Anasayfa » “Devlet Hayranlığı” Edebiyatı..

Yazı Hakkında

Başlık: “Devlet Hayranlığı” Edebiyatı..
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 10 Ocak 1993, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

“Devlet Hayranlığı” Edebiyatı..

“Nasıl olsa gerçekler ortada” diye, giderek arsızlık boyutlarına varan bir saldırı karşısında susmak yanlış.

Kemalizm’i “devlet hayranlığı”, çağdaş Kemalizm demek olan demokratik solculuğu “çağdışılık”, sınırsız bir özelleştirmeciliği ise “ilericilik” sayan kalemler acaba “cehaletin cesareti” ile mi konuşuyorlar? Yoksa sık yinelenen yalan, giderek kafalarda doğruya dönüşür umudu içindeler mi?

Anadolu Ajansı bir “devlet dairesi” olarak değil de bir anonim ortaklık olarak kurulduğunda yıl 1925’ti. Anaparanın tümünü devlet koyduğu halde, payların yarısı çalışanlara ait idi.

Daha sonra Türkiye’de ilk radyoyu da kuracak olan Telgraf Telefon Anonim Şirketi 1927’de oluşturulduğunda tüm payları özel kişilerindi.

Atatürk, çok önem verdiği Türk Dil ve Tarih Kurumları için önerilen devletçi modelleri ve hatta Fransız Akademisi modelini geri çevirmişti. Birer özel dernek gibi yapılanmalarını sağlamakla yetinmedi; parasal açıdan da devletten ve geleceğin siyasal iktidarlarından bağımsız
kılmak için, onları kendi “mirasçıları” olarak belirledi.

Bütün dünyada katılımcı demokrasinin, özerk kurumların moda olduğu bir dönemde mi yapıldı bunlar?

Tam tersine..

Her şeyin devletin içinde olduğu, aile dahil hiçbir kurumun devlet denetimi dışında kalamadığı, faşizmin yükselme döneminde ve bu yöndeki telkinlere karşın yapıldı!..

★★★

Sayın Demirel, 1965’teki ilk başbakanlığının daha ilk günlerinde, toprak reformuna karşı çıkarken “Tapuyu deldirtmem” diyerek ünlenmişti. 1980’li yılların ortalarında, bu ününe “özgürlükçü-katılımcı demokrasi” havariliğini eklemek için de büyük çaba gösterdi.

12 Eylül yönetimi, değil tapusunu, Atatürk’ün vasiyet hakkını bile deldi. “Vârisleri” olan Türk Dil ve Tarih Kurumları’nı devletleştirdi. “Ulu Önder”in “miras”ına el koydu.

Şimdi Sayın Demirel, bilmem kaçıncı kez yeniden iktidarda. Hükümet, 1993’ün, demokrasinin sırtındaki kamburların kaldırılacağı yıl olacağını açıklıyor.

Bakıyorsunuz, özelleştirme şampiyonlarının listesinde, “devletleştirilmiş” TTK ve TDK’dan iz yok…

Çernobil’in Türkiye üzerindeki etkilerini bile bite halktan gizleyenler, TV ya da yazılı basında birer birer sergileniyor.

Bilim adamlığı görünümü altında, ama “emir kulu” ezikliği içinde, “Ne yapayım, üzerimde hükümetin baskısı vardı” ya sığınan YOK’çüleri bazen tiksinerek, bazen de acıyarak seyrediyorsunuz.

Ve kendi kendinize soruyorsunuz: “Kim yaptı bütün bunları?  Kemalistler mi, yoksa Kemalizmi içlerine sindiremeyenler mi?”

★★★

Atatürk’ten 27 Mayıs Anayasası’na, Türkiye’ye bağımsız ve demokratik kurum anlayışını Kemalistler getirdiler.

Halkevleri bile oldukça bağımsız ve demokratik bir yapıya sahipti.

Köy Enstitüleri, bugünün yükseköğretim kurumlarında bile olmayan bir “katılımcı” ortam yaratmıştı.

TRT’den üniversiteye kadar özerkliğin savunucusu, Kemalizm geleneğini sürdüren demokratik solcu ve sosyal demokratlar oldular. “Ceberrut devlet” özlemi ile askersel yönetim dönemlerini değerlendirmeye çalışanlar ise hep Kemalizm karşıtlarıydı.

Cumhuriyeti ırkçı temele göre bölmek ya da köktendinci ilkelerle yıkmak isteyenlerin Atatürk’e saldırmaları çok tutarlı.. Ama bu toplumu çağa taşımak savından yola çıkanların, işe Kemalizmi yıpratmaya çalışmakla başlamaları çok aptalca..

Tıpkı “Cephe Hükümetleri” döneminde Kültür Bakanlığı’na Atatürk düşmanlarının sığınmasının tutarlı olmasına karşılık.. başında sosyal demokrat bir bakanın bulunduğu Kültür Bakanlığı’nın
“Baş Danışman”ının bir Özalcı ve “ikinci cumhuriyetçi”olmasındaki çarpıklık gibi!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz