Anasayfa » ‘Kan Kanı Yıkamaz!’…

Yazı Hakkında

Başlık: ‘Kan Kanı Yıkamaz!’…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 02 Haziran 1996, Pazar

 

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

‘Kan Kanı Yıkamaz!’…

Elimde, 1977 den beri İsveç’te sürgünde yaşayan. Siverekli bir Kürt yazarın kitabı var. Mehmed Uzun’un “Nar Çiçekleri”.

Sıla hasreti… Özlem, acılar… Çok kültürlülük üzerine düşünceler,. Siyasal çözüm arayışı…

Doğrular ve elbette bazı yanlışlar yan yana.

Ama “insan”a etnik kökenlik penceresinden bakmayan, insanı dili, dini, rengi ne olursa olsun “insan” olarak gören, duyarlı bir kalemin ürünü hepsi de,

“Evrensel”i yakalamış bir kalemin…

★★★

Mehmed Uzun, çeşitli ülkelerden 40 kadar sürgündeki yazarın katıldığı bir toplantıda sormuş: “Sürgün ülkesindeki yem yaşamınızın ilk 5 yılında, yeni ülkenizle ilgili hiç rüya gördünüz mü?”

Hayır!.. Tüm düşler gende bırakılan ülke ve yaşamla ilgili.

Sayın Uzun, “sürgünü seçen” yazarlarla “sürgüne gitmek zorunda kalan”lar arasında da bir ayrım yapıyor Fitzgerald ve Hemingway gibi birincilerdeki, “ustalıkla işlenmiş hafifliğe” dikkati çekiyor. Nâzım Hikmet’i Saroyan’ı, Broch ve Faiz‘i onlardan ayıran bir özellik buluyor

“..büyük bir ustalıkla bireyselleştirilerek işlenmiş acılı bir tarih, sessiz bir hüzün, sözcüklerle ifade edilmeye çalışılan bir hasret, vahşetin ölüme gönderdiği insanlara yakılmış bir ağıt, ölüleri izlemenin verdiği bir pişmanlık duygusu… ”

Yazar çok eskilerde Diyarbakır’da tanıdığı bir Ermeniye yıllar sonra Montreal’de rastlamış. Artık çok yaşlanmış olan Ape Vardo şöyle demiş ona:

“Mesleğim kunduracılık ya, bu dünyaya da çivi çaktım oğul… Her gün niye geldim diye lanetler yağdırdığım bir dünyanın muhtarı oldum. ”

Ape Vardo da geçmişte “solcu” olduğu için cezaevine konulanlardan. Anayurdunu terk etmek zorunda kalanlardan Ama Kürdün. Etmeninin başına gelenlerin birçok Türk solcusunun da başına gelmediğini kim söyleyebilir? Sorun etnik midir, yoksa siyasal mı?

Mehmed Uzun soruyor:

“Kürtlerin Türkiye’de Kürt olarak, kendi kimlikleri, dilleri, kültürleri, sanat ve müzikleri, gelenek ve görenekleriyle yaşam haklan var mıdır?”

Çok kültürlü bir ülkede “tek ulus, tek kültür” düşüncesini eleştiriyor. Kürtlerin çok eski ve zengin bir dilleri olduğunu söylüyor. Kürtçe eğitim. TV ve Kürdoloji enstitüleri istiyor.. Yer isimlerinin, köy isimlerinin değiştirilmesinden yakınıyor.

Haklı mı?

Kürtlerin Türkiye’de Kürt olarak yaşayabilmelerini isterken haklı!.. İsim değiştirmelerine karşı çıkarken haklı!..

Ama diğer konularda haksız!

Ulus başka, etnik grup başkadır. Bu topraklar üzerinde 24 etnik kesim yaşıyor Ama bu. “tek ulus” düşüncesiyle çelişmez.. Fransa’da ve İspanya’da da çok sayıda etnik topluluk hem de “kendi bölgeleri”nde yaşıyorlar. Ama “tek” bir Fransız ulusu ve “tek” bir İspanya ulusu var!

“Ulusal kültür” de elbette ki ‘tek”tir. Ama o ulusal kültürü oluşturan, çok sayıda “alt-kültür”bulunur… Etnik. bölgesel ya da sınıfsal kimlikler, “ulusal kimlik ” ile
çelişmez: onların ortak yanları “ulusal kimliği” oluşturur!

Japon dilbilimci Gorchi Kojima‘nın araştırması ortada: Türkiye’de birbirini anlamayan 13-14 kadar Kürtçe konuşan kesim bulunuyor. Bunların hiçbirisinde de sözcük sayısı birkaç binden fazla değil. Üstelik o sözcüklerin de önemli bir kısmı Farsça. Arapça. Türkçe. Ermenice. Yunanca vb. kökenli.

Fransa gibi demokratik bir ülke niçin Brotonca eğitime izin vermiyor? Bu dilde 10 binden daha az sözcük bulunduğu için!.. Yoksul bir dille “kendi yurttaşlarına yeterli bir eğitim verilemeyeceği” için!

“Resmidil” başkadır, “anadil” başka.

Türkiye’de isteyen istediği dili öğretmek için “kurs” açabilmelidir. “Yasaların çizdiği çerçevede*. isteyen istediği dilden yayın yapabilmelidir… İsteyen, bir alt-kültürü araştırmak için “araştırma merkezi “de kurabilmelidir…

Ama devletin görevi, ayrılıklara değil, benzerliklere destek olmaktır!

★★★

Mehmed Uzun, kitabının bir yerinde, “Ülkemdeki anne-çocuk ilişkisindeki o anlatılmaz sevgi ve sıcaklık” diye yazmış.

Niçin Kürtlerdeki Süryanilerdeki,  Türklerdeki falan diye ayırmamış da “ülkemdeki” diyor? Çünkü bin yıldır birlikte yaşamış olmanın yarattığı bir ‘ortak kültürü’dür söz konusu olan!

İşte “ulusal küftür” budur!

Mehmed Uzun, Türkiye’nin bölünmesini istemiyor; ama “kültürel özerklik ‘ istiyor… Ve Yugoslavya örneğinden gereken sonuçtan çıkarmıyor.

Tito farklı etnik kesimlerin yaşadığı bir ülkede -Sayın Uzun’un istediği gibi- farklılıkları kurumsallaştırdı… Ve uluslaşamayan Yugoslavya halkı, Tito’nun ölümünden sonra, bu modelin bedelini çok ağır ödedi!

Atatürk ise farklılıkları değil, benzerlikleri kurumsallaştırdı… Ve tüm ihanetlere ve dış kışkırtmalara karşın. ölümünden bunca yıl sonra. Türkiye hâlâ ayakta!

“Nar Çiçeği”nin yazan, bir Kürt atasözünü anımsatmış:

“Kan kanı yıkamaz.”

Bu inançta olan bir aydınımız o güzel kitabını niçin “sürgün”de yazsın? “Tek yurt, tek bayrak, tek resmi dil” diyebilen insanımızla, demokratik düzeyde tartışamayacağımız hangi konu olabilir?

24 etnik kökenin katkılarıyla oluşan bu ulus. Mehmed Uzun’larını dışlarsa küçülür… Kazanırsa büyür!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz