Anasayfa » Sistemi mi Değiştirmeli, Partileri mi?

Yazı Hakkında

Başlık: Sistemi mi Değiştirmeli, Partileri mi?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 08 Ocak 1999, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Sistemi mi Değiştirmeli, Partileri mi? (2)

Siyasal bilimcilerin üzerinde birleştikleri bir yargı
vardır:

– Bir ülkedeki siyasal parti sistemini ve o partilerin yapısın bilmek, o ülkenin anayasasını bilmekten çok daha önemlidir… O ülkenin rejimi hakkında çok daha doğru bir fikir verir.

Nedeni de çok yalın!

O anayasayı yaşama geçiren ya da geçirmeyen,
işleten ya da işletmeyen o partilerdir…

Geçen yazımda dört soru sormuştum;

Siyasal sistemi mi değiştirmeli? O sistemi çıkmaza sokan partiler mi değiştirmeli? Yeni partiler mi kurmalı? Yoksa o partileri yönetenleri, özellikle de “demirbaş” genel başkanlarını mı değiştirmeli?

Sistemde yapılacak köklü bir değişikliğin yaratacağı sakıncalar, geçen yazının konusuydu. Şimdi sıra son iki soruyu yanıtlamakta…

★★★

Suçu kişilerde aramak kolaydır, ama yanıltıcıdır.

Bırakın genel başkanlığı, milletvekilliği bile yapması “caiz” olmayan bazı siyasetçilerimizin olduğu doğru… Ama Ecevit’in, Yılmaz’m Baykal’ın, Kutan’ın, Cindoruk’un olumsuz insanlar olduklarını kim
söyleyebilir?

Hepsi de zekidir., deneyimlidir., dürüsttür., düşündüğünü anlatma yeteneğine sahiptir.. Hepsi de, bir partiye genel başkanlık yapabilecek nitelikte insanlardır.

Öyleyse yanlış nerede?

Yanlışlık onların genel başkan olmasında değil.
Yanlışlık, hataları biriktiği, yıprandıkları hatta partilerine yük konumuna geldikleri durumda da, oturdukları yerden kıpırdatılamamalarında.

Yanlışlık, onların yanlışlarını önleyecek süreçlerin,
kendi partilerinin içinde işleyememesinde. Ve de
onlar gibi düşünmeyenlere, partilerinin içinde hayat
hakkı tanınmamasında!..

Partilerin bu yapısı değişmediği sürece; falanca kişi partisinin başından gitse de, yerine filanca kişi gelse ne değişir? Aynı olumsuz tutumları, bu kez de filanca kişi ve “etrafı” takınmaya başlar.

★★★

Demokrasi oyununun oyuncuları bellidir.

Siyasal partiler ve baskı grupları.. Partiler, iktidara
gelmek amacıyla kurulurlar. Baskı grupları da O iktidarı ve dolayısıyla partileri etkilemek amacı taşırlar.

Çağdaş demokrasilerde, ülke yönetimine asıl katılım, bu iki aracı ile olur..

Türkiye’de son yıllarda “sivil toplum” hızla gelişiyor. Ve sivil toplum geliştikçe de, baskı gruplarının ağırlığı artıyor.. Ama siyasal partilerin demokratik olmayan yapıları, bu gelişimin izlenmesini önlüyor. Sivil toplum örgütleri güçlenirken, partiler zayıflıyorlar toplumsal beklentilerin gerisine düşmeye-başlıyorlar.

Demokrasimizi çıkmaza sokan iki temel çelişki işte buradadır:

Bir, partilerin anti demokratik yapısı.. İki, partilerin
sivil toplum örgütlerinden kopukluğu!

★ ★★

Ne yapmalı?

Partilerin, üyelik ödentilerini veren, gerçek üyelere dayalı olması sağlanmalı.. Önseçimler, tüm üyelerin oy verecekleri biçimde düzenlenmeli.. Parti içi seçimlerde, orantılı temsil (nisbi temsil) sistemi uygulanmalı..

Ve her sivil toplum örgütü, kendi düşünce ve çıkarlarına uygun olan parti ile “organik ilişki” içine girmeli..

Böylece, milletvekillerinin gerçekten de “milletin vekilleri” olması olasılığı artacaktır. Partinin her düzeydeki yönetim kademelerinde, parti içindeki bütün gruplar “güçleri ölçüsünde” temsil edilecektir. Kimse kendisini yönetimden dışlanmış hissetmeyeceği
için, parti çok daha canlı ve etkili olacaktır.

Ve “lider sultası ” olanağı ortadan kalkacaktır!
Daha da önemlisi..

Özellikle sivil toplum örgütlerinin parti içindeki temsili sayesinde.. Siyaset, kişisel çıkarların öne çıktığı çirkin bir oyun olmaktan kurtulacaktır!

Peki, partileri böyle bir yapısal değişmeye zorlayacak yasal düzenlemeler gerçekleştirilemezse.. Ve bugünkü partiler, böyle bir yapısal değişime karşı dirençlerini sürdürürlerse ne yapmalı?

Bu konudaki tüm umutların kesildiği noktada…

Benzer ideolojileri paylaşan sivil toplum ötgütleri
bir araya gelmeliler. Ve yukardaki koşulları yaşama
geçirecek “yeni” partilerin çekirdeğini oluşturmalılar.

Yeni bir umudun doğuşu, ancak umutların tükendiği noktada kolaydır.

Hele bir de o umut, 75 yıl öncesinin ışığını, 21. yüzyıla taşımaya adaysa!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz