Anasayfa » Laiklik mi, Demokrasi mi?

Yazı Hakkında

Başlık: Laiklik mi, Demokrasi mi?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 18 Ekim 1996, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Laiklik mi, Demokrasi mi?

Numaracı cumhuriyetçiler güç durumda.

Olaylar, savlarını bir bir çürütüyor. Laiklik karşıtlığını “sivil toplumculuk” adına alkışlamaya artık olanak kalmıyor. Onun için, çok satan gazetelerin kuruldukları köşelerinde eveleyip gevelemeye başladılar.

Bakın neler söylüyorlar:

– Laiklikle demokrasi arasında doğrudan bağlantı yoktur… Türkiye 1920’lerin başında laikliği kabul etti; ama demokrasiye ancak 1950’de geçti.

– Cezayir, Libya, Suriye ve Irak az çok laik; ama demokrasi yok.

– İsveç din ve vicdan özgürlüğünü 1860’larda tanıdı. Bugün bile devlet kilisesine mensup din adamlarını hükümet atıyor… Ama İsveç’te demokrasi var.

– Laiklik süngü ile korunamaz. Cezayir’de de “bizdeki Kemalist tek parti rejiminin laiklik anlayışı neredeyse tıpatıp vardı”.

★★★

Bazı küçük doğruları, büyük yanlışları gizlemek için kullanmışlar.

Bir kere Cezayir, Libya, Suriye ve Irak’ın “az çok laik” olduğu doğru değil. Devleti din adamlarının yönetmemesi ya da yönetirken din adamlarından fetva alınmaması, o devletin laik olduğu anlamına gelmez.

Türkiye dışında, halkının çoğunluğu Müslüman olan laik bir ülke yoktur. Artık Türkiye’nin de laikliği su götürür olmuştur.

Cezayir’deki bizdekinin aynı bir laiklik anlayışının olduğunu söyleyebilmek için, insanın ya cahil ya da yalancı olması gerekir.

Siyasal muhalefete izin vermeyen Cezayir’in tek partisi, dinsel güçlere büyük destek veriyordu. Evlerinde şarap içen bakanlar, yabancı elçiliklerde içki içenlere yutkunarak bakmak zorundaydılar.

Cezayir yönetimi, muhalefete “cami” dışında bir sığınak bırakmamanın bedelini ödedi ve ödüyor…

Kemalizmle ayrılığını öne sürmek, ancak hasta kafaların ürünü olabilir!

★★★

Nasıl ki İsveç’te krallığın olması demokrasi olmadığı anlamına gelmiyorsa… Bazı papazların hükümetçe atanması da laikliğin olmadığı anlamına gelmez.

Asıl önemli olan yasalar değildir, yaşananlardır!

İsveç’e önce laiklik geldi, sonra demokrasi.

Türkiye’ye de önce laiklik geldi, sonra demokrasi.

Laikliği de içeren “Aydınlanma Devrimi” yaşanıncaya kadar, Hıristiyan dünyası karanlıktaydı. Geriydi… Çünkü inançlar ve düşünceler baskı altındaydı.

O koşullarda demokrasinin yeşermesine olanak var mıydı?

★★★

Diyorlar ki; “Laikliği savunmak demokrasiyi savunmak anlamına gelmez.”

Bir ölçüde haklılar!

Çünkü laiklik demokrasi değildir, ama “demokrasinin önkoşulu”dur. Olmazsa olmaz koşuludur.

Var mıdır, laikliği yadsıdığı halde demokrasiye ulaşabilmiş bir ülke? Var mıdır, düzeninin akla ve bilime değil de dine dayandırdığı halde demokrasiyi
gerçekleştirmiş bir toplum?

Laikliği kabul etmeyen yönetim biçimi, “tek doğru”nun tartışılmadan kabul edildiği bir yönetim biçimidir. Sadece tek bir dinin değil, tek bir mezhebin, hatta o mezhep içinde de “tek bir yorum”un geçerli olduğu bir yönetim biçimidir.

O tek doğrunun hangisi olduğuna kim karar verir?

Halk mı? Yoksa o inancı en iyi bildiğini öne sürenler mi?

★★★

Hiçbir topluma önce demokrasi, sonra laiklik gelmemiştir.

Demokrasi olduğu halde laiklik olmayan bir toplum gösterilebilir mi?

Demokrasi laikliğin önkoşulu değildir; laiklik demokrasinin önkoşuludur… Çünkü laikliği kabul etmeyen bir düzende toplum halk adına yönetilmez;
Tanrı adına yönetilir.

Her laik toplumda mutlaka demokrasi olmaz; ama laikliğin olmadığı bir toplumda da demokrasi olmaz!

Eğer laikliği koruyabilmişseniz; yitirdiğiniz demokrasiye bir gün yeniden kavuşabilme umudunu da koruyabilmişsiniz demektir. Ama laikliği yitirmişseniz; zaten demokrasiyi de yitirmişsinizdir.

Ve üstelik, günün birinde demokrasiye yeniden dönme umudunu da yitirmişsinizdir!

Yeni mandacıların hiçbir hokkabazlığı, bu gerçeği değiştiremez!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz