Anasayfa » Kanlı mı, Kansız mı?

Yazı Hakkında

Başlık: Kanlı mı, Kansız mı?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 03 Ocak 1996, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Kanlı mı, Kansız mı?

Dersten çıkarken, iki başörtülü öğrencim yanıma geldi:

“Kimse Müslüman olmak zorunda değil. Ama Müslümanım diyen herkes, Kuran’ın hükümlerini aynen yerine getirmek zorundadır. İslam, ülkeden ülkeye ve zamana göre değişmez!”

Yanıtı bütün sınıf önünde vermeyi tercih ettim. Herkes duysun diye.

– İslam öncesinde İran’da Zerdüşt dini vardı. Güneş doğarken, en tepeye çıktığında ve batarken, günde üç kez tapınılırdı. Ve Zerdüşt rahibeleri de başörtüsünü üçgen bağlarlardı… Şimdi de İran’da başörtüsü üçgen bağlanır. Ve de namaz günde beş kez değil, üç kez kılınır!

Hiçbir yorum yapmadım. Bazı ek bilgiler de verdikten sonra, değerlendirmeyi her öğrencinin kendi içinde yapmasını istedim.

★ ★ ★

Korku dağları sarmış.

Kimisi, hükümet dışında bırakılırsa, RP’nin gelecek seçimlerde “tek başına” gelmesinden korkuyor. Kimisi de, Cezayir’e benzer duruma düşmekten.

Sayın Erbakan, herkesi inandırmayı başarmış.
Başka seçenek yok: “Kanlı mı, kansız mı?.. ”
Çatal yol ağzında şaşkın ördeğe dönmüş kişi o kadar çok ki!

İslam öncesinin Türkleri, Acemleri, Arapları birbirlerine benziyorlar mıydı ki İslam sonrasında “şıppadanak” aynı olsunlar?

Türklerde Şamanizm vardı… Kadın kutsaldı.
Genç kız, evleneceği erkeği seçme hakkına sahipti.
Tek eşle evlilik egemendi. Ev ve çocuklar üzerinde, erkek ile kadının hakları arasında fark yoktu. Kadın: hükümdar, elçi ve hatta kale komutanı bile olabilirdi.

İran’da Zerdüşt dini vardı… Kadın, kirlilik ve kötülük simgesi sayılırdı.

Arabistan’da “cahiliye dönemi” geçerliydi… Kadın,
deveden bile değersizdi. Erkek, istediği kadar kadınla evlenip istediği zaman bırakabilirdi. Kadın -bir mal gibi- mirasla birlikle devredilirdi. Kız çocuğu doğuran analar cezalandırılır, kız çocukları diri diri kuma gömülebilirdi…

İslam -tek beden bir elbise gibi- hepsinin üzerine aynı ölçüde ve aynı biçimde mi oturdu? Oturabilir miydi?

Atatürk, İran’da ya da Arabistan’da dünyaya gelmiş olsa,
bu boyutlarda bir devrimi gerçekleştirebilir miydi?

★ ★ ★

Kemalist devrim, siyasal çoğulculuğa önce “tek parti”nin içinde, sonra da dışında yer verdi… Ama dinsel güçlerin siyasete karışmasına izin vermedi.

Cezayir devrimi ise, siyasal çoğulculuğa ne içinde ne de dışında izin verdi. Ama demokratik muhalefete göstermediği hoşgörüyü, dinsel güçlere gösterdi.
Muhalefete, “cami” dışında sığınacak yer bırakmadı.

Türkiye’de tek parti dönemi biterken, oylar DP’de toplanmıştı… Cezayir’de İslami Selamet Cephesinde toplandı.

MNP-MSP-RP çizgisi, Türkiye’de -en çok- yüzde 21 oy toplayabiliyor… Cezayir’de ise İSC’nın oyları yüzde 70’lerde.

Türkiye Cumhuriyeti, 500 yıllık imparatorluğun mirası üzerine kuruldu. Ne “otorite”ye başkaldırı geleneği gelişebildi, ne de “bağımsızlık için savaşmak” geleneği…Çünkü devlet hep güçlüydü ve bağımsızlık -son yıllar dışında- hiç yitirilmemişti.

Cezayir ise tam tersi bir tarih yaşadı. Sonunda da, bağımsızlığı için düzenli bir ordu kurup savaşmadı.
Çeteler kurup savaştı. Yeraltında örgütlenip savaştı…
Önce Cezayir Kurtuluş Cephesi vardı, şimdi İslami
Selamet Cephesi var

Türkiye ile Cezayir’i birbirine benzetebilmek için; insan bilgisiz mi, aymaz mı, yoksa art niyetli mi olmalı?

★ ★ ★

RP muhalefette kalırsa -daha da- güçlenir mi?

RP’yi Özalcı ekonomik model büyüttü. Toplumsal uçurumlar, çarpıklıklar ve adaletsizlik büyüttü… Solun tutarlılığını ve inandırıcılığını yitirip “düzen değişikliği” bayrağını taşıyamayacak hale gelmesi büyüttü… Ve Menderes’ten Demirel’e, Evren’e Özal’a, Yılmaz’a, Çiller’e;
laiklikten -ve özellikle de “laik eğitim”den- verilen ödünler büyüttü..

Bu durum aynen sürerse elbette ki RP giderek daha da büyüyebilir!

Ama -ileride belki daha büyür diye- ona iktidarı şimdiden teslim ederseniz.. RP belki küçülür, belki ılımlılaşır; ama devletin kendisi RP’lileşir!

Yakındaki “kesin” tehlike mi önemli, yoksa uzaktaki “olası” bir tehlike mı?

ANAP ve DYP, dinciliğe ödün vererek RP’yi büyütüyor…
CHP, Kemalist ve dolayısıyla sol olmaktan çıkarak…
DSP ise parti olmanın gereklerini içine sindiremeyerek RP’nin ekmeğine yağ sürüyor.

Türkiye’de sağ ve sol “adam”olsa, RP ancak “cürmü kadar” yer yakar!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz