Anasayfa » İki Mektup…

Yazı Hakkında

Başlık: İki Mektup…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 31 Mart 1999, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

İki Mektup…

Çok güzel, çok anlamlı mektuplar geliyor. Onlara köşemde yer verme olanağı bulamadığım için de üzülüyorum.

Ama bazıları var ki, bir ayrıcalık yapmayı zorunlu kılıyor.

Çünkü okurlarımı yoksun kılmaya gönlüm elvermeyecek öğeler içeriyorlar…

Bugün öyle iki mektup var önümde.. Verdikleri bilgiler, Türkiye’nin gündemi açısından çok önemli.

Abdullah Kehale ÇYDD yöneticilerinden..
Devrim tarihi uzmanı.

Mektubu bir anımsatmayla başlıyor:

“Bir yazınızda Murat Belge ’nin Dil Devrimi ile ilgili görüşlerine yer vermiş, dil devrimini tepeden inme diye nitelendirdiğini belirtmiştiniz. Çok
iyimser bir yaklaşımla bilgisizlikten kaynaklandığını düşündüğüm bu yaklaşımın gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Dil Devrimi yapılırken dünyada eşi
görülmemiş bir uygulama yapılmış, halkın katılımı sağlanmıştır.”

Mektup oldukça ayrıntılı bir açıklama ile sürüyor.

“21 Kasım 1932‘de ‘Söz Derleme Talimatnamesi ’ çıkarılır. Buna göre her ilde bir derleme heyeti, her kazada bir derleme şubesi kurulur (…)
Ayrıca her okul bir derleme ocağıdır. Tüm heyet
ve ocaklar 1933 yılı başında ülke çapında derleme etkinliklerine girişirler Türk Dilini Tetkik Cemiyeti’nin hazırladığı son derleme kılavuzu esas
alınarak, Türkiye ‘nin tüm köy ve şehirlerinden, İstanbul Türkçesinde bulunmayan kelimeler derlenmeye başlanır. Kelimeler ve anlamları fişlere
yazılarak cemiyetin merkezine yollanır. Fişlerin
adedi haziran ayı ortasında 100.000 ‘i aşmıştır.”

Bitmedi!.. Sonrası var:

“Bu çalışmanın ardından 1933 yılı 12 Martı’nda başlayan bir çalışma da dil anketidir. 3.5 ay süren anket boyunca, her gün Türkçe asıllı olmayan kelimelerden (adap, aferin, agah, ahenk vb. gibi) 15 kelimelik bir liste hazırlanarak gazetelerde yayımlanmış, radyolardan duyurulmuş
ve halkın bunlara, karşılık göndermesi istenmiştir.”

Ve Sayın Kehale’nin mektubu şu satırlarla noktalanıyor:

“İşte Murat Belge’nin ‘tepeden inme’ diye nitelendirdiği Dil Devrimi’nin gerçek yönü budur. Bırakalım devrimi, yasa çıkarılırken bile halkın
istek ve gereksinmeleri gerçekçi olarak göz önünde bulundurulmayan günümüz Türkiyesi’nde, 70 yıl önceki uygulamalardan alınacak çok ders var sanırım.”

★ ★★

İkinci mektup ise, bir On Türkler uzmanı olan
Haluk Tarcan ‘dan.

Paris’te oturan ve konuyla ilgili bir yazısını yollayan Sayın Tarcan’ın, benim nevruzla ilgili yazımdaki temayı açmak istediği anlaşılıyor:

“21-22 Mart güneşin koç burcuna girdiği yeni baharın geldiği gündür. Baharın gelişi, bütün kıtalarda ve toplumlarda, yöreye uygun şartlarda, masallara, destanlara uyarak kullanılmıştır. Asya’daki Türkler bu bayramı Ergenekon Destanı’yla birleştirmişler ve ona Ergenekon Bayramı demişlerdir. “

Peki Nevruz adı nereden geliyor?

Müslümanlıkla birlikte Türk toplumuna giren
Arapça ve Acemceden.. Ergenekon adı gidiyor
ve yerini “Sultan Nevruz” alıyor.

Nev-roz Acemcede “yeni gün” demek..

Sayın Tarcan, ateş ve yılan motiflerinin köklerinin de Eski Türklerde olduğunu ayrıntılı biçimde anlatıyor. Ve noktayı koyuyor:

“Irkçılıkla hiçbir ilgisi olmayan Ergenekon bayramının tarihi, MÖ 1400/1300’ler olarak verilir. Iran uygarlığının ortaya çıkışı ise MÖ 700’lerdir.
Demek ki, Ergenekon adlı bahar bayramının Türklerde varlığı, Iran tarihinden en az 600 yıl öncedir. Ergenekon adının Nevruz’a dönüşmüş olması görüntüden ibarettir, hiçbir bilimsel değeri yoktur. ”

***

İki olay, iki mektup…

Bazıları “tartışılmaz doğru ”lar yaratma peşindeler. Bazıları da tabuların arkasındaki gerçekleri sergilemeyi görev sayıyorlar.

Birinciler ucuzcular…

İkincilere saygı duyuyorum.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz