Anasayfa » Onlar Kadar Olamamak…

Yazı Hakkında

Başlık: Onlar Kadar Olamamak…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 28 Eylül 1997, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Onlar Kadar Olamamak…

Yıl 1960… 27 Mayısa giden günlerdeydi.

Güney Kore halkı diktatörüne başkaldırmıştı. Türkiye Menderes‘in diktatörlüğüne doğru kayıyordu. İsmet İnönü, yayını yasaklanan basın toplantısında taşı gediğine koydu:
– Türk halkının Güney Kore halkından daha geride olduğunu sanmıyorum!

Pakistan yoksul bir ülke. Gelişme düzeyi Türkiye’nin epey gerilerinde. Üstelik demokrasi deneyimi çok daha yeni, özgürlük birikimi çok daha sınırlı.

Ve “eski Başbakan” Benazir Butto‘nun kocası “yolsuzluk”tan hapiste. Kendisinin İsviçre’deki banka hesaplarına el konmuş.

Çetelerin devletle iç içe girdiği, yolsuzlukların herkesin gözü önünde tezgâhlandığı Türkiye’de ise insanların önünde -sadece- iki yol var:
Sarışın çirkin kadın TV’de her göründüğünde küfür yağdırmak…
ve -ruh sağlığını koruyabilmek için- hemen kanal değiştirmek.

Sormamak olanaklı mı:
– Biz niçin Pakistan kadar olamıyoruz?

★★★

Olaya İsmet Paşa’nın mantığıyla yaklaşırsak, akla başka bir soru geliyor:
– Türk halkı acaba dostumuz Pakistan halkından daha mı geride?

Hayır!

Geri kalmış ülkeler içinde… demokrasiye yönelirken bir bakıma en şanslısı Türkiye idi.

Öbürlerinin tersine, tarihinde hiçbir zaman sömürge durumuna düşmemişti. Tersine, büyük bir imparatorluğun mirasçısı olduğu için, gelişmiş bir asker-sivil bürokrasiye sahipti.

Demokrasi orta sınıflara dayanır. Orta sınıfların olmaması ya da çok güçsüz olması demek; yoksullukla varsıllık arasında büyük uçurum olması demektir. Oysa dengenin olmadığı yerde demokrasi de
olmaz.

Arapların Acemlerin tersine, Anadolu kültürünün özünde
“eşitlik” ve “özgürlük” de vardı. Türkler Orta Asya’dan gelirken,
kadın-erkek eşitliği geleneğini de beraberlerinde getirmişlerdi.

Ve yirmi kadar etnik kökenden insanın kucak kucağa yaşadığı Anadolu’da farklıya alışmışlardı… “Hoşgörü” o yapının vazgeçilmez bir öğesi olarak yerini almıştı.

Öyleyse nerede yanlışlık yapıldı da Türk demokrasisi Pakistan’ı bile kıskanacak bir konuma geldi?

★★★

Susurluk da, çeteler çirkefi de Meclis’te kilitleniyor.

Sarışın çirkin kadının yolsuzlukları da, Mercümek rezaleti de Meclis’te kilitleniyor.

Oysa belgeler ve somut bilgiler ortada… Hepsi de kamu vicdanında çoktan mahkûm olmuş…

Demokrasi işlemiyor!

Meclis kamu vicdanını yansıtmıyor!

Çünkü haksız bir seçim sistemi var. Ve çünkü “demokrasiyi yaşatmak” işlevini üstlenmiş olan partilerin -büyük çoğunluğuyla- kendileri demokratik değil!

Bir siyasetçi düşünün… Yalancılığı, yolsuzluğu, çeteciliği ayan beyan ortada… Seçimlerde ne söz verdiyse tersini yapmış… Partisinin oylarını
yarı yarıya indirmiş… Ama hâlâ partisinin başında!

Hâlâ birtakım “halkın adam sandığı” kişiler peşinde tek sıra… Eteğini bırakmıyorlar…

★★★

Çözüm nerede?

Hadi yeni baştan bir sistem kurmakta mı? “Parlamenter sistem işlemiyor” deyip, başkanlık sistemi peşinde koşmakta mı?

Yoksa hırsızı, uğursuzu, yalancıyı, düzenbazı, katili, küfürbazı, terbiyesizi… Meclis’in “dokunulmazlık” zırhının arka-
sına koyan kuralları değiştirmekte mi?

Ve de.. suya yarı beline kadar girip hasta olmaktan vazgeçip, demokrasi deresine boylu boyunca dalmayı denemekte mi?

Demokrasi erdemli insanların ellerinde yücelir. Erdemsiz insanları koruyup kollayan bir sistem, erdemlileri siyasetin dışına iter… O sistemin adı da demokrasi olmaz!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz