Anasayfa » Köy Enstitüleri Yeniden Açılmalı!
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Cumhuriyet Gazetesi Haftaya Bakış Köşe Yazıları

Köy Enstitüleri Yeniden Açılmalı!

Yazı Hakkında

Başlık: Köy Enstitüleri Yeniden Açılmalı!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.8)
Tarih: 01 Aralık 1999, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Köy Enstitüleri Yeniden Açılmalı!

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Köy Enstitüleri Yeniden Açılmalı!

Annem ilkokul öğretmeni.

Ben de üniversitede öğretmenim. Ve yaptığım işler
içinde en çok öğretmenliğimden kıvanç duyuyorum.

Ama 24 Kasım geldi geçti. Bu konuda iki satır yazamadan…

Şimdi bazı okurlarımın “İyi güzel de Köy Enstitülerinin yeniden açılması da nereden çıktı” dediklerini duyar gibi oluyorum. Bazı “numaracı cumhuriyetçiler”in ise “Bu Kemalistler de iyice dinozorlaştı” diyerek keh keh
güldüklerini…

 

Yıl 1943, Yani yarım yüzyıl öncesi.

Köy Enstitüleri’nin babası Tonguç, yavrularını görmeye gider Yurt Bilgisi dersinin o günkü konusu. Devletin yurttaşlara karşı ‘görevleri’dir (“Yurttaşların devlete karşı görevleri değil”!..)

Tonguç, öğrencilerden Mahmul Makal kaldırır ve anlatmasını ister. İlerki yıllarda “Bizim Köy” ile uluslararası bir boyut kazanacak olan bu küçük köylü çocuğunun dili tutulur. Onca büyüğün önünde heyecandan konuşamaz.

Ama onun yerine Tonguç öğretmene dönerek konuşur:

“-Bunlar yüzyıllardır susturuldukları için konuşmaları kolay olmaz. Derslerinizde ve derslerin dışında üstünde duracağınız ilk şey, bunların dilinin çözülmesini, konuşmalarını sağlamak olmalıdır…”

Köy Enstitüleri’nde -her cumartesi öğleden sonra toplantılar yapılır. Okulun, çevrenin ve ülkenin sorunları tartışılır.

Müdürlerin öğretmenlerin ve öğrencilerin katıldığı bu
toplantıları kim yönetir biliyor musunuz?

Bir öğrenci.

Müdür dahil, konuşmak isteyen herkes o öğrenciden söz ister.

Ve Fakir Baykurt’tan, Mahmut Makal’a, Emin Özdemir’den, Adnan Binyazar’a, Talip Apaydın’dan, Feyzullah Ertuğrul’a binlerce pırıl pırıl yaratıcı kafa topluma kazandırılır…

★★★

Aradan tam 50 yıl geçti.

Ankara’nın göbeğinde, bırakın ortaöğretimi yükseköğretimde öğrencilerin soru sormalarının bile yasak olduğu dönemler daha dün değil miydi?

Bacak kadar çocukların -okul ödevlerinde dile getirdikleri- düşüncelerinden dolayı ‘ağır’ biçimde cezalandırılmalarının üzerinden ne kadar geçti?

Üniversite öğrencilerine bile “ikinci sınıf insan” muamelesi yapan bir kişi, bugün YÖK’ün başında oturmuyor mu?

Ve daha geçen gün, Eskişehir’in ilçelerinden birinde
görevli gencecik bir bayan öğretmenin bana ilettiği şu
gerçeği. Türkiye’deki onbinlerce öğretmen yaşamıyor mu:

“- Okulda bırakın öğrencileri, ben bile düşündüklerimi söyleyemiyorum. ‘Kemalistim’ demeye korkuyorum! Atatürk ve laiklik düşmanı bir yöneticimiz var çünkü…”

Bir yarım yüzyıl önceye bakın, bir de bugüne.

Hadi bakalım “Atatürk’ü yıkmadan çağdaş olunmaz, sivil toplum kurulmaz ” deyin!.. Eğer kişiliğinizi ve utanma duygunuzu tümden yitirmemişseniz elbette..

★★★

Türkiye 1920’lerin Türkiyesi değil… Doğru!

Kırsal kesimin yapısının ve toplam nüfustaki oranının
çok değiştiği de doğru!

Ama geri kalmışlık kısırdöngüsünün kırılmasında neredeyse” mucize” bir çözüm oluşturduğu UNESCO tarafından da kabul edilen Köy Enstitüleri ne artık gereksinmemiz kalmadığı doğru değil!..

Doğu ve Güneydoğu’dan İç Anadolu’ya, çağın çok genlerinde tur yaşam biçimim sürdüren binlerce köyün varlığını kim yadsıyabilir? O köylerde yaşayan onbinlerce çocuğun, yeteneklerini yeterince geliştiremeden yitip
gitmeyeceklerini kim öne sürebilir?

Eğer Köy Enstitüleri olmasaydı, yazınımızdan eğitimimize bu topluma çok şey kazandıran bir Köy Enstitülüler kuşağı yitip gitmeyecek miydi?

★★★

Köy Enstitüleri’ni kapatıp imam-hatip okullarını tüm
yurda yayan “kafa”nın Türkiye’yi getirdiği nokta önümüzde.

Atatürk “Ortaöğretimdeki eğitim ve öğretim yönteminin işe ve uygulamaya dayanması ilkesine uymak kesin olarak gereklidir” diyordu Düşüncesi özgür, anlayışı özgür, vicdanı özgür kuşaklar yetiştirmek istiyordu.

Gerisini Makal’dan dinleyelim:

Köy Enstitülerindeki özgür düşünme ve tartışma ortamı, öğrencilerin toplum sorunları üstünde düşünmelerine ve kafalarında soruların yığılmasına yol açıyordu. Yeri geldiğinde, çekinmeden düşüncelerini açıklıyorlardı, yazıyorlardı. Köy Enstitüleri gitti. Atatürk devrimleri de neredeyse bitti…”

Hayır bitmedi! Ve bitmeyecek!.

Çünkü yaşadığımız tarih O’nu haklı çıkardı ve çıkarıyor; “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içinde olanları değil!..

(Cumhuriyet, 1 Aralık 1993)

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz