Anasayfa » Olumsuzluğun Psikolojisi mi, Sosyolojisi mi?
Ahmet Taner Kışlalı Yazıları Cumhuriyet Gazetesi Haftaya Bakış Köşe Yazıları

Olumsuzluğun Psikolojisi mi, Sosyolojisi mi?

Yazı Hakkında

Başlık: Olumsuzluğun Psikolojisi mi, Sosyolojisi mi?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 29 Ağustos 1999, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Olumsuzluğun Psikolojisi mi, Sosyolojisi mi?

Daha önce de bu köşede yer almıştı ama., galiba hiçbir zaman, bu kadar ‘İşte şimdi tam zamanı’ dediğim bir vesile olmamıştı.

Prof. Maurice Duverger şöyle diyor:

“Çoğulcu bir rejimde kitle iletişim araçları devlet karşısında özgürdür, ama para karşısında özgür değildir. Kapitalist iletişim, normal zamanda yurttaşları uyutmak, galeyan halinde olduklarında da onları kışkırtmak eğilimindedir. Oysa normal zamanda yurttaştan uyanık tutmak, kızgınlığa kapıldığında da yatıştırmak gerekir.”

Yaşayan en büyük siyaset bilimcilerden birisi, bu sözleri sanki bugünün Tûrkiyesi için söylemiş.

Yanlış mı söylemiş?

Yoksa eksik mi söylemiş?

★★★

TV ekranında, Türkiye’nin en saygın ruhbilimcilerinden birisi dan Prof. Dr. Özcan Köknel.. Hiçbir yanlış anlamaya yer bırakmayacak kadar açık konuşuyor

– Felakete uğramış kişiye yardım etmek istiyorsanız, yapabileceğiniz çok şey var. Ona yatacak yer bulabilirsiniz, su verebilirsiniz, yiyecek verebilirsiniz. Altına serecek bir kilim verebilirsiniz. Sevgi verebilirsiniz…

Ve düşünce zincirini sürdürüyor:

– Ama en yapmamanız gereken şey. onun kızgınlığını körüklemektir. Depremle ilgili suçlular listesi çıkarıp, onun güzüne sokmaya çalışmaktır.

Örnek de veriyor:

– Bir kaza olduğunda, ilk iş kazaya uğrayana yardım etmektir. Kaza niçin oldu? Sürücü hatasından mı, arabanın teknik donanım yetersizliğinden mi, hava koşullarından mı, yoksa yola dökülen mıcırdan ve yetersiz işaretlemelerden mi?.. Bunlar, o anda değil, daha sonraları üzerinde durulması gereken konulardır!

Yanlış mı?

Bir ünlü siyaset bilimci ile bir ünlü ruhbilimcinin aynı noktada buluşması, acaba bir rastlantı mı?

★★★

Bir kısım basında manşet: “Vergiye hayır, gönüllü yardıma evet!’

Oysa alınması düşünülen vergiler, bir tür “lüks vergisi” niteliğinde. Ne birden fazla ev sahibi olmak zorunlu bir gereksinme, ne de özel araba ve cep telefonu…

TV’nin canlı yayınında Antalya’ dan bir bayan telefon ediyor. Ağlamaklı:

– Bugün saat 15,00’te bankaya yardım yapmak için gittim. Sınırlı aylığımdan ayırabildiğim 10 milyon lirayı yatırmak için… Uzayan bir yardım kuyruğu bekliyordum. 0 saate kadar gelen ilk kişi olduğumu öğrenince inanamadım, yıkıldım.

Vergiden vazgeçilmesinden zararlı çıkanlar kimler?
Depremzedeler!

Bir kısım basında büyük manşet. “Güvenmiyoruz!’

Kime?.. Devlete, kuramlarına!

Sonuç?.. İngiliz Kızılhaçı, Kalay aracılığıyla yapmayı düşündüğü büyük bir yardımı durduruyor. Dışarıda ve içeride sayısız kişi, yardım yapmada du’ taksama geçiriyor.

Zararı kime?

Depremzedelere!

Kimisi. “Deprem olmuş. TBMM niçin başka konulan görüşüyor’ diye kızıyor, devlet çarkının dönmesinin herkesin yaranca olduğunu düşünmeden..
Kimisi, “Her şey berbat, hükümet istifa etmeli” diye köpürüyor; böyle bir ortamda bir de hükümet bunalımı yaratmanın, neredeyse “ihanet” olacağını aklına bile getirmeden…

Ve kızgınların arkasında hep aynı körük.

Bir kısım basın!

Kazananlar “tiraj”lar ve “izlenme oranlan” mı bilmiyorum. Ama kaybedenler hep aynı. Ve belli!

Eğer kazanan satış sayılan ve izlenme oranlan ise, bundan şu anlam çıkar Kimimiz eziyet etmekten hoşlanıyoruz, kimimiz de eziyet edilmekten!

Basındaki’ sadistler, izleyicilerine eziyet etmeyi seviyor olmalılar. İzleyiciler arasındaki mazoşistler de, kanal kanal dolaşarak en karamsar görüntü ve yorumları arıyor olmalılar.

Acaba sadistlerden ve mazoşistlerden oluşan bir toplum muyuz? Yoksa -Duvergar’nin değerlendirmesiyle- sadece kapitalizmin “evrensel” yasalarına
mı uyuyoruz?

Sorunun yanıtını araştırırken, kızımın hazırlamakta olduğu doktora tezindeki bir tümceye takıldım:

“Vizyon, bugün düzeltilmek istenen olumsuzluklara değil, yaratılmak istenen olumlu geleceğe odaklanmalıdır…”

Ve tam o sırada radyodan bir psikoloğun sesi geldi kulağıma:

– Eski, ölmüş umudu canlandıramazsınız; ama geleceğe dönük yeni umutlar yeşertebilirsiniz!..

Vizyonsuz ve umutsuz bir toplumun geleceği olabilir mi?

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz