsa, parti içi rakiplerini biraz daha ayıklasa, yirmi milletvekili daha fazla çıkarsa ülke mi kurtulacak?

★★★

Ecevit parti olmayan bir “parti”nin başında.

Örgütleşmekten korkmak.. İnsanlara güvensizlik.. Sürekli harcanan değerler..

Ama Sayın Ecevit’in iki büyük şansı var.

Birincisi: Doğrultusu belli, çözümleri belli, kendisi de içtenlikli ve “güvenilir” görülüyor.. İkincisi: Karşısındaki parti Baykal imzasını taşıyor.

Ve de.. Ne yazık ki, Ecevit’in şansı Türkiye’nin şanssızlığı oluyor!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz