Anasayfa » Kızdıran Sayfalar…

Yazı Hakkında

Başlık: Kızdıran Sayfalar…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 13 Ağustos 1995, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Kızdıran Sayfalar…

“Seviyorum” demek, “Sevmiyorum” demekten daha sevimlidir. Hem de daha kolaydır.

İyi, güzel şeylerden söz ederken mutlu oluyorum…
Eleştirmeyi hiçbir zaman sevmedim. Ama eleştirinin bir işe yarayabileceğini düşündüğümde de hiçbir zaman kaçınmadım.

Hele bir gazete köşesinde yapılan eleştirinin iki yararı var: Birincisi, bir birikime katkıdır… Damlalar üst üste geldikçe, bardak er ya da geç dolar. Doğrular -bıkmadan, usanmadan- yinelendikçe, yanlışların düzeltilmesi, azalması olasılığı artar… İkinci yararı da çok önemli! Eleştiri -kısa dönemde hiçbir sonuç vermese bile- aynı duyguları paylaşmış olanlar rahatlatır. Az da olsa rahatlatır.

İnsanlar yanlız olmadıklarını anlarlar.

Zaten demokrasinin en önemli erdemlerinden birisi, bazı şeylerin yüksek sesle söylenmesine olanak tanıması değil midir?

★★★

Yurt ve dünya olayları beni bunalttığında, spor sayfalarına sığınırım.

Fenerbahçe’nin bu yıl hangi oyuncuları aldığını merak ederim. TV’de bir gece önce izlediğim maçla ilgili yorumlan okurum. Hangi oyuncuya kaç numara
ya da yıldız verildiğine bakarım.

Bazen de kendi kendime sorarım, “Acaba benim izlediğim maç bu değil miydi?” diye… Ama maça benim gözlüklerimle bakmış olanları okumak da hoşu-
ma gider.

Sporu yapmayı da severim, izlemeyi de… Gazetelerin spor sayfalarını aynı ölçüde sevdiğimi söylemek ise çok zor! Ne yazık ki Cumhuriyet bile zaman zaman bu çerçevenin dışına çıkamıyor.

Basketbol sanki üvey çocuk… Oysa Türkiye’de futboldan sonra en sevilen, en heyecan duyulan spor dalı olduğu açık.

Futbolda, çoğu ‘palavra’ olduğu anlaşılan ‘transfer’ haberleri, günlerce sekiz sütunluk başlıklarla verilir. Basketbolde ise bir-iki ‘flaş’ transfer dışında, kimin hangi oyuncuyu aldığını bilmenize olanak yok…

Basketbolu ve Fenerbahçe’yi seviyorum. Günde birkaç gazete izliyorum. Ligler yakında başlayacak… Ama Fenerbahçe’nin bu yıl renklerine kattığını duyduğum dokuz basketbolcüden yedisinin kim olduklarını bitmiyorum.

Cumhunyet’te Ahmet Kurtt’un basketbol yazılarını okumak keyifli Ama yetmiyor.

Her Allah’ın günü, futbolcularla, futbol çakştırıcılarıyla, futbol yöneticileriyle söyleşiler yapılır… Niçin -basketbole büyük katkısı olan- Fenerbahçe 1907’nin
yöneticileri ile yapılmaz? Niçin Murat Didin’le yapılmaz?

Gazeteciliğe, üniversitedeki öğrencilik yıllarımda başlamıştım… Hıncal ve Öcal Uluç, Oktay Kurtböke, Güneş Tecelli, Yaşar Güngör’le birlikte… Rahmetli Cihad Baban‘ ın Yeni Gün gazetesinde, M. Ali Kışlalı‘nın yönettiği spor sayfasına katkıda bulunmaya çalışıyorduk.

Yeni Gün kısa zamanda, spor sayfası sayesinde yeni yeni okurlar kazanmıştı. Çünkü futbol dışına da önem veriyordu… Basketbole, atletizme, boksa, voleybola ve hatta Fransa Bisiklet Turu’na…

Basketbol maçlarını -sinema şeridi gibi- sayı sayı yazardık. Yorumu ayrı yapılırdı…

Bakın spora üç, bazen de dört sayfa ayıran gazetelere!.. Masa başında yazıldığı belli, sadece başlığından ibaret olan haberler. Yazanın isteğini ya da düşünü yansıtan, düzmece olaylar. Düzmece demeçler.

Çoğu anlamsız olan, koca koca fotoğraflar.

Aynı şeyleri, temcit pilavı gibi yineleyen yorumlar..

Büyük takımların aldığı her yeni futbolcunun özellikleri ve takıma yapabileceği katkılar üzerine ayrı ayrı yazılar yazılır. Aynı takımların aldığı basketbolcülerın kimler olduğunu öğrenebilmek içinse, liglerin başlamasını ve bir maçlarının TV’den canlı olarak verilmesini beklemek gerekir!

Bir büyük kulübün futbol takımı mevsimi açar, gazetelerde tam sayfa… Basketbol takımı mevsimi açar, iç sayfalarda ufak bir fotoğraf ve bir paragraftık bir haber!

En ufak futbol dedikodusu manşetlere çıkar… Ama statlardaki iğrenç küfürlü korolar için bir kampanya açılmaz! Valinin, emniyetin ve kulüplerin, bu amaçla bir araya gelmeleri için kollar sıvanmaz!

★★★

Okur böyle istediği için mi gazeteler böyle yapıyor?
Yoksa bir kısım okurun böyle istiyor olmasında, gazetelerin tutumunun da etkisi büyük mü?

Bir zamanlar TV’de bir ‘Beyaz Gölge’ dizisi vardı.

Hemen arkasından mahallelerde potaların kurulması, basketbol izleyenlerin sayısında patlama olması acaba bir rastlantı mıydı?!.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz