Anasayfa » Söyleyemediklerim…

Yazı Hakkında

Başlık: Söyleyemediklerim…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 21 Mart 1997, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Söyleyemediklerim…

Atatürk’ün, Serbest Fırka’nın kurulması için çaba gösterdiği günlerdedir. Demokrasiye ulaşmak ve yönetim yanlışlannı azaltmak için bir muhalefet
partisinin gerekliliğine inanmaktadır.

Atatürk’ün partisinin karşısına, artık yeni bir parti çıkacaktır.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak sorar:

– Ya onlar (Serbest Fırka) iktidara gelirlerse?

Mustafa Kemal yanıtlar:

– Olabilir. Biz hiçbir zaman, daima iktidarda kalacağız diye bir iddiada bulunmadık ki…

– Ya devrim ilkelerinden saparlarsa?

– Haa bak.,. İşte bu olmaz! Sen, ben ve devrimlerin değerini ve hedefini kavramış olanlar, bu gibileri her zaman ortadan kaldırabilecek ve devrim
ilkelerini koruyabilecek güçte olacaktır. Korkma!

★★

NTV’de Zülfü Livaneli‘nin yönettiği “Aklın Köle” programından sonra bu olayı anımsadım… Atatürk’ün konu edildiği bir açık oturumdu bu

Benim dışımdakilerin Atatürk ve Mustafa Kemal ayrımına özen gösterdikleri… Ve sürekli olarak Mustafa Kemal’i tercih ettikleri…

Mustafa Kemal ile de Kemalizmi ayırma eğiliminin ortaya çıktığı bir oturumdu.

İki kez yayımlandı.

Arkasından çok telefon ve mektup geldi.

Başlayıp da bitirilememiş düşünceler… Yarıda kesilmiş tümceler… Bir zincirin kopuk kopuk halkaları…

En azından bir kesim izleyicinin duyduğu anlaşılan gereksinmeyi karşılamak gerekiyordu.

Bir topluma damgasını vurmuş olan bir önderi nasıl değerlendirirsiniz?

Önce hangi koşullarda yola çıktığına bakarsınız… Yani toplumunun ve dünyanın o günkü koşullarına…

Arkasından sıra amacına ve bu amaca giderken neler yaptığına gelir.

Sonunda da toplumu nereden alıp nereye getirdiğini ölçersiniz.

1920’ler Anadolusu nasıldı?

Sanayi yok; kefen bezi bile dışarıdan geliyor… Kişi başına düşen yıllık ulusal gelir 67 dolar; ülke bugünün Bangladeş’i kadar yoksul… Her on erkekten ancak birisi, her bin kadından ancak dördü okur yazar… Halkın yüzde sekseni köylerde, ortaçağ koşullarında yaşıyor… En çok satan gazete, İstanbul’da 2-3 bin basıyor.

Batı’da çağdaşlaşmayı ve demokrasiyi gerçekleştirmiş olan toplumsal sınıflardan hiçbirisi yok.

Dünyada demokrasiler yıkılıyor, baskı rejimleri ve ırkçılık tırmanıyor.

Atatürk’ün amacı, demokratik ve çağdaş bir toplum yaratmak!

Neler yapıyor?

Laiklik… 404 Halkevi, dört bin kadar Halkodası.. Köy Enstitüleri… İdeolojik bir ayrım yapmadan Türkçe’ye kazandırılan dünya klasikleri… Eğitim seferberliği… Ve demokrasinin adını bile duymamış bir topluma, demokrasiyi ve özgürlükleri öğretmek için kendi eliyle yazdığı bir kitap..

Çünkü özgür düşünmenin koşullan yaratılmadan, demokratik bir kültür olmadan, demokrasi de olmaz çağdaşlık da. Ve tarihte, halkına demokrasiyi öğretmek için kitap yazmış bir diktatör de yoktur, olamaz!

“Kul”lardan “yurttaş1″ yaratmak için çalışıyor… Toplumu çağa taşıyacak “yeni insan “ı var etmek için çabalıyor.

Başka?

Batı’da yüzyıllar boyu mücadele ve kanla elde edilmiş siyasal ve toplumsal hakları, kendi insanına bir bir veriyor… Tek kişinin burnu bile kanamadan.

Türk kadını yasal ve siyasal eşitliği, Fransız ve İsviçre kadınından çok çok önce elde ediyor, (işçiye grev ve toplusözleşme hakkını tanıyarak bu uzun listeyi noktalayan da gene 27 Mayıs’ın Kemalistleridir.)

Hiçbir zaman “ben” demiyor… “Ulus diyor”, “halk” diyor, “Meclis ” diyor.

Çok parti için o olmayınca “bağımsız” bir muhalefet grubu için çaba gösteriyor. (Tarihte kendi eliyle muhalefet yaratmaya çalışmış diktatör de yoktur ve olamaz!)

Ortaçağ toptumundan “sivil toplum ” yaratmaya çalışıyor,., Dil ve tarih devrimlerini, devlete değil derneklere emanet ediyor. Bugünün TRT’sinin anası olan kurumu, bir devlet dairesi olarak değil, bir ticari ortaklık olarak kuruyor.

En gelişmiş sivil toplumların, en yaygın sivil toplum örgütlenmesini, kooperatifleri getiriyor.

★★★

Sonuç?

Türkiye, İslam dünyasında, çağı kuyruğundan yakalamış tek ülke!.. Hem de son yarım yüzyıldaki tüm sapmalara, aymazlıklara ve hatta ihanetlere karşın…

Kimisi ağaçlan incelemekten ormanı göremiyor.
Kimisi gördüğü yemyeşil ormana “kıraç tarla” diyor. Kimisi de ormanda yolunu yitirmiş ve yitmiş.

Oysa her şey çok açık ve net.

Gerisi de “laf-ı güzaf”…

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz