Anasayfa » Kartvizit mi, Onur mu?

Yazı Hakkında

Başlık: Kartvizit mi, Onur mu?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 06 Temmuz 1994, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Kartvizit mi, Onur mu?

12 Eylül’cü generaller kötü niyetli miydiler?

Kuşkusuz ki, hayır!

Ama Türkiye’yi bugün bir uçurumun kenarına kadar
getiren yol o dönemde açıldı.. “Terörü önleme”nin bedeli topluma çok ağır ödetildi.

Partisi dahil, Atatürk’ün kurduğu hemen tüm kurumlar
o dönemde kapatıldı. (Çocuk Esirgeme Kurumu bile o
“hışım “dan kendini kurtaramadı!)

Solun her türlüsü ezilirken, “Türk-İslam sentezi” o dönemde resmi ideoloji oldu. (“Kızıl” korkusu içindeki aymazlar, üniversiteleri bile “yeşil “e teslimde sakınca görmediler!)

Kürtleri “Kürtçü” yapma süreci -işkence ve baskılarla- o dönemde hızlandı.

Solun ve sağın “demokratik” kesimlerinin bölünmesi
ve meydanın “şeriatçı”lara kalması o dönemin ürünü idi.

Ve ülkeyi içte ve dışta tam bir çıkmazla karşı karşıya
bırakan anayasa, o dönemin “dâhi‘’lerinin bugüne bıraktıkları mirastır…

Türk siyasal yaşamı niçin ayaklarındaki bu prangadan
kurtulamıyor?

Çünkü 12 Eylül yönetimi, devletteki ve siyasal yaşamdaki tüm dengeleri de bozdu.. Sağlıklı öğeleri “tahrip” etti..

Hiçbir yönetim, başındaki insanın çapını aşamaz!

12 Eylül’ün yazgısını da. Marmaris’teki general emeklisinin “çap”ı belirledi.

★★★

Türkiye ‘terör”e karşı savaşımında elbette ki haklıdır!

Hatta ırkçı-terörist örgütünün Meclis’teki temsilcisi olduğu yolunda ciddi kanıtlar bulunan bir partinin kapatılmasının da savunulacak bir yanı bulunabilir.

Ama o partinin kapatılmasına neden olan eylemlere
katılmamış bulunan milletvekillerinin de -ayrım gözetilmeden-cezalandırılmalarının, hukuk devletine sığan bir
yanı var mıdır? Dokunulmazlıklar kaldırılırken, teröre
doğrudan ya da dolaylı destek vermiş olanla olmayanın
aynı kefeye konmasını “inandırıcı” bir biçimde açıklayabilir misiniz?

Batı, Türkiye’yi sıkıştırıyormuş…

Eğer haksız ise, “canı cehenneme!” dersiniz. Ve bu
da Kemalist dış siyasetin “onurlu” çizgisine uygun düşer .

Ama sapla samanın birbirine karıştırıldığını biz de biliyorsak… Bu yanlışlığın içte ve dışta verdiği zararın farkında isek… O zaman Batı ya kızmaya hakkımız yoktur!

O yanlışlığın kaynağı olan anayasaya kızmaya hakkımız vardır.. Ve de o anayasayı hala değiştirmeyen milletvekillerine. partilerine, “lidercilik”lerine kızmaya hakkımız vardır.

Siyasal partilerimiz yıllardır 12 Eylül Anayasası’ndan
yakınıyorlar.. Hem de istisnasız.. Solcusu da sağcısı da..

Bir araya gelip, bir sürü değişiklik üzerinde de anlaştılar..

Sonunda niçin tek bir değişiklik bile yapılamadı?

Ünlü 24. madde yüzünden.

Laiklik ilkesini havada bırakmayıp, net bir biçimde tanımlamaya çalışan şu hüküm yüzünden:”… kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuki temel düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandıramaz.”

RP ve kuyruğuna takılmış olan ANAP, bu hükmün çıkarılmasında diretiyorlar Ve de ekliyorlar:

– Ya kabul edersiniz, ya da hiçbir değişikliği yaptırmayız!

Üzerinde anlaşmaya varılmış hükümler çok önemliymiş. Demokrasinin, iç barışın, Türkiye’nin dıştaki konumunun sağlamlaştırılması açısından yaşamsal nitelikteymiş.. Ne gam!?.

Onlar için önemli olan, iç ve dış demokratik çevreleri
memnun etmek değil “Şeriatçı” ları memnun etmek!
★★★

TBMM Başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk, Avrupa’daki temaslarından şu düşünce ile dönmüş:

– Anayasa değişikliği için bir kez daha girişimde bulunacağım yine başaramazsak, benim Meclis Başkanlığı’nı yürütmemin bir nedeni kalmaz. Bırakırım!

Kartvizit’ lerin üstündeki unvanlar hızla değer yitirirken, “insan onuru”nun değeri artıyor.

O onuru koruyabilenlerin sayısı çok azalıyor da ondan!

Ve kartvizitini bırakmanın bedeli, onurundan vazgeçmenin bedelinden çok daha ucuza geliyor!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz