Anasayfa » Seçmen mi Değişti, Yoksa RP mi?

Yazı Hakkında

Başlık: Seçmen mi Değişti, Yoksa RP mi?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.4)
Tarih: 08 Kasım 1992, Pazar

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Seçmen mi Değişti, Yoksa RP mi?

RP olayına doğru tanı koymak için yapılacak ilk şey, çok ciddi bir kamuoyu yoklaması. Son seçimlerde oy kullanan seçmenlere şu iki soru yöneltilmeli:

– Geçen seçimlerde kime oy vermiştiniz?

-Bu kez niçin RP’yi seçtiniz?

Üç soru da, bu seçimlerde sandık başına gitmeyenlere sorulmalı:

– Geçen seçimlerde kime oy vermiştiniz?

– Bu kez niçin oy kullanmadınız?

– Sandık başına gitseydiniz, kime oy verirdiniz?

Bu soruların yanıtları alınmadan yapılacak her yorum, bir varsayım olmanın ötesine geçemez. Ama ciddi bazı varsayımlar oluşturmak için, elimizde ciddi bazı veriler bulunduğu da açık.

★★★

Komünist Partisi, Fransa’nın en büyük iki siyasal gücünden birisi iken, geniş bir araştırma yapılmıştı: Bu kadar geniş bir kitle acaba niçin komünistleri destekliyordu? Çoğulcu demokrasiye karşı mıydılar? Fransa’da Sovyet modeli bir rejim kurulmasından mı yanaydılar?

Araştırmanın sonucu, birçok Fransıza rahat bir nefes aldırmıştı: Komünist Partisi’ne oy verenlerin büyük bir çoğunluğu Fransa’da komünist bir rejim kurulmasına karşıydı. Bu partiye oy veriyorlardı, çünkü düzenin bozukluklarına, haksızlıklarına “tepki” duyuyorlardı. Düzene en karşı parti ise FKP idi…

Türkiye’de 1950’deki Demokrat Parti patlaması, 27 yıllık tek parti dönemine olan “tepki” birikiminin bir sonucuydu…

Cezayir’de, baskıcı tek parti dönemine karşı “tepki”lerin
sığınabileceği tek yer camilerdi…

Fransa’da Le Pen, Almanya’da dazlaklar, solun “düzen karşıtlığı” bayrağını bırakmış olmasından yararlanıyorlar…

1970’lerde, “demokratik sol”daki CHP, toplumsal adaletin unutulduğu bir sermaye birikimi sarhoşluğunun yarattığı “tepki”lerin üzerinde yükselip, yüzde 42’lere varan bir halk desteği sağlamıştı.

Ama o zaman Ecevit’in elinde olan “düzeni değiştirme” bayrağı simdi RP’nin elinde. Bayrağa hâlâ talip olan ‘Karaoğlan’ın ise, onu taşıyacak ne kadroları var, ne de örgütü…

★★★

Humeyni’yi nasıl Şah yarattı ise, RP’nin ”önlenebilir” tırmanışı da Sayın Özal’ın “eseri”dir!

Toplumda yaratılan uçurumların; dürüstlüğü ahmaklık, “köşe dönme”yi başarı sayan bir dünya görüşünün; sınır tanımaz bir Amerikancılığın; toplumun değer yargıları ile alay etmeyi “özgürlük” ya da “ilericilik”, sağlam devlet geleneklerini yıkmayı “marifet” saymanın bir “eseri “dir.

Cumhuriyeti ayakta tutan kurumları çökertirken, imam-hatip okullarını çoğaltma “kurnazlığı”nın ürünüdür.

Atatürk’ü silerek çağdaşlaşabileceğini sanma “entelliği”nin sonucudur; cumhuriyeti numaralama meraklılarının
katkılarıyla oluşan bir ortamın “meyve”sidir…

RP niçin İstanbul’daki başarısını İzmir’de ya da Ankara’nın kent merkezinde gösteremiyor?

Çünkü İstanbul, düzendeki çelişki ve çarpıklıkların en sivrileştiği yerdir. Anadolu’dan Almanya’ya giden aile, karşılaştığı gelir ve kültür farkının yarattığı “şok” ile, yok
olmamak için nasıl eski değerlerine çok daha katı biçimde sarılarak kendini savunmaya çalışıyorsa; İstanbul’a göç eden Anadolulu da kendini RP’ye sığınarak koruma çabasındadır.

★★★

Ne oldu da, RP’nin “önlenebilir tırmanışı” başladı? Seçmen mi değişti, yoksa RP mi?

Hem seçmen değişiyor hem de RP.

O değişen seçmeni ise ne DYP yakalayabiliyor ne de ANAP. Zaten bunu yapmaya kalksalar, kendi doğal tabanlarını yitirebilirler.

O değişen seçmeni RP dışında yakalayabilecek tek güç “sol”dur. Fakat SHP, giderek “Yok aslında farkımız, ama biz Osmanlı Bankası’yız” havasına girdi. DSP, umutsuz savaşı tek kişi ile sürdürmekte kararlı. CHP ise, henüz sahnede yok.

Seçmen değişirken, RP de değişti. Artık 1970’lerin MSP’si değil söz konusu olan.

RP, daha 1991 seçimlerinde arı Türkçe sloganlar, başörtüsüz kadınların bulunduğu afişler kullandı. Artık Sayın Erbakan, Anıtkabir’den kaçarak oy toplama sevdasında değil.

Dinsel temalar ön plana çıkarılmıyor. Sivrilik yapanların kulağı çekiliyor.

Demirel, iktidar olabilmek için “orta-sol” seçmene açılmak zorunda kalmıştı. RP de kule partisi olma yoluna girmezse devre dışı kalacağını, “müzmin” muhalefet olmaktan kurtulamayacağını anladı.

★★★

Peki RP, bu oy patlamasını genel seçimlere kadar arttırarak taşıyabilir mi?

Çok zor!..

RP, 1991’de Avcılar’da 24 bin oy ile yüzde 24 oy oranını
tutturmuştu. Katılma düştü ve bu kez 22 bin oy ile yüzde 36’ya çıktı.

RP’nin beklenmedik yükselişi bundan ürken kitleleri genel seçimlerde sandık başına itecek ve oyları azalmasa da
oranı azalacaktır.

Artık TV’deki açık oturumlarda ve alanlarda, Erbakan’a saldıran sadece Doğu Perinçek olmayacaktır. Örneğin, sadece Ecevit sormayacaktır, niçin Almanya ya da Suudi Arabistan karşıtı tek söz bile etmekten çekindiğini!..

Ve umarım ki, “sol”un RP’nin “yeni oyları” üzerindeki rekabeti artacaktır. Ama bunu her kesime mavi boncuk dağıtarak yapmaya olanak yoktur. Halkın tepkilerini yönlendirme iddiasında olanlar, inandırıcı olmak için açık ve net olmak zorundadırlar:

İçteki düzene seslerini yükseltirken de, dünyadaki haksızlıklara tepkilerini dile getirirken de!.. Atatürkçülüğe sahip çıkarken de!..

Sorun bakalım RP’nin yeni seçmenlerine; bir “din devleti” mi istiyorlar, yoksa “hakça bir düzen” mi?..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz