Anasayfa » Ertelenmeyen Umut Yitiriliyor mu?

Yazı Hakkında

Başlık: Ertelenmeyen Umut Yitiriliyor mu?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 20 Aralık 1992, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Ertelenmeyen Umut Yitiriliyor mu?

CHP kurultayından önceki son yazımın başlığı şöyleydi: “Umudu Ertelemek, Yitirmekten İyidir!…”

SHP yapısal bozukluğunu aşamadığı için eriyordu. Hükümette olduğu için varlığını sürdürebiliyordu.

DSP tek kişilik ordu görünümünden çıkamayacağını, çıkmaya da niyeti olmadığını belli etmişti. Tıkanmıştı.

CHP’nin yeniden kuruluşu, umutsuzluğun yarattığı bir umut idi.

CHP’nin, daha yola çıkarken diğer iki partiden birisini içine alabildiği ve doğru bir yapılanmaya gittiği takdirde, giderek solun büyük partisi olması kaçınılmazdı.

Ecevit -kendisine altın tabak içinde sunulan- genel başkanlık önerisine “hayır” demeseydi, DSP’nin tümünü, SHP’nin yarısını yarışın başında kanatları altında toplayacak bir CHP elbette ki iktidar seçeneği olacaktı.

Bu sadece Türk solu için değil, bir anlamda Türk demokrasisi ve dolayısıyla Türk halkı için de bir “umut”idi.

Sayın Baykal’ın genel başkanlığa gelmekte acele etmesi, SHP ve DSP’nin varlıklarını sürdürmeleri için direnmelerine neden olacağından, bir anlamda “umudun yitirilmesi”olayı yaşanacaktı.

Oysa partinin “yeniden yapılanma” dönemi, uzlaşmaya dayalı “yansız ve geçici” bir yönetim altında geçilebilirse, altı ay sonraki olağan kurultaya kadar ortam bir ölçüde değişebilirdi.

Hiç değilse “umut yitirilmemiş”, sadece “ertelenmiş” olurdu…

* * *

Kurultayın hemen arkasında “Baykal Niçin Kazandı, CHP Nasıl Büyür?” başlıklı yazımı kaleme aldıktan sonra, üç ay süresince bir daha CHP konusuna değinmedim.

Çok birikimli, deyenimli olan yeni yönetime zaman tanımak gerekiyordu.

Sayın Baykal’ın “umudu erteleme” önerisine karşı çıkarken gerekçesi belliydi: Zaman içinde SHP ve DSP’nin tutumlarında bir değişiklik olacağına inanmıyordu. Öyleyse CHP bir an önce “gümbür gümbür” kurulmalıydı. Ve gücünü kanıtlayarak diğer iki partinin de CHP kanatları altına sığınması zorunluğu yaratılmalıydı…

Mart kurultayında bulunmayacaklarını bilen kurultay delegeleri sabırsızdılar. Üstelik, gelecek kurultayın delegelerinin kendileri kadar ‘deneyimli’ olmadıklarını “haklı olarak” düşünüyorlardı. Eski CHP’nin -Sayın Ecevit dışında kalan- güçlü isimlerinin çoğunluğunu oluşturan bir yönetime “evet” dediler.

Üç ay, “yeniden yapılanma” görevini üstlenmiş bir yönetimi değerlendirmek için yeterince uzun bir süre değil. Çeşitli yerlerde, tabanı daraltmamak için özel bir çaba sarf edildiği de bir gerçek.

Hatta bazı istifalar, eski “arkadaş”lardan yükselen bazı tepkiler de, herkesi memnun etmenin olanaksızlığına bağlanabilir.

Ama işin içinde olan ve 9 Eylül kurultayından heyecanı artmış olarak çıkan bazı kesimlerin bile şimdiden bezginlik içinde görülmeleri doğal sayılabilir mi?

Meclis’te grup kurma uğruna, milletvekillerine seçim bölgelerini parselleme olanağı tanınmasının sağlıklı olduğunu kim söyleyebilir?

Yolsuzluk söylentileri ile yıpranmış, özel çıkarlarının toplum çıkarlarının önüne geçirmiş bazı belediye başkanlarına kapıların açılması yarar mı getirmiştir zarar mı?

Sayın Ecevit’in “tek adam”lığını haklı olarak eleştirenler, Sayın Baykal’ın -daha şimdiden- “ortak akıl”ın temsilcisi olmaktan çıktığı savlarını ne ölçüde yalanlayabilirler?

* * *

SHP’yi kuruluşundaki acelecilik ve onun sonucu olan yanlışlıklar söndürdü. Toplumsal tabanı yansıtmayan bir örgüt, partinin tüm beyin gücünü harekete geçiremeyen bir yönetim biçimi yanlıştı.

DSP’de ise düşünce doğru, ama o doğruyu tek kişinin sırtlayabileceği düşü yanlıştı.

SHP ve DSP nelerin olmayacağını, olamayacağını gösterdiler.

Şimdi CHP, doğru düşünceyi sırtlayacak doğru yapılanmayı gerçekleştiremez ise ne olur?

Güdük kalan üç sol parti, sokaktaki adamın kişiliğinde umut ışığı gördüğü Murat Karayalçın’ın önerisine rıza gösterir mi? Aklın sesine uyarak hiç değilse kitle örgütlerinin yönetiminde ve siyasal seçimlerde -RP ile MÇP’nin yaptığına benzer- bir işbirliğine yanaşırlar mı?

Yoksa, RP korkusu içindeki tabanlarının “muhafazakar” etiketinden kurtulmuş bir ANAP’a ve Mesut Yılmaz’a kaçmasını içlerine mi sindirirler?

Unutulmamalı… Her umudun tükendiği yerde yeni bir “umut” yeşerir!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz