Anasayfa » Kürtler, Kürtçüler ve ‘Biz’…

Yazı Hakkında

Başlık: Kürtler, Kürtçüler ve ‘Biz’…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 25 Ekim 1995, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Kürtler, Kürtçüler ve ‘Biz’…

Sait Faik,Yaşar Kemal’i şöyle tanımlardı: “Türklerin en Kürdü, Kürtlerin en Türk’ü…”

Büyük yazarı yakından tanıyanların, duraksamadan onaylayacakları bir tanımdı bu… Bende, Yaşar Kemal-Leyla Zana karşılaştırmasını yaparken, oradan
yola çıkmıştım.

Birinden hak ettiği bir ödülü esirgeyenler, niçin “insanlık dışı cinayetleri görmezden gelen” bir başkasına, “Barış Ödülü” vermek için kolları sıvarlardı?

Çok kişi görüşümü paylaşırken, bir okurumdan ciddi bir itiraz geldi.

★★★

Abdülbaki Cebeci, Danışma Meclisi Erzincan üyesi. Emekli Kurmay Albay.

Sayın Cebeci bir mektup yollamış. Yaşar Kemal’in “Kürt kimliğini öne çıkarmadığı” savına karşı çıkıyor. Düşüncesinin kanıt olarak da “Deniz Küstü” romanından parçalar aktarıyor önce. “Ağrı Dağı’nda Kürtler isyan çıkarmışlardı.
Ben o zaman Erzurum ‘da askerdim” diyen bir Çerkez’in ağzından Orgeneral Salih Omurtak‘ın yaptıkları var:

“Salih Paşa (…) ‘Elinize geçen Kürt’ü kurşundan geçirin. Bir tanesini sağ bırakmayın bu yılanların’ diye bağırıyordu… Ölen her askere karşılık bir Kürt köyü yakıyor, ne kadar erkek varsa köyde kurşundan geçirtiyordu (…) Bir bahar Ağrı Dağı’nın eteklerini bir bir dolaşarak yaktık yıktık, yangın yerine çevirdik: öldürmedik, sürmedik adam koymadık. Kürtlerin kökünü kestik. ”

Daha sonra -gene aynı Çerkez’in ağzından- Kürtler de şöyle anlatılıyor:

“Bir sabah, biz Ağn Dağı’nda bir ulu kayalıkta çarpışmaya başladık Kürtlerle. Kayanın arkasındaydılar. Bizi vurmak istemiyorlardı. Vurmaya atmıyorlardı.
Yoksa bir anda hepimizi vururlardı… Belki yarımızı yaraladılar; ama bir tekimizi öldürmediler. Öyle nişancılardı ki, her attıktan yerden vuruyorlardı askeri. Kimimizi ayağımız kolumuzdan, kimimizi boynumuzdan, elimizden vurdular. Bir tekimizi öldürmediler.”

Yaşar Kemal,  Kürt kökenli… Yaşar Kemal-Leyla Zana kıyaslamasından sonra aldığım mektuplarıdan birisi de,  gene Kürt kökenli olan Sayın Zahide Karakurt’a aitti.

Şöyle diyordu;

“Bizler Kürt kökenli Alevi vatandaşlar olarak, kendimizi hiçbir zaman bu ülkenin insanlarından soyutlamadık. İki tane, bilimi ve ülkesini çok seven üniversite öğrencisi yetiştiriyorum. Bu çocuklar yetişirken, kendilerin Atatürk ilkelerine bağlı, Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucuları olarak adlandınyorlar.”

Ve ekliyordu:

“Nobel ödülünün sahibi, radikal ırkçılığa prim veren, bir sürü masum insanın kanı yerde iken yurtdışına kaçan, orada sözde solculuğu savunanlar olamaz. Hele Leyla Zana Hanım hiç olamaz!”

★★★

Kürt ile Kürtçü ve dindar ile dinci ayırımlarına -belki her zamankinden de fazla- özen göstermeliyiz. Tıpkı Türk ile Türkçü ayırımı gibi!

Yaşar Kemal bir bütündür. Ve her bütün gibi, çelişkileri vardır.

O’nu sadece “Deniz Küstü”nün iki sayfasıyla ya da Der Spiegel’deki bir yazısı ile değerlendiremeyiz…
Buna hakkımız yok!

Bana, “Cesaretim olsa, İnce Memed’in destanını yazdığım gibi Mustafa Kemal’in de destanını yazmak isterdim!” diyen de aynı Yaşar Kemal’dir… “Anadolum üç şeyi ile övünmelidir: Atatürk’ü. Nâzım’ı ve Tonguç’u ile!” diyen de aynı Yaşar Kemaldir…12 Eylül döneminde bile; Paris’te “Ülkemin (yani Türkiye’nin) büyükelçisi davet edilmezse, ödülümü almam!” diyen de…

Yaşar Kemal Kürttür; ama Kürtçü değildir!

Birçok Kürt ya da Türk aydını gibi, devlette sorunu vardır; ama bölücü değildir!

Türkçenin en büyük yazarlarından birisidir… Ve kökeni ne olursa olsun, “biz”den birisidir!

O “biz”e vereceğiniz ad, ister “Türk” olmuş isterse “Anadolulu”; “öz”de fark eder mi?

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz