Anasayfa » Sosyal, Çetin, Karayalçın ve CHP…

Yazı Hakkında

Başlık: Sosyal, Çetin, Karayalçın ve CHP…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 31 Mart 1995, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Soysal, Çetin, Karayalçın ve CHP…

Şu satırları bir ay kadar önce İlhan Selçuk yazmıştı:

“Temel sorun, CHP’nin özbenliğini yeniden tanıması,
kimliğini saptaması, yerini belirlemesinde odaklaşıyor (…)
‘Aslan sosyal demokratlar’ın ‘Cumhuriyet Halk Partisi’adını neden aldıklarını kamuoyuna anlatmaları gerekiyor.“

Altıoklu bayraklar altında olmadık işler yapanlar niçin birleştiler?

Hatalarını anladıkları için mi?

Yoksa silinip gitmemek, yeniden seçilebilmek için mi?

Eğer İkincisi geçerli ise birleşmeye bağlanan umutlar da önünde sonunda sönecek demektir. Bugünün CHP’sinin yarına kalıp kalmayacağı, üç ismin arkasındaki gerçeği iyi değerlendirmesine bağlı.

Murat Karayalçın‘ın, partinin başına geçerken hangi nitelikleri öndeydi?

Gençliği, yaratıcılığı ve özellikle de “laf değil, iş ” üreticiliği.

Kendisinin geçmişteki siyasal çizgisi ile ilgili suçlamalar haksızdı. Ama ideolojiye fazla önem vermemesi, numaracı cumhuriyetçilerle fazla içli dışlı oluşu gözlerden kaçıyordu.

Kendisine “Kemalist çizgi”yi vurgulaması önerisini götüren bir milletvekiline şöyle demişti:

– Ben bunu arkadaşlara nasıl kabul ettirebilirim?

Oysa “önder“, önce çizgisini seçer, sonra bu çizgiye uygun arkadaşlar bulur, arkadaşlarına uygun bir ideoloji aramaz.

Yetenekli, sevimli, siyasetten çekilmemesi gereken bir insan Sayın Karayalçın. Geçenlerde Batılı bir büyükelçi, kısa zamanda bazı dosyaları iyi öğrenmiş oluşundan övgü ile söz ediyordu. Ama Müslüman mahallesinde salyangoz satılmayacağını öğrenirken, kaçınılmaz bedelini de ödedi!

★★★

Mümtaz Soysal ne yapmak istiyordu?

Kemalizmi 2000’li yılların koşullarına taşımak! Taşımanın
yükünü sırtlayabilcek bir parti yapısı oluşturmak!

Ve o kimlikle bağdaşmayanları, kapının önüne koymak!

Fazla mı katıydı?

Sanmıyorum, çünkü o katılık, soyunulan tarihsel görevin gereğiydi.

Mustafa Kemal, Anadolu’ya aydınlanma devrimini getirirken katı değil miydi? Bugün Anadolu’nun yeniden karanlığa doğru yol almasında, o sulandırılmış tutumların, “vıcık vıcık ” ödünlerin katkısı ne kadardır?

Tüketilmiş bir “miras “a yeniden sahip çıkmanın ilk koşulu, açık ve kararlı olmaktır.

Sayın Soysal niçin arkasında geniş bir kamuoyu desteği buldu? O destek ve heyecan ortada iken Soysal’in yolu
kesildi. Sadece bu bile, o iki partide niçin bazı şeylerin tepeden tırnağa değişmesi gerektiğini ortaya koymuyor muydu?

★★★

Şimdi sıra Hikmet Çetin‘de.

Kemalist geleneğe bağlı olduğuna kuşku yok. Ama onun
gereklerini yerine getirebilecek mi?

Katı değil, uzlaşmacı.

Ve daha genel sekreterlik sorununda, Soysal’ın haklılığı
ortaya çıktı. Düşünceleri tamamen çakışan bir Hasan Fehmi Güneş yerine, kendisinin yerinde Deniz Baykal‘ı görmek istediği açık olan bir genel sekreterle çalışmak zorunda.

Peki CHP kurultay delegelerinin -neredeyse yüzde 90 oranında- Baykal’ın bindirilmiş kıtası izlenimim vermesinin sorumluluğu kimindi?..

Sorun, hükümet düzeyinde de sürüyor.

Örneğin hükümette niçin Ercan Karakaş var da, İsmail Cem yok?

İkisi de numaracı cumhuriyetçiler nezdinde saygınlığa sahip. Ama Sayın Cem hiçbir zaman “Altıok’un üçünü atalım, bayrağı da değiştirelim!” demedi. Demeyecek kadar CHP’nin tarihine saygılı… Oysa Sayın Karakaş bunu açıktan savunuyor.

Saklamayacak kadar CHP’nin tarihsel kimliğini boşveriyor…

Ve hükümette Cem yok, Karakaş var!

Ve Çetin’in sağ kolu Güneş değil, Keskin!

Çünkü Baykal ‘severler için, Güneş ile Cem “lidere ihanet eden iki genel başkan yardımcısı”…

Sayın Karakaş -ideolojik olarak- acaba Hikmet Çetin’e mi daha yakın, yoksa Cem Boyner’e mi? Sayın Çetin, bu sorunun yanıtını kendi kendine içtenlikle verdiğinde, acaba, görevini yapmış insanların huzuru içinde uyuyabilir mi?

★ ★★

Evet, temel sorun, CHP’nin özbenliğini yeniden kazanmasında… Kimliğini saptamasında… Niçin “Cumhuriyet Halk Partisi” adını aldığını halka anlatmasında…

Yapabilecek mi?

Eğer İnönü adının hükümetteki varlığı buna yetseydi Sayın Erdal İnönü partinin başındayken bu günlere gelinir miydi?..

Dost acı söyler!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz