Anasayfa » “Kara Çarşaf” ve Mussolini

Yazı Hakkında

Başlık: “Kara Çarşaf” ve Mussolini
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 03 Ocak 1993, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

“Kara Çarşaf” ve Mussolini

Hitler de Mussolini de yasal yollardan, hatta bir ölçüde demokratik süreçleri kullanarak iktidara geldiler. Ama ilk yaptıkları şey, demokrasiyi yıkmak oldu.

Birisi intihar edene, ötekisi de bacağından asılana kadar iktidarı terk etmediler.

Mussolini seçim sistemini “Özalvari” bir “cinlik”le değiştirdi. Oyların üçte birini alarak, Meclis’te üçte ikilik çoğunluk sağladı. O çoğunluğa dayanarak anayasayı değiştirdi. Faşist parti dışındaki bütün partileri kapattı.

Ve faşist rejimi “yasal yollardan” geçerek kurdu…

Eğer çılgınca dış maceralara atılmasaydı, kurduğu insanlık dışı rejim, herhalde en az Franco’nunki kadar uzun ömürlü olurdu…

★★★

TV’deki “kara çarşaflı” bayanın son derece “aydınlatıcı” olan düşüncelerinden esinlenerek yazdığım yazının yankılarının boyutu beni aynı konuya -sıcağı sıcağına- dönmeye zorladı.

“Bir de şeriatçı partiyi denesek ne olur?” diyen öğrencimi sınıfta yanıtlarken de yukarıdaki tarihsel gerçekleri anımsadım…

Elbette ki her düşüncenin serbestçe kendini anlatabilmesi, yandaş toplamaya çalışması demokrasinin gereğidir. Demokrasi, toplumdaki tüm çıkar ve düşüncelerin hakça temsili ölçüsünde gerçeklik kazanır.

Elbette ki çoğunluğun desteğini sağlayanın iktidara ulaşması da demokrasinin temel kuralıdır.

Ama bugünün çoğunluğu, yarının azınlığıdır.

Varsayalım ki “şeriatçı'” bir parti oy yoluyla iktidara ulaştı. Kendisine o yolu açan hak ve özgürlüklere iktidarı sırasında saygı gösterebilecek midir? Aynı yoldan iktidardan uzaklaşmayı içine sindirebilecek midir?

★★★

“Kara çarşaf” bu soru gündeme geldiğinde, “Ülkeyi yönetecek olanları din âlimleri seçmeli” diye buyuruyor.

İran’da mollalar, farklı düşünce sahiplerinin kafalarını kesip, ancak kendi İslam anlayışlarını paylaşanlara seçimlere katılma olanağı tanıyorlar.

Suudi Arabistan’da ise ülkeyi yönetecekleri babadan oğula geçecek biçimde zaten Tanrı’nın belirlemiş olduğu varsayılıyor..

Peki bunların hangisi “şeriat düzeni”?

Hangisinin “gerçek” şeriat düzeni olduğuna kim karar verecek?

“Kişi 18 yaşına gelinceye kadar dinini değiştirebilir; ama değiştirmemiş ise namaz kılmak, oruç tutmak zorundadır. İslamın kurallarına uymazsa zorla uydurulur ve uymaz ise katli vaciptir” diyenler mi?

Yoksa, Tanrı’nın şu sözlerini anımsatanlar mı: “Eğer Tanrı isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi birden inanmış olurdu. Yine de sen, insanları inansınlar diye zorlayıp duracak mısın?”

Türkçe ezanı, Türkçe dua okumayı “kâfirlik” sayanlar mı karar verecek? Yoksa, Tanrı’nın şu sözlerine sahip çıkanlar mı: “Sen Arap olduğun için, biz bu kitabı Arapça indirdik. Biz, her topluluğa kendi diliyle seslenen bir görevli gönderdik…”

★★★

Eski devlet bakanlarından rahmetli Ahmet Şener, düzenli biçimde oruç tutar, ama iftardan sonra da rakısını içerdi. Durumu öğrenen başka bazı bakan arkadaşlar kendisini eleştiriyor, günaha girdiğini, hiç oruç tutmamanın böyle bir durumda daha iyi olacağını savunuyorlardı.

Tartışmaya katılıp konuyu, eski Diyanet İşleri Başkanı ve Devlet Bakanı Dr. Lütfü Doğan’a danışmayı önerdim.

Sayın Doğan’ın sözleri bugün gibi belleğimde:

– İçki zararlı bir şeydir. Oruç tutsa da tutmasa da içmemesi gerekir. Ama kötü bir şeyden vazgeçemiyor diye niçin iyi bir şey yapmasına engel olmak istiyorsunuz?

İran’da, Suudi Arabistan’da, Sudan’da ya da “şeriat” düzeni kurmak iddiasındaki başka bir ülkede olsaydı, herhalde Ahmet Şener’in de Lütfü Doğan’ın da boynunu vururlardı.

Tıpkı Stalin’in, kendisinden farklı düşünen milyonlarca Marksisti öldürttüğü gibi… Troçki’yi ta Meksika’da buldurup “hallettiği” gibi..

Tıpkı İranlı muhaliflerin, Türkiye’de ya da Fransa’da bile mollaların gazabından kurtulamadıkları gibi…

★★★

Fransa’da Müslümanların manevi önderi Şeyh Abbas, bakın ne diyor:

– Atatürk cehalete karşı savaştı, İslam’a karşı değil!..

“Atatürk” adına bile tahammül edemeyen “kara çarşaf”lı kafa, acaba kendi düşüncesine uygun bir yönetimde Şeyh Abbas’ın kafasına tahammül edebilir miydi?

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz