Anasayfa » Kültür Politikasızlığı Olur mu?
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Cumhuriyet Gazetesi Haftaya Bakış Köşe Yazıları

Kültür Politikasızlığı Olur mu?

Yazı Hakkında

Başlık: Kültür Politikasızlığı Olur mu?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.5)
Tarih: 22 Aralık 1991, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Kültür Politikasızlığı Olur mu?

“Eğer bizim kültür politikamız olacaksa, bu, kültür politikası olamayacağı üstünedir…”
Bu sözler Kültür Bakanı Sayın Fikri Sağlar’a ait. Onun düşüncesini paylaşan Sayın Zülfü Livaneli de şöyle diyor:
“Kültüre nizam-intizam vermek isteyen her hareket, hangi
ideoloji adına davranırsa davransın, bir dizi felakete yol açtı.”

Tamamını dinlemediğiniz bir konuşmanın, bütününden soyutlanmış bir cümlesine dayanarak yorum yapmak zor.
Üstelik de tehlikeli.

Ama susmak da, belki de var olan bir yanılgıya katılmak demek olacağı için sakıncalı.

Demokratik bir toplumda, devletin belirli ideolojik tercihleri kitlelere benimsetmeye çalışması ne ölçüde yanlışsa; “Ben karışmıyorum” demesi de meydanı egemen ideolojiye bırakmak anlamına geleceği için daha da yanlıştır!

“Devlet üretmesin, ama özendirsin, desteklesin” diyorsanız, bu da bir kültür politikasıdır. “Devlet, desteklerken kaynakları şu önceliğe göre kullansın” diyorsanız, bu da bir politikadır. “Devlet desteğini dağıtacak, paylaştıracak olan kurullar demokratik yollardan oluşturulmalıdır” diyorsanız, bu da bir politikadır.

Devletin yönlendirmeyeceği, yönetmeyeceği, ama özerk kurumlar aracılığı ile zenginleştireceği, düzeyini yükselteceği bir kültürel yaşamı amaçlamak, çok önemli, çok kökten bir politik tercih yapmak demektir!

★ ★ ★

Bütün geri kalmış ülke devrimleri, özünde bir kültür devrimidir. Mustafa Kemal’inki de öyleydi, Lenin’inki de, Mao’nunki de…

Kültür ve kültürel etkenlerin içinde önemli bir yeri olan ideoloji, koşulların peşinden gider, koşullara göre oluşur. Fransız Devrimi’nde ideoloji, değişen koşullara çözüm aranırken doğdu. Devrim pratiği içinde gelişti.

Fransız Devrimi’nde ideoloji, yaşanan sorunların bir ürünü idi.

Oysa 1920’lerin Türkiyesi’nde, demokratik cumhuriyeti gerektiren koşullar yoktu. Tıpkı, aynı yılların Rusyası’nda Marksist bir ideolojiyi gerektiren koşulların bulunmadığı gibi.

Fransız devrimcileri, tarihsel evrimin peşinden gitmekten başka bir şey yapmadılar. Mustafa Kemal ve Lenin gibi devrimciler ise evrime yön verdiler, hızlandırdılar. Bunun için kullandıkları silah da ideoloji ve “yeni insan”dı.

Kültür devrimleri yeni insanı yarattı, yeni insan da toplumun içinde bulunduğu koşulları değiştirdi.

Yoksa, demokratik toplumun gereği olan insanın ortaya çıkması için yüzyıllar boyu beklemek gerekirdi. Geri kalmışlar ile gelişmişler arasındaki mesafeyi kısaltmak olanağı kalmazdı.

Ama artık söz konusu devrimler geride kaldı. “Yeni in-
san”ı yönlendirmeye kalkarsanız kısırlaşır, bunalır. Yeni in-
san, tersine, özgürleştikçe gelişir. Özgürleştikçe yaratıcı
olur.

Kültürel yaşamı yönlendirmek, toplumdaki yaratıcı gücü, yönlendirmeye çalışanların kapasiteleri ile sınırlandırmak demektir. Daha çeşitli, daha renkli ve dolayısıyla daha zengin bir üretimi engellemek demektir.

★ ★ ★

Öyle dönemler oldu ki, Türkiye’de değişen her iktidarla birlikte devletin dili değişti. Devlet kitaplıklarındaki kitaplar değişti. Devlet tiyatrolarındaki oyunlar değişti. Hatta afişleri bile hazırlanmış bale değişti.

Siyasal iktidarlarla birlikte, uygulama aşamasına gelinmiş “gecekondu kültür merkezleri”nden vazgeçildi. Gezici kitaplıklardan, “çizgi film” yapım merkezinden, Halk Kültürünü Araştırma Kurumu’ndan vazgeçildi. Tüm yapımcılara açık olacak Devlet Film Stüdyosu ve Sinema Kurumu’ndan vazgeçildi.

Ama -bu yazboz tahtası içinde- Türk Dil ve Tarih Kurumları, doğrultularını ve etkilerini korudular. Çünkü siyasal iktidarlardan bağımsızlardı. Çünkü demokratik bir yapıya sahiptiler.

Şimdi kalkıp da kültürel yaşamın demokratik yapılı özerk kurumlar eliyle desteklenmesini savunmak, çok temel bir kültür politikası tercihi değil midir?

Sayın Bakan, benim sorumluluk taşıdığım döneme ait on binlerce kitabı özgürlüğüne kavuştururken çok güzel şeyler söyledi. “Yasakların yasak olduğu” bir kültürel yaşamı savundu.

Bunu yaparken de izlemek istediği kültür politikalarının özünü ortaya koymuş oldu; yoksa “kültür politikasızlığı”nın değil!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz