Anasayfa » Devlet, Sivil Toplum ve SHP

Yazı Hakkında

Başlık: Devlet, Sivil Toplum ve SHP
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 12 Eylül 1993, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Devlet, Sivil Toplum ve SHP

Aynı günde üç güzel yazı okudum. İkisi Cumhuriyet’ten, biriside Hürriyet’ten.

Ve çoktandır kafamda olup da sırasını bekleyen bir konuyu artık gündeme getirmeye karar verdim: Devlet ve sivil toplum.

O da giderek -kaçınılmaz bir biçimde- SHP üzerindeki tartışmalara bağlandı.

★★★

İlk yazı Toktamış Ateş’indi. Şöyle noktalanıyordu:

“Türkiye’de sivil toplum Atatürk ile başlar. Eğer cumhuriyetimizin büyük çabalarla oluşturabildiği ‘vatandaş’ ve ‘vatandaşlık bilinci’ olmasaydı, asla sivil toplumdan söz edilemezdi. Kaderi padişahın iki dudağının arasından çıkacak bir söze bağlı olan ‘kul’larla sivil toplum
olunmaz. Ve bu nedenle Atatürk’e saldırmak, özgürlüğe ve demokrasiye saldırmaktır.”

Bu köşede birçok kez yazdım.

Kemalizm için devlet bir ‘amaç’ değil, ‘araç’tı. Neredeyse dünyada böyle bir kavram yokken “sivil toplum”un temellerini Türkiye’de Kemalist devlet attı.

Atatürk, bugünkü TRT’nin “ana”sını Telgraf Telefon Anonim Şirketi, AA’yı gene bir anonim ortaklık, Türk Dil ve Tarih Kurumlarını birer dernek olarak kurduğunda Anadolu bir ‘ortaçağ’ toplumu görünümündeydi.

Oysa SHP’de genel başkanlığın en büyük adayı sayılan Murat Karayalçın bile, Cumhuriyetin bir sorusunu yanıtlarken şöyle diyordu:

“- Bugün Türkiye’de sosyal demokrat hareketi devletçiler ve sivil toplumcular diye kümelendirmek bence olanaklı..”

Hayır!.

Kemalist kökenli bir sosyal demokrasi, ne bir “araç” olarak devletten vazgeçebilir ne de bir “amaç” olarak sivil toplumdan.. Böyle bir ayrım yapaydır, yanlıştır.

Sadece “devlet’’ baskı rejimi getirir. Sadece “sivil toplum”  ise hoşgörüsüzlüğü, dengesizliği ve bazen de “çoğunluk baskısı”nı..

Regis Debray, Cumhuriyet’in Avrupa’da düzenlediği bilimsel bir tartışmada şöyle demişti:

“- Evrensel olmayan devleti görelileştirmekte haklısınız. Ama sivil toplumu da görelileştirin, onu da fazla idealize etmeyin, devleti de fazla kötülemeyin. Bazı hallerde, Kuzey ülkelerinde sivil toplumların hoşgörüsüzlüğü taşıdığı ve hakları teminat altına alanın da devlet olduğu yaşanmıştır!”

★★★

İkinci yazı Mümtaz Soysal’ındı.

Sayın Soysal -kendi deyimiyle- “Kemalist devrimden gelip bugünün sosyal demokrasisine varan bir partide, geçmişin ilkeleri ile çağın gereklerini birleştiren” bir kafa yapısına sahip.

SHP’nin genel başkan adaylarının, Güneydoğu sorunu ve dış siyaset konularında ‘kem küm’ etmelerini eleştiriyor. Kemalist çizginin verdiği olanakla nasıl açık ve tutarlı bir siyaset sergilenebileceğini gösteriyor.

Ya “ekonomide devletin rolü?”

Hiçbir başkan adayı çıkıp da şöyle diyemiyor: “Biz Türkiye’nin kalkınmasında kamu öncülüğüne birinci derecede önem veren bir partiyiz; dün olduğu gibi, bugün de özel girişimciliği öldürmeden, hatta onu teşvik ederek ekonomik gelişmede, hele bölgeler, kesimler, sınıflarası uçurumları doldurmaya yönelik bir gelişmede, devlete öncülük görevi düştüğüne inanırız.”

Ama SHP örgütünün “bilinçli kesimi” farkın farkında.

Beni gece evimde yakalayıp telefonda uzunca dertleşen Sayın Zonguldak İl Başkanı’nın sözleri kulaklarımda:

” – Biz Karayalçın’ı desteklediğimizi açıkladık. Ama merkez yönetiminde Prof. Mümtaz Soysal gibi isimleri de istiyoruz.”

Elbette, “Kemalist-sosyal demokrat” çizgiye ters düşmeyen her birikimden yararlanılmalı.

Siz geçmişteki ve bugünkü “değerlerinize” sahip çıkmalısınız ki toplum da size sahip çıksın!

★★★

Hikmet Çetinkaya’nın yazısı ise SHP’nin bozuk yapısının çarpıcı bir tablosunu çiziyordu.

İkinci cumhuriyetçiler, yobazlar, çıkarcılar, köşe dönmeciler, “Kürtçü”ler, “Alevici”ler…

Parti sanki “bütünleşme”ye değil, “bölünme”ye göre yapılanmış.

“Yapı”daki çarpıklık, “ideolojii”yi de çarpıtmış. Oy verenlerin eğilimleri ile “önseçimler”de karar verenlerin eğilimleri arasında çok kez aykırılık var. Bazı başkan adaylarının Kemalizm’den ‘öcü’ gibi korkmalarının nedeni de bu.

Çetinkaya karamsar, “SHP örgütleri darmadağınık. SHP son dönemini yaşıyor.. Bu, yok oluş sürecidir..” diyor.

Belki!

Ama tükenen her “umut” içinde yeni bir “umut”un tohumlarını taşır!..

Yeni başkan ve yeni yönetim eğer “yeni yapı”yı gerçekleştirebilirse “yeni bir umut” doğar. Gerçekleştiremezse bu kez umut başka bir çerçevede aranmaya başlanır.

Ve “umut “tükenmez!

OKURLARIMA – Tek tek olmaktan kurtulmak, benzer düşünceleri paylaşanlarla bir araya gelmek ve güçlenmek isteyenlerden giderek artan mektuplar geliyor. Yazılarımda sözünü ettiğim iki derneğin ve bir derginin adresini soruyorlar.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği: Darphane, Emirhan Cad. Bayındır Sok. No: 1 (D. 3). Uygar Apt. Beşiktaş/İstanbul.

Atatürkçü Düşünce Derneği: Emek İşhanı, 13. Kat No: 1301, Kızılay/Ankara.

Devinim Dergisi: P.K. 367 06423 Kızılay/Ankara.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz