Anasayfa » Pinokyo’ların İpleri Kimin Elinde?

Yazı Hakkında

Başlık: Pinokyo’ların İpleri Kimin Elinde?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 16 Nisan 1995, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Pinokyo’ların İpleri Kimin Elinde?

“Bir zamanlar ilim ve irfan yuvası olan tekke ve zaviyeler kapatılmış ve…”

Programın yapımcısı ve sunucusu da kendisi. O bitiriyor, sözü Türkiye’de ne kadar tarikat ve dinsel cemaat varsa, onların “şeyh “leri ya da sözcüleri alıyor. RP’nin “propaganda nazırı” ise baş rolde…

Çadır tiyatrosunda bile bir “çokseslilik ” vardır, ama “kukla oyunu “nda yoktur. Kuklaların iplerini çeken, aynı zamanda “hepsi”nin yerine de konuşur. Sesini değiştirmeye çalışarak…

Vurun Atatürk‘e!

Vurun “resmi tarih” yalanına!

Osmanlı’nın en kötü dönemini övün!.. Vahdettin’i aklayın!

Ya karşı görüş? Ya tarihçiler? “Devrim Tarihi” üzerinde yıllarca araştırma yapmış, cilt cilt kitaplar yazmış olanlar nerede?

Onlar ekranların başında sinir ilacı yutmaktalar.

“İkinci Cumhuriyet”in ne menem bir şey olacağı hakkında fikir edinmekteler. “Tekelleşmiş basın özgürlüğü”nün erdemlerini içlerine sindirmekle meşguller…

“TV’de kukla” oyununda açıklanmış olan “tarihsel gerçekleri, izleyememiş olan okurlarıma iletmeyi “tarihsel” bir görev sayıyorum.

Gerçek bir: “Atatürk, tekke ve zaviyeleri kapatıp laikliği getirerek, güçlü ve aydınlık bir toplumu karanlığa sürüklemiştir!”

Gerçek iki: “Atatürk’ü düşmanlardan kurtarması için Anadolu ’ya yollayan, Sultan Vahdettin hazretleridir, üstelik gönderirken, avucunun içine de 146 milyar liracık sıkıştırmıştır.” (Hatta bu parayı bulabilmek için, zavallı
Vahdettin atlarını bile satmıştır.)

Gerçek üç: “Atatürk Samsun’a – Ecevit‘in şiirindeki- taka ile değil, Bandırma vapuru ile gitmiştir.”

Piyasaya sunulan bugünkü “tarihsel gerçekler bu kadar. Ama “Yalan Rüzgârı” kadar uzun bir “arkası yarın, belki yarından da yakın” dizi olmaması için de hiçbir neden yoktur!

★★★

Birinci gerçeğe hiçbir itirazım yok.

Viyana’dan Çin Şeddi’ne kadar uzanan bir Türklük dünyasını Atatürk’ün ne hale getirdiğini görmemek olanaklı mı? Elbette ki, 1920’lerin “gelişmiş ve demokratik” Anadolusu’nu o güzelim haliyle bırakmamanın suçu Atatürk’ündür!

İkinci gerçekte “ufak” bazı düzeltmeler gerekiyor.

Vahdettin’in Atatürk’ü Anadolu’ya yolladığı doğru da,“Git de düşmanları kov!” dediği, birazcık tarihsel gerçeklere ters. Yollarken avucuna çaktırmadan sıkıştırdı ğı “yol harçlığı’ nın tutarı da accık abartılı.

Peki niçin gönderdi?

Başta İngilizler olmak üzere, büyük devletlerin isteklerini yerine getirmek ve tahtını kurtarmak için… Direnişleri bastırmak, silahları toplatmak ve orduyu denetim atfına aldırmak için…

Peki niçin Atatürk’ü seçti?

Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’nda zafer kazanmış “tek Osmanlı Paşası” olduğu için.. Anafartalar’dan sonra tüm Anadolu’da “yaşayan bir efsane” haline geldiği için..

Peki koca Osmanlı Sultanı, koca Osmanlı Paşası’na ne kadar bahşiş verdi?

Önce İçişleri Bakanlığından ‘‘bin” lira… Sonra “örtülü ödenek “ten “25 bin” lira. (Sayın Mercümek bile o parayı bugünkü 146 milyar lira haline getirmek için çok
zorlanır!)

M. Kemal’in nasıl parasızlık çektiği ve Amasya’dan başlayarak masrafların nasıl Topçuoğlu Nazmı Bey’in verdiği 5 bin lira ile karşılanabildiği, belgeleriyle ortada.

Vahdettin, yurtdışına çıktıktan sonra M. Kemal’i kendisine başkaldırmakla suçlamıştı. Ama suçlamalarının hiçbir yerinde, kişisel servetinden kendisine para verdiğini söylememişti.

Acaba geleceğin Atatürk’ünü güç duruma sokmamak için mi? Yoksa bizim “tarihsel yaları” uzmanlarını sıkıntıya sokmak için mi?

Üçüncü gerçeğe de itirazım yok, yok olmasına da…
O noktada kafam biraz karışık!..

Biz hep tarih kitaplarında Atatürk’ün Samsun’a “Bandırma vapuru” ile gittiğini okumuştuk. Dostlarıma sordum; onlar da öyle okumuşlar.

Peki “resmi tarih” Atatürk’ün oflayan puflayan bir “taka ” ile gittiğini yazarken, bizim tarih kitaplarını hangi korsan yayıncı okullara zorla kabul ettirmiş acaba?

★ ★★

Ve ekrana bir aralık bir adam geldi.

İsminin başında “Prof, ” yazılıydı. Altında da “Türk Tarih Kurumu Başkanı” deniliyordu.

Tarihimizi gençlerimize “gerçek manada” doğru olarak öğretmediğimizi söyledi. Doğruyu “İslam Ansiklopedisinin yazdığını söyledi. Bıraksalar, kimbilir daha
neler neler söyleyecekti.

12 Eylül’ün Atatürk’ün mirasına el koyup, kurumunu devletleştirip, başına getirdiği bir -memurdu bu adam. Konuştuğu dil de Atatürk’e karşıydı, belli ki kafasının içi de.

Rufai Şeyhi’nden RP’nin propaganda işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısına kadar uzanan rollerde, ona da “hık deyicilik” düşmüş olmalıydı…

“Belki bazılar görmemiştir” diye ikinci kez ekranlara gelen oyunu ben kasetten izledim. İzlerken de nedense Hıncal Uluç’un bir yazısı geldi aklıma. Marmans’teki adam ve arkadaşlarının el koydukları, Atatürk’ün Türk
Dil Kurumu yöneticileri için yazılmış bir yazıydı bu.

İsmi de “12 Eylül Pinokyo”ları idi.

Pinokyo denilince, benim de gözümün önüne ipler gelir hep. Merak eder dururum, “Ucundan acaba kimler çekiyor?” diye.

Ve o iplerin ucu acaba okyanusları da aşıyor mu, diye.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz