Anasayfa » Önemli Olan Kedinin Rengi mi?

Yazı Hakkında

Başlık: Önemli Olan Kedinin Rengi mi?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.14)
Tarih: 01 Mart 1992, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Önemli Olan Kedinin Rengi mi?

Haftada bir yazmanın azizliği. Hep güncel iç olaylar ağır bastı ve “Nasıl olsa güncelliği geçmez” diyerek ertelediğim çağın en önemli siyasal
olayını bir türlü köşeme getiremedim. Sosyalizm ya da Türkçe karşılığıyla “toplumculuk” öldü mü, yaşıyor mu?

Önce sosyalizmi doğru tanımlamalı ki ölüp ölmediğine karar verelim. Yirmi yıl önce “Sosyalizm nedir” diye sorsanız, hemen tüm solculardan şu yanıtı alırdınız:

– Sosyalizm, üretim araçlarının mülkiyetinin devlette olduğu bir sistemdir.

Amaç ile aracın bu kadar güzel karıştırıldığı bir yutturmacayı, o zamanlar bazı solculara anlatmak olanaksızdı. Aslında üretim araçlarının özel mülkiyet konusu olmaktan çıkarılması, sadece sosyalizme ulaşmak için öne sürülen bir “yol”du.

Bu yol birçok toplumu geri kalmışlıktan kurtardı. Ama sosyalizme götüremediği gibi, sosyalizmin “olmazsa olmaz” koşulu olan demokrasiyi de gerçekleştiremedi.

Üretime devletin egemen olduğu Sovyet işçisi, özel kesim için çalışan bir İsveç işçisi kadar bile kaderi üzerinde söz sahibi olamadı.

* * *

Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde, 1986’dan bu yana yaşanan başdöndürücü değişme neyi gösteriyor’?
“Merkezi zorunlu planlama + devlet mülkiyeti + tek parti diktatörlüğü” olarak özetleyebileceğimiz “komünizm”in öldüğünü.

Bu model, ekonomik ve toplumsal açıdan geri kalmış bir toplumun ürünüydü. Tıpkı 1920’lerin Türkiyesi’nde olduğu gibi; kıt kaynaklar, zorunlu bir planlamayı ve devletin girişimciliğini kaçınılmaz kılıyordu. Yoksul, eğitim düzeyi çok düşük yığınlara “bilinçli öncüler”den oluşacak bir tek partinin yol göstermesi gerekiyordu.
Partinin “hücre”lere dayalı otoriter yapısı ise Çarlık Rusyası’nın baskılarının yarattığı doğal bir sonuçtu.

Zamanla ülkeler sanayileşti. Kaynaklar arttı. Gelişmeyi zorlaştıran hantal bir bürokrasi doğdu. Rekabetsizlik, kalitesizliği ve hizmette yetersizliği getirdi.

Komünizm sayesinde yükselen eğitim düzeyi ise bir avuç kişinin öncülüğünü ve ayrıcalığını anlamsız kıldı.

Marx, devrimi, altyapı değiştiği halde değişmemekte direnen üstyapı kurumlarının altyapıya uygun olarak yeniden biçimlenmesi şeklinde anlamıştı. Oysa Sovyet Devrimi, -tıpkı Kemalist Devrim gibi- bu modele uygun değildi. Tam tersine, geleceğin üstyapısı kurularak, ona uygun bir altyapının oluşumunun hızlandırılması hedeflenmişti.

Eski komünist rejimler, asıl şimdi “Marksist anlamda” bir devrim yaşıyorlar. Asıl şimdi değişen altyapıya uygun yeni bir üstyapının ve bu arada yeni bir siyasal sistemin kurulmasına tanık oluyoruz.

* * *

Nedir sosyalizmin amacı?

Toplumsal ayrıcalıkların bulunmadığı bir düzen!

Bu amaca belki hiçbir zaman tam anlamıyla ulaşılamayacaktır. Ama o amaca yaklaşıldığı ölçüde sosyalizm yolunda ilerlendiği, toplumcu bir sistemin yürürlükte olduğu söylenebilir.

Bir yanda toplumsal adalet, öte yanda emeğin ve toplumsal çıkarların önceliği. İşte sosyalizmin iki temel ölçütü budur!

Toplumsal ayrıcalıkları azaltmanın yolu, gücün paylaştırılmasından,
-ister özel, ister kamu- belirli ellerde birikmesinin önlenmesinden geçer.

Özel girişimciliğin, kamu girişimciliğinin, kooperatif girişimciliğin birbirlerini tamamlamasından ve dengelemesinden geçer..

Asıl önemli olan sonuçtur; yoksa o sonuca ulaşmak için kullandığınız araç değil.

Çinliler doğru söylemişler: “Kedinin siyah ya da beyaz olması fark etmez; önemli olan fare yakalamasıdır…”

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz