Anasayfa » Filmi Geriye Sarmak

Yazı Hakkında

Başlık: Filmi Geriye Sarmak
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 20 Ağustos 1999, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Filmi Geriye Sarmak

Bu gereksinmeyi ilk duyumsayışım çok gerilere gidiyor.

1963’tü yanılmıyorsam. Bir öğleden sonraydı. Ankara’nın daha sonraları yanan Renkli Sineması’ndan çıkmıştım. Yürüyerek Tandoğan Meydanı’na yaklaşırken oldu ne olduysa…

Önce bir uçağın havadan reklam malzemeleri attığını sandım. Ama gerisi korkunçtu.

Gökten dökülenler, uçak parçaları ve insanlardı.

İki uçak başkentin üzerinde çarpışmıştı. Önce insanlar konfeti gibi döküldüler gökten, arkasından da uçaklardan gen kalanlar Ulus’a düştü… Ve yoğun bir duman yükseldi.

Gözlerimizin önünde…

★★★

Filmi geriye sarmak, sanki değişir umudu ile yüzlerce kez yeniden yeniden seyretmek.. Yolda, otobüste, masanın başında, gece yatakta.

Sonraki yıllarda birçok kez duyumsadım bunu. Çok güçlü olarak. Ve her keresinde, insanoğlunun acizliğini bir kez daha sindirmek zorunda kalarak.

Filmi geriye alabilseydim, o iki uçağı kıl payı çarpışmaktan kurtarırdım. Oradaki işlem yalın ve açıktı. Ama son depremde filmi geriye sarabilseydik, hangi karelerini nasıl değiştirebilirdik?

İki uçağın çarpışması insanoğlunun hatası.. Oysa deprem, bizim gücümüzü ve istencimizi çok aşan bir olay!

Ne yapabilirdik?

İki şey…

Bir, binaları daha sağlam yapabilirdik.

İki, kurtarma çalışmalarında uzmanlaşmış, iyi donanımlı, yüzlerce küçük birim oluşturabilirdik.

Birinci için geç kalınmış olabilirdi. Ama ikinci için olay farklı.. Birkaç yıl ara ile sürekli yaşanan depremlerden sonra hâlâ böyle bir örgütlenmeye gitmemiş olmak, bir tür cinayet değil midir?

Depremin sorumlusu olmaz.

Ama… Yıkılmış yüzlerce binanın altında, acı çeke çeke saatlerce bekleyenler için. Zamanında ve bilinçli olarak yardım edilmeme nedeniyle yaşamlarını yitirenler için, aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?

Tıpkı her yıl yinelenen çok sayıda kazaya karşın.. Karayolları Genel Müdürlüğümüzün hâlâ şehirlerarası yollara mıcır döküp bekletmesi gibi!

Acılan yaşayanlar için, film günler ve geceler boyu, umutsuzca yinelenip durur. Çaresiz, çözümsüz. Ama o acıyı doğrudan yaşamamış olanlar için olay farklıdır. Kimisi, gelecek bazı acıları önleme olanağına sahipken bile parmağını kıpırdatmaz.

Ta ki benzer bir acı kendi başına gelsin!

★ ★★

Ben hep ölenlerden çok arkalarından acı çekenlere acırım.

Ölenler ise ikiye ayrılır. Şanslı olanlar, ölümü acı çekmeden, anlık bir olay olarak yaşamış olanlardır.

Uzun süren, umutsuz bekleyişler sonucu gelen ölümlerdir asıl acı verici olan. Tıpkı saatler boyu, yıkıntıların altında, ruhsal ve fiziksel acılar içinde, çaresiz beklemiş olanlarınki gibi…

Tıpkı ölümü bir kurtarıcı gibi görmeye başlayanlarınki gibi…

Ve sevdikleri o durumda iken, dışarda çaresizlik içinde çırpınanlara acırım ben.

★ ★★

Yapılmış binaları yeni baştan denetlemek.. Yeni yapılanlar için önlemler arttırmak.. Yıkılmış binaların dosyalarını teker teker çıkarıp, sorumlularından teker teker hesap sormak.. Kurallara uymayanlar hakkında cezalan ağırlaştırmak..

Yüzlerce uzman birim hazırlamak..

Bunca acıdan sonra, aklın gereklerini hâlâ yerine getirmeyecek miyiz?

Hâlâ yabancıların uzmanlarına ve uzmanlaşmış köpeklere mi bel bağlayacağız?

Ve ondan sonra da çıkıp “Bizi AB’ye tam üye yapın” derken hiç mi yüzümüz kızarmayacak?!!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz