Anasayfa » Uzlaşmalı mı Uzlaşmamalı mı?

Yazı Hakkında

Başlık: Uzlaşmalı mı Uzlaşmamalı mı?
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 22 Şubat 1995, Çarşamba

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Uzlaşmalı mı
Uzlaşmamalı mı?

Demokrasi elbette ki bir hoşgörü ve uzlaşma rejimidir!

Ama “koşulsuz uzlaşma”olmaz!

Ana ilkelerden ödün vererek uzlaşırsanız, sonunda ilkelerinizi tümden yitirirsiniz. Uğruna ödün verdiğiniz “barış”ın geçici olduğunu çok geçmeden anlarsınız. Sadece
ilkelerinizi yitirmekle kalmazsınız, giderek “onurlu” bir barış umudunu da yitirirsiniz.

Geriye “teslim” olmaktan başka çıkar yol kalmaz!

★★★

Hikmet Çetin uzlaşmacıdır.

Ama ancak ana ilkelerde birleşenlerin uzlaşması “barış”
ve “güç” getirir. İki partiyi CHP çatısı altında birleşmeye
iten temel etken nedir? CHP’nin “Atatürk’ün kurduğu
parti “oluşu.

Peki bu birlikteliğin “ideolojik anlamı”nın ne olması gerekir?

– Kemalizmi 2000’li yıllara taşımak!

Tıpkı CHP’nin geçmişte. Kemalizmi 1970’li yıllara taşıyarak büyümesi gibi… İlkeler aynı, ama koşullar farklı. Değişen koşullara değişmeyen çözümler de küçültür; koşullar değiştikçe ilkeleri terk etmek de küçültür.

İlkesizleştirir. Tutarsızlaştırır. Sıradanlaştırır.

1930’ların, 1960’ların, 197O’lerin CHP’si aynı mıydı? Hayır!

Ama doğrultusu “aynı” idi. Ve Kemalizmin “devrimci” özüne uygun olarak, toplumsal değişmenin arkasında
değil, hep önündeydi!..

Fikret Bila yeni oluşumu, “İki partili, iki toplumlu federal sol” olarak nitelendiriyor. Aslında SHP’den devralınan
yapıyı göz önüne alırsanız, buna “iki partili” demek bile fazla iyimserlik olur. SHP’nin kendisi zaten bir “çok partili federasyon” değil miydi?

Demokraside “demokrasiyi yıkmak isteyenler” dışında
herkese yer vardır. Ama o “herkes”e aynı parti içinde yer
yoktur!

★★★

Sayın Çetin, ideolojik olarak doğru çizgidedir.

Ama yağmurdan kaçarken aynı çatı altında buluşanları, o ideolojik çizgiye çekebilecek midir? Cumhuriyet muhabirlerine, “Biz CHP’nin ideolojisi ile bütünleşemeyiz!”
diyen SHP’li kesime, çıkış kapısını gösterebilecek midir?

Yoksa onlarla da “uzlaşacak” mıdır?

Örneğin -katıldığı hemen her toplantıda- ‘Altıok’tan üç
tanesinin atılmasını savunan Sayın Ercan Karakaş’ı ne
yapacaktır? Her Allah’ın günü, gazete köşelerinden ya da
TV ekranlarından Kemalistlere sövenleri devlet kesesinden beslemiş olan Sayın Fikri Sağlar için ne düşünmektedir?

Gazeteler -veda kurultayında- Atatürk Spor Salonu’nun
tribünlerinde sadece 30-40 kadar gencin bulunduğunu
yazıyordu. Oysa aynı gün, Malatya’da Sabancı Kültür Sitesi salonuna sığmayan gençler ayakta ve kapılardaydı.
Toplantıyı düzenleyen de SHP değil, Atatürkçü Düşünce
Derneği idi!..

Deniz Baykal başkan olmuyor diye gözyaşları döken
bir CHP “delegasyonu”.

“Faşizme karşı omuz omuza!” diye tempo tutan bir SHP
“tribünü”.

Kitleler nerede, onlar nerede?

Bir partiyi büyütmenin yolu bellidir: Önce kimden oy almak istediğinize karar verirsiniz. (Çıkarları ve dolayısıyla
dünya görüşleri birbirinden çok farklı olanları aynı kaba
koyduğunuzda hiçbirisinden oy alamazsınız.) Sonra o kesimin sorunlarına çözüm getirecek bir ideoloji geliştirirsiniz. Ve, o taban ve o ideoloji ile uyumlu bir “örgüt” oluşturursunuz.

Bu uyum kendiliğinden “tavan”a da yansır.

Tutarlılık inandırıcılığı, inandırıcılık da toplumsal desteği
peşinden getirir!..

Demokrasi, bu çerçevede yer alan herkese hoşgörü
göstermeyi ve uzlaşmayı gerektirir. Bu çerçeveye ters düşenlerle ise, içerde değil “dışarda” uzlaşılır!

Evli evine köylü köyüne gider ‘Altıok’u beğenmeyenler
kapağı Boyner’in partisine atarlar. CHP de -gerekirse günün birinde o parti ile uzlaşır, “koalisyon” bile yapar.

Ama o partide olması gerekenlerle, kendi içinde koalisyon falan yapmaz!

“Ben yaptım oldu!” derse de, işte böyle olur…

“Rezil” olur!

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz