Anasayfa » “Milli İhanet Eğitimi” Bakanlığı mı?
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Cumhuriyet Gazetesi Haftaya Bakış Köşe Yazıları

“Milli İhanet Eğitimi” Bakanlığı mı?

Yazı Hakkında

Başlık: “Milli İhanet Eğitimi” Bakanlığı mı?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 12 Mayıs 1993, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

“Milli İhanet Eğitimi” Bakanlığı mı?

“Derste ahlaktan söz ediyordum. Önderin, halkına örnek olması gerektiğini söyledim. Örnek olarak da Atatürk’ü verdim..”

Ses titremeye başlamıştı.

” – Sınıfta büyük bir sessizlik oldu. Sonra öğrencilerden birisi bu sessizliğin nedenini açıkladı: Herhalde halkına kötü örnek diye veriyorsunuz değil mi? Çok içki içerek kötü örnek olurmuş. Bu nedenle de kendisine Yozgatlılar kız vermemişler..’ Kendimi bıraksam, sınıfın
ortasında ağlayabilirdim!.. O gencecik beyinleri yıkamışlardı.”

Pislikle yıkamışlardı.

Hem de bu işi yapanlar, “Atatürk İlke ve İnkılapları” dersini vermek görevini üstlenenlerdi. Sosyoloji derslerini vermekle görevlendirilen “din eğitimi öğretmenleri” idi.

Telefondaki ses. genç ama bezgindi

“- Korkarım ki, iş işten geçmek üzere hocam” diyordu..

★★★

Bu oluşuma -1965 lerden başlayarak- büyük katkı yapmış olanlardan birisi, bugünlerde Çankaya’ya çıkmak
için bavullarını toplamaya başlamıştır

Atılmış tohumları -12 Eylül sonrasında- gübreleyip sulayarak gür ağaçlara dönüştürenlerden birisi de. Marmaris’teki evinde, “Ben Atatürkçüyüm, ben Atatürkçüyüm'” diye diye sayıklamaktadır.

Birincisi, “laik ve Atatürkçü” bir kuşağın karşısına, “din devleti isteyen ve Atatürk düşmanı olan” bir kuşak çıkarmak için çaba gösterenlere ortamı hazırlamıştır.. Birkaç oy uğruna..

İkincisi, “komünizm tehlikesini din ile yenmek” gibi “dahiyane” bir formülden yola çıkarak, neredeyse tüm “gerçek” Atatürkçü kuşakları devre dışı bırakmak başarısını göstermiştir. “Halk”desteği hesabı ile..

Birincisi, Atatürk’ün adını, başına bir “yüce” sıfatını eklemeden ağzına almaya almaya Atatürk’e “ihanet” etmiştir. Ne yaptığının çok iyi farkındadır.

İkincisi, Atatürk’ün vasiyetine bile saygı göstermezken, Atatürk’e “miras hakkı”nı bile tanımazken, kendini “Atatürkçü” sanacak kadar “gaflet” içindedir.

Birincisi “kullanmış”tır.. İkincisi “kullanılmış”tır!..

Birincisi, Atatürkçülüğe sadece “doğrudan” zarar vermiştir . İkincisi ise, “doğrudan” zararla yetinmemiştir. Kendi yaptıklarını “Atatürkçülük” diye sağda solda anlatarak, yeni kuşakların Atatürk’ten soğumasına da neden olmuştur!..

★★★

Atılan tohumlar yeşermiş, “eser” ortaya çıkmıştır.

Atatürk’ün kurduğu partinin “mirasçısı” olduğunu söyleye söyleye balonlaşan parti de, “eser”in görkemini daha yakından görebilmek için hükümetin içindedir. Ve de “hayranlıkla” seyretmektedir.

“Din emrinde devlet istiyoruz” diyen bakanlan dinleye dinleye “doğru yolu” bulmaktadır.

“Boğuluyoruz” diye haykıran Atatürkçülere kulaklarını tıkayarak, “doğru yolu” Çankaya’ya kadar uzatmanın “erdem”ini keşfetmektedir.

“Çoğulcu düşünceyi özendiriyoruz” diye, Atatürk’ü “tam” yıkmak ve işi “sıfırlamak” için bayraktarlık yapanları “başdanışman”lıklara getirmektedir.

Bence ülkedeki “ikiliği” kaldırmak, giderek çok tehlikeli olmaya başlayan “cepheleşmeyi” önlemek ve “tarihle barışma”yı gerçekleştirmek için, bu DYP-SHP ortaklığı bulunmaz bir fırsat oluşturmaktadır.

Artık şu “eğitimdeki ikiliği” -daha doğrusu- “iki yüzlülüğü” kaldırmak zamanı gelmiştir.

Bir yanda “laik”, bir yanda da “din devleti” isteyen iki düşman kuşak yetiştirmeye hakkımız yoktur.

Madem ki ikincisinden vazgeçemiyoruz, toplumun dirliği için, gelecekte “kardeş kanı” dökülmemesi için, yeterli yüreklilik gösterilip birincisinden vazgeçilmelidir..

Ne, eğitim ordusu içinde “zavallı” konumuna düşürülmüş Atatürkçülere eziyet etmeye hakkımız var ne de, gittiği okula göre şu ya da bu “kamp”a girip, rastlantı sonucu başka tür okula gitmiş olanlara düşman gözü ile bakan çocuklara bir kötülük yapmaya!..

★★★

Bu yazının başlığındaki “çok ağır” anlatımı “bilerek” kullandım.

Eğer ilgili bakanın ya da ilgili bakanlığı yönettiklerini öne sürenlerin buna “itirazları” varsa, yargı yolu açıktır.

Ama seslerini çıkarmazlarsa, bu gerçekten “yenilir yutulur” olmayan suçlamayı ve onun altındaki “tarihsel vebali” üstlenmiş olacaklardır.

Bizler, DYP-SHP ortaklığında koltuklar paylaşılırken, bu bakanlığa ait koltuğun kendilerinde kalması için pek Sayın Demirel’in niçin “cansiperane” direndiğini zaten biliyorduk; hala bilmeyenler varsa, onlar da belki böylece öğrenmiş olurlar…

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz