Anasayfa » Karamsarlığa “Hayır”!

Yazı Hakkında

Başlık: Karamsarlığa “Hayır”!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 04 Ağustos 1993, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Karamsarlığa “Hayır”!

Telefondaki ses, ODTÜ mezunu genç bir mühendise aitti.

Gençti, ama bezgin gibiydi. Türkiye’yi demokrasiden iyiden iyiye uzaklaştırıp, dinsel kökenli bir baskı yönetimine götürebilecek olan bir süreci sergileyen yazılarımdan etkilendiği anlaşılıyordu.

Karamsardı..

Oysa karamsarlık, bireysel ve toplumsal düzeyde “kötü” bir şeydir. Olumsuzdur. “Umutsuzluk” getirir.

“Yazgı”ya teslim olmayı getirir.

Karamsarlığın sonu, savaşımdan vazgeçmektir. Durumu kabullenmektir. Genç insanın ise, karamsar olmaya hakkı yoktur. Gençlik bir davranış biçimidir.

Genç insan, iyimserliğin karamsarlığa üstün geldiği insandır. Enerjisi ile, bilgisi ile, bilinçli çabası ile olumsuz koşulları değiştirebileceğine inanan insandır.

Yaşlıların karamsar olmak için nedenleri vardır. Savaşım güçleri azalmıştır. Uzun soluklu bir savaşım için zamanları azalmıştır.

Ama gençlerin karamsar olmak için nedenleri yoktur. “Hak”ları yoktur!..

★★★

Benim “olumsuzlukları sergilemek” zorunda kaldığım yazılarımın amacı, elbette ki karamsarlığı yaymak değil.

Amacım, gerçekten de “kapkara” ve dolayısıyla da “umutsuz” bir yarının doğmasını engellemek. Uyarmak. Yetkili yetkisiz, genç ya da yaşlı, olabildiğince insanımızın dikkatini çekmek.

Uyuyan “dev”i uyandırmak. Karamsar değilim. Umutsuz hiç değilim.

Çünkü toplumda, azınlıkta değil, “büyük” çoğunlukta olduğumuzu biliyorum. Çünkü Uğur Mumcu’nun arkasından hafifçe kıpırdanan o “dev” in gücünü gördüm. Boyutlarını yaşadım.

Ama örgütlü, bilinçli, kararlı bir azınlık; ne kadar bilinçli olsalar da, birbirlerinden soyutlanmış olarak kendi köşelerinde katmış bireylerden oluşan bir çoğunluktan -her zaman- daha “etkili”dir.

Öyleyse ne yapmalı?

Sorunun “tılsımlı” bir yanıtı yok. Yanıt çok açık.

Bir kere.. “Başkaları bir şeyler yapsın da şu gidişi önlesin” diye beklememeliyiz.

Demokratik toplum, örgütlü toplumdur. Eğer demokrasi, “insan onuruna ve mutluluğuna en elverişli yaşam biçimi” ise, onun fiyatını ödemeye hazır olmalıyız.

Bir kez yitirirsek; yeniden kazanmanın bedeli, bugün onu korumak için ödemek zorunda olduğumuzdan kat kat yüksek olacaktır!

★★★

Ankara’da, benzer endişelerle bir araya gelen 3-5 kişilik bir “Atatürkçü” grubun, inanılmaz bir hızla nasıl 600 kişinin “talep”ini karşılayamaz hale geldiğini ben biliyorum. (“Örgütlenelim” diyenler.. Bu amaç için gereken para yardımını yapmaya hazır olduklarını söyleyenler.. Ve -bir arkadaş grubu içinde- dertleşmek amacı ile “olay”ı başlatanların şaşkınlığı…)

Bana telefon edenlere, mektup yazanlara hep aynı şeyleri söylüyorum.

İşte Atatürkçü Düşünce Derneği… İşte Çağdaş Yaşamı Koruma Derneği…

Gidin üye olun. Toplantılarına katılın. Ülkeyi yönetenlere, siyasal yaşamda ağırlık taşıyanlara “ortak” ya da “tek tek ” mektuplar yazın.

Gazeteleri yönetenleri, köşe yazarlarını: yakından izlediğiniz, tanık olduğunuz “olumsuzluklar”dan haberdar edin.

Kalabalıklaştıkça güçlenecek, güçlendikçe büyüyeceksiniz.

Yalnız olmadığınızı anlayacaksınız. “Kötüye gidiş”i göre göre bir şeyler yapamamanın “karamsarlığı” ve “ezikliği”nden kurtulacaksınız.

Ve günü gelecek… Ya “sol particikler” sizin doğrultunuzda birleşecekler… Ya da siz, açtığınız bayrak altında, onları silip süpürecek, tarihe gömeceksiniz…

Her şey size, “sadece” size bağlı!

 

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz