Anasayfa » Üç Mektup…

Yazı Hakkında

Başlık: Üç Mektup…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 27 Mayıs 1994, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Üç Mektup…

Nasıl ki Cumhuriyet diğer gazetelerden çok farklıysa.
Cumhuriyet okuru da çok Özel, çok farklı bir okur.

Okuyan ve düşünen bir okur.

Üstelik de, edilgen değil etken… Birikimini ve düşüncelerini sizinle ve çevrasiyle paylaşan bir okur. Tartışan, araştran, doğru bildiğini savunan.

Araştırmalar da gösteriyor: Cumhuriyet bakılan değil,
okunan bir gazete… Bir Cumhuriyeti yaklaşık beş kişi
okuyor. Üstelik de, hemen her köşesini okuyor.

Türkiye’de bu konuma yaklaşan başka hiçbir gazete yok!

Eğitim düzeyi yüksek, bu ölçüde bilinçli bir okura sahip olmak bir şans ..Ve Cumhuriyet yazarı olmak da, bu nedenle bir ayrıcalık!.. .

Okurlardan sürekli mektuplar geliyor. Mutlu oluyorsunuz. Paylaşılan düşüncelerin size güç kattığını görüyorsunuz.

Ama ne teker teker yanıt vermeye olanağınız var, ne
de köşenizde onlara yer vermeye..

Üzülüyorsunuz

***

Sayın Zeki Büyüklenir’in mektubu, çoktandır dosyamın en üstünde… “Sivas katliamından kurtuluş sevincini bir türlü yaşayamadım” diye başlamış.

1960’lı yıllarda, Gürbüz Şimşek adlı bir ortaokul öğrencisinin, kompozisyon ödevinde Atatürk ile Lenin’i kıyasladığı için tutuklandığını anımsatıyor. Ve ekliyor:

“O dönemleri geçirdik. Daha önceki dönemleri de,
daha sonraki 12 Eylül yönetiminin baskılarını da Atatürk
diye diye Atatürk Çevrimlerinin temelini dinamitleyenleri de. Sizin bir tümcenizde, son yılların sosyal yapısındaki çarpıklıkları içinden yıkılmadan su yüzüne çıkarak, yine örnek ve önder durumunu koruyan bir Mustafa Kemal vardı. ‘Çünkü tarih Lenin’i değil Mustafa Kemal’i
haklı çıkardı’ diyordunuz Bu gerçeğin ta kendisi olan
gerçeği yeniden gündeme getirmenizde, bir sevgilinin
sevgilisine her ‘seni seviyorum’ deyişindeki hazzı alır
gibi oldum.”

Sayın Büyüktanır, mektubunda Yakup Kadrinin iki
tümcesini de aktarmış:

“Vücuda getirdiği bina bir katedral gibi muğlak ve azametli değil, fakat bir partenon kadar sade ve ölçülüdür. Onun içindir ki, nice katedraller yıkıldıktan sonra bile o yine ayak üstünde duracak ve Fidyas’ın yekta şaheseri gibi, gelecekteki mimarların başvuracakları bir abide olarak yaşayacaktır ”

Bugün köşemde değinmek gereğini duyduğum ikinci
mektup, Sayın Prof. Dr. Metin Bara’dan. Bir soru ile başlıyor:

Şeriatçı güçlerin ne kadar hızla büyüdükleri hepimizin malumu. Bunlara, çerez kabilinden ‘Yeni Osmanlıları, 2 Cumhuriyetçiler’i, dar görüşlü,yeteneksiz politikacıları da eklemek mümkün bizler, yani gerçek Atatürkçüler. Onun devrimlerine her geçen gün daha fazla inananlar, ne yapıyoruz?”

“Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği “kitabı mı imzalarken, yazdığım bir tümceyi anımsatıyor: ‘‘..paylaşılan değerlerin verdiği güç ile. ” ve ekliyor:

“İyi’lerden biri alçak karanlıkçılar tarafından öldürülünce ayağa kalkıp. Iran Konsolosluğu karşısında. ‘Şeriata geçit yok’ diye bağırıp doyuma ulaşıyoruz. Sonra, başka bir ‘iyi’ saldırıya uğrayana kadar duruluyoruz.
Gerici güçlere karşı koymaya çalışan Atatürkçü topluluklar var olmasına var. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği. Atatürkçü Düşünce Derneği, Devinimciler ve diğerleri. Her biri çok kıymetti, ama etkinlikleri oldukça sınırlı Acaba, bu birikimler arasındaki etkileşimleri arttırmak, hızlandırmak amacı ile federasyon türü bir yapılanma düşünülemez mi? Böyle bir kuruluşun etki
sahası daha geniş olmaz mı?”

★**

Yazıma başlarken üç mektuba yer vermek niyetindeydim. Ama birden gözüme, elle yapılmış bir karakalem Atatürk portresi ilişti. Bir süre önce Hacettepe Üniversitesi Beytepe bölümünde yaptığım bir konuşmadan sonra armağan edilmiş bir portreydi bu.

Hakan Turan adlı genç, bu değerli armağanının üzerine, Atatürk’ün şu sözlerini yazmıştı:

“Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi onaylayacaklardır.
Zaman süratle ilerliyor.. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, akim ve ilmin gelişimini inkar etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır… Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.”

Atatürk’e inanıyorsak, aklın sonunda mutlaka galip
geleceğine de inanmalıyız!..

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz