Anasayfa » Ortak Akıl mı, Bireysel Endişeler mi?
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Cumhuriyet Gazetesi Haftaya Bakış Köşe Yazıları

Ortak Akıl mı, Bireysel Endişeler mi?

Yazı Hakkında

Başlık: Ortak Akıl mı, Bireysel Endişeler mi?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 06 Mayıs 1994, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Ortak Akıl mı, Bireysel Endişeler mi?

Aşağıdaki satırlar bir bayan okuruma ait.

Önce SHP’de Gaziantep II. Yönetim Kurulu üyeliği yapmış. Ama “delege” yapısından kaynaklanan “bozukluk” kendisini çok rahatsız etmiş. Atatürk’ün kurduğu parti yeniden kurulunca, dededen gelme bir “sevgi ve saygı” ile üyesi olmuş. 27 Mart seçimlerinde ise, -tabanın eğilimlerine uyarak- oyunu Ecevit’e (DSP’ye değil!) vermiş.

Sayın Sabriye Güler, Sayın Ecevit’in tabanın sesine kulak vereceğini dileyerek şöyle diyor:

“CHP üyeliğinden istifa etmeyi düşündümse de, bunu düşünmek bile beni rahatsız etti. Atatürk’ün kurduğu partinin yaşatılmasını istiyorum.. Ama, eğer sol birleşmezse, artık oyumu hiçbir sol partiye vermeyeceğim! Neden? Çünkü ben bir anneyim ve çocuklarımın laik Türkiye Cumhuriyeti’nde büyümesini istiyorum. Eğitim birliğini sağlar. Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlıklarını şeriatçı düşünceden temizler ve laik düşünceye sahip çıkarsa, oyumu Tansu Çiller’in DYP’sine vermeyi düşünüyorum. İnanın, tabanda benim gibi düşünenler çoğunluktadır..”

Sayın Güler, iki küçük çocuğunun elinden tutmuş. Ulu Cami’nin yanından geçerken, kendisine “Kâfirler buradan geçemez!” diye laf atıldığını anlatıyor. Hem de üç genç tarafından.

Yedi yaşındaki büyük oğlu, “Anne kâfir nedir?” diye sormuş. Annenin o andaki duygularını anlamak zor değil.. Nasıl anlatsın o yaştaki çocuğa ki, tek suçu başörtüsüz dolaşmak?!.

Konuşmalar yapmak ya da kitaplarım için düzenlenen imza günlerinde bulunmak üzere gittiğim her yerde, bunun benzeri sayısız tepki ile karşılaşıyorum. Ankara’da da öyle.

“Birleşmezseniz hiçbirinize oy vermeyeceğiz!.” diye, hem de “yeminli” olarak binlerce imza toplanıyor.

İnsanlar üzgün, kızgın. Ecevit gibi bir “usta”nın bile, tutumunu onlara anlatabilmesi olanaksız!

Kitlelerin varlık nedeni partiler ve “lider”ler değil ki! O kitleler olduğu için, partiler ve liderler var. Ama kitleler başka şey istiyor, onları temsil etme iddiasında olanlar ise başka şey yapıyorlar.

Bu mudur demokrasi oyunu?

Tavandakiler tabandakilerin eğilimlerine karşı bu ölçüde duyarsız kalabiliyorlar. Kendilerini “sol” sayan particiklerimizden hangisi, yapısının gerçekten de “demokratik” olduğunu öne sürebilir?

Bir partinin başarısında “yapı”sı, ideolojiden ve önderden önde gelir. Özellikle de sol partiler için geçerlidir bu.

Oyunu istediğiniz kitle, ‘taban’ınızdır. O tabanın gereksinmelerini karşılayan çözümler bütünü ‘ideoloji’nizdir.

Eğer o tabanın özelliklerine uygun ‘doğru bir’ yapınız varsa.. İdeolojinizdeki ve dolayısıyla “program”ınızdaki eksikleri, fazlalıkları o yapı zaten düzeltir. Tabandaki eğilimleri en iyi dile getirebilecek, mesajları kitlelere en iyi iletebilecek önderi o yapı zaten bulur.

Ama yapınız “bozuk”sa en iyi ideoloji kitap sayfalarında, aydın gevezeliğinde unutulmaya mahkûmdur. En yetenekli önder bile, yetersiz kalmaktan partisine kitlelerin desteğini sağlayamamaktan kurtulamaz.

“Doğru yapı” tabanın özelliklerini iyi yansıtan yapıdır. Partideki hiçbir gücü devre dışı bırakmayan yapıdır. Taban ile tavan arasındaki bağı iyi kuran yapıdır.

Toplumsal taban-ideoloji-örgüt üçlüsü arasında çelişki yoksa, başarı mutlaka gelir. O parti -ister iktidarda ister muhalefette- ağırlığını, etkisini mutlaka duyurur.

Ya önder? Önderin etrafında ve dışındaki kadrolar?

Ya parti içi gruplaşmalar?

Türk solu birleşme zorunluluğu ile karşı karşıya iken, yıllardır savunduğum çözüm bugün daha da önem kazanıyor: “Orantılı temsil.”

Belki bir baraj konularak, parti içi bütün seçimlerde orantılı (nispi) temsil sistemi uygulanmalı!

Böylece, hem varlıkları doğal olan grupların hiçbiri diğerlerini “saf dışı” bırakamaz.. Hem parti içi mücadelenin sertleşmesindeki önemli bir etken ortadan kalkmış olur.. Hem de ‘önder’in herhangi bir grupla bütünleşmesine gerek ve olanak kalmaz.

Ne “tek kişi” partiye egemen olabilir, ne de “tek grup”..

Önder “ortak aklın temsilcisi” olarak, partideki bütün potansiyeli değerlendirebilir..

Aklın yolu ortada.. Tabanın duyguları da.

Sorunun çözümü için tek bir koşul kalıyor: “Tavan”dakilerin kişisel duygularının, “ortak aklın” önüne geçmemesi!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz