Anasayfa » Madalyonlar Hep İki Yüzlüdür!

Yazı Hakkında

Başlık: Madalyonlar Hep İki Yüzlüdür!
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 14 Kasım 1997, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Madalyonlar Hep İki Yüzlüdür!

“Madalyonun Öteki Yüzü” başlıklı yazımdaki
ana düşünceye büyük destek geldi. Hiç beklemediğim kadar.

O yazıda, aydın kişinin de Güneydoğu’daki asker kadar yürekli olması gerektiğim savunmuştum. Mayına basma olasılığını bile bile doğru bildiği yolda yürümesini.

Yaşar Kemal ve Eşber Yağmurdereli olaylarından yola çıkmıştım.

Düşüncem coşkuyla paylaşılırken, bir not geldi
İstanbul’dan. Cumhuriyetin uzman isimlerinden
Halil Nebiler’in bir notu.

Ben madalyonun “öteki yüzü “nü vurgulamıştım. Sayın Nebiler ise “asıl yüzü’ne -Yağmurdereli olayı ile ilgili olarak- ışık tutuyordu.

Çok özlü ve özenli hazırlanmış olan bilgilerde 5
nokta dikkatimi özellikle çekti.

1) Eşber Yağmurdereli hakkında ilk dava 1978
yılında Samsun’da açılıyor. Savcı “suç konusu eşya “yı saklamaktan iki yıl hapsini istiyor. Bu arada
sıkıyönetim ilan ediliyor. Ve aynı savcı bu kez ‘idam ’ istiyor.

Olay aynı olay. Sanık aynı sanık. Savcı aynı savcı.

Avukat Nebi Badas soruyor:

– Ne değişti de idam istediniz?

Savcı, cüppesini çıkarıp duruşma salonunu terk
ediyor.

2) Sanıkların hepsine de işkence yapıldığı doktor raporları ile kanıtlanmış. Yağmurdereli’nin başındaki yanık izleri, sekiz ay sonra bile iyileşmemiş. Oysa kendisinin “örgüt lideri” olduğuna dair, işkence görmüş bu kişilerin ifadelerinden başka da kanıt yok.

Mahkemenin gerekçeli kararında, “bu konuda
yazılı kanıt bulma olanağının bulunmadığı” yazılı.. Ve Yağmurdereli 13 yıl cezaevinde kalıyor.

3) Şartlı tahliyenin gerçekleşmesinden kısa bir
süre sonra, Yağmurdereli bir açıkhava toplantısında kısa bir konuşma yapıyor. Bölücü propaganda yaptığı öne sürülerek hakkında dava açılıyor.

Polis konuşmaları kaydetmiş, çözmüş ve savcılığa göndermiş. Avukat mahkemede soruyor:

– Tutanak doğru değil! Tutanakta adı bulunan
polislerin yansı tutanağı imzalamamış. Sorulduğunda, bazıları ya tutanağı ya da bandı hatırlamıyorlar. Böyle bir tutanağa nasıl itibar edelim ?

Mahkemenin söz konusu bandı istetmesi isteniyor… Herkesin önünde dinlensin ve o sözlerin
gerçekten de söylenip söylenmedikleri anlaşılsın
diye.

Ama öne sürülen suçun tek kanıtını ne mahkeme, ne sanık ve hatta ne de Yargıtay göremiyor.

4) Aynı toplantıda yaptığı konuşmadan dolayı,
Hava-İş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin de yargılanmaktadır. O’nun suçu da aynı… ‘Bölücülük propagandası”

İkisi için de-ayrı ayrı bant çözüm tutanakları var.

İkisi de ellerinde yazılı bir metin olmadan “irticalen” konuşmuşlar. Ve ne kadar ilginçtir ki ikisi de ‘tutanaklardaki 14-15 satırlık bölümlemelerde nasılsa noktası virgülüne kadar aynı şeyleri söyledikleri için” mahkûm oluyorlar.

CMUK’a göre, mahkeme kararlan gerekçeli yazılmak zorunda. Oysa Yağmurdereli’nin son mahkûmiyetinin onaylanmasıyla ilgili Yargıtay kararında gerekçe yok. Ve avukatın “gerekçe yazılsın ” talebi bile reddediliyor.

5) Yağmurdereli 1977 sonuna kadar Samsun
Havza’da yaşamış ve avukatlık yapmış. DİSK ve
TÖS-DER davalarına bakmış. Evi iki kez kurşunlanmış.

Savunduğu sanıklarla, önderi olduğu öne sürülen Acilciler grubunun çizgisi hiç de birbirine yakın değil. Yakınları kendisinin PKK örgütünü sık sık eleştirdiğim söylüyorlar. Ve ekliyortar:

– Siyasal çizgisi PKK hareketine değil, ÖDP’ye
yakın.

Zaten kendisi de Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin kurucularından!

Halil Nebiler’in yolladığı nottaki bilgilerin büyük
çoğunluğu somut şeyler. Ve de çok düşündürücü.

Ama beni düşündüren bir başka nokta daha
var.

Yargıtay nasıl olup da her iki mahkûmiyet kararını da onaylamış?

Her şey ortada… Şimdi karar sizlerin…

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz