Anasayfa » Yanıtın Yanıtı…

Yazı Hakkında

Başlık: Yanıtın Yanıtı…
Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (s.3)
Tarih: 25 Ağustos 1995, Cuma

Yazı

HAFTAYA BAKIŞ

AHMET TANER KIŞLALI

Yanıtın Yanıtı…

Demokratik Cumhuriyet Programı ile ilgili yazımı Tarhan Erdem yanıtlamıştı. Ben de Sayın Erdem’i yanıtlayınca; yanıtın yanıtının yanıtı, Mehmet Kabasakal‘dan geldi.

Sayın Kabasakal, çok değer verdiğim eski bir dost. Bu nedenle, yanıtının tümüne yakınını köşeme alıyorum. Ben de yanıtımı birkaç tümce ile verdikten sonra, artık bu konuyu kapatacağım.

★ ★ ★

Mektup şöyle diyor:

“Yürütme Kurulu üyesi olduğum Demokratik Cumhuriyet Programı’na çok büyük haksızlık ettiğinize inanıyorum… önce ‘dürüst’ bir insan olarak tanıdığım Kışlalı’nın önyargılı tavrı beni üzdü. Kabine arkadaşınız Tarhan Erdem‘i ve DCP mensuplarını kendi yazdıkları ve yaptıklarıyla değil, Yeni Şafak gazetesinde çıkan yoruma bakarak suçluyorsunuz. Oysa Yeni Şafak’ta Sayın Erdem’in gönderdiği düzeltme sizin yazınızdan 15 gün önce yayınlanmıştı. Hadi düzeltmeyi görmediniz diyelim, Erdem’in size yanıtından sonra hâlâ 3 seçenekten söz etmek niye? Bu ‘kasıtlı bir çabayı’ akla getirmez mi? (…)

Suçumuz ne? 3.5 yıl emek vererek, tartışarak geiştirdiğimiz bir yeniden yapılanma programını topluma sunmak ve destek görürse partileşmesini salamak. Bu yüzden tarafınızdan ‘Prens Sabahattin’cilikle suçlanıyoruz. Programın hangi sayfasında bu
ya da başka isme rastladınız? DCP’nin amaç maddesinde yer alan ‘Cumhuriyet’in temelinde yatan akılcı ve çağdaş toplum idealine uygun’ ibaresini niye görmezden geliyorsunuz?

Biz ne istiyoruz: Tıkanan ve artık işlemez hale gelen yapıyı değiştirmek. Demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla işler hale getirmek. Bu amaçla, yönetimi yeniden yapılandırmak, en küçük yerleşme birimi olan mahalle ve köylerden başlayarak halkın yönetime daha etkin katılmasını ve doğrudan yönetimi sağlamak. Tüm sorunların Ankara’da yığılmasını ve çözülmez hale gelmesini önlemek, yerinden demokratik yönetimle yerel sorunları yerinde çözmek… Devleti ekonomideki gereksiz yüklerden kurtarmak. Devlet kaynaklarından belirli kesimlere menfaat sağlanmasını önlemek. Devleti; kurallar, normlar, standartlar koyan ve bunların eksiksiz uygulanmasını denetleyen ‘etkin bir devlet’ yapmak. İşlemeyen sağlık düzenini işletmek. Sosyal güvenliği olmayan insan bırakmamak. Altta kalanın canının çıkmasını önlemek. Yargıya bağımsızlık, hız ve güvenilirlik kazandırmak.

Önerilerimiz toplumun gerçeklerinden kaynaklanıyor, iç tutarlılık ve bütünlük içeriyor. Programı oluştururken, herhangi bir doktrinden yola çıkmadığımızı açıkça ifade ettik. Ama ‘programın bir felsefesi
yoktur’ da demedik. Programın genelinde, insana güvene dayalı, halkın her düzeyde katılımını öngören, katıksız bir demokrasi inancıyla toplumcu bir yaklaşım yatmaktadır.

(…) Tıkanan Türkiye’de, siyasetin yozlaştığı bir ortamda, böyle emeklerle hazırlanmış programları yermek yerine, yüreklendirmek daha doğru olmaz mı? Uzun yıllar aktif siyasetten uzak duran insanlara ve sol partilerden uzatılan ikbal koltuklarına ‘hayır’ demiş dostlarınıza destek vermiyorsanız, haksızlık da etmeyin.”

★ ★ ★

İşte yanıtlarım:

1) Kemalizme karşı olan dinci Yeni Şafak gazetesinde çıkan yazı bir yorum değildi. Tarhan Erdem’le yapılmış bir söyleşi idi. Gazetenin o sayısını, Toktamış Ateş‘in beni uyarması üzerine buldurmuştum.
Ama izlediğim bir gazete olmadığı için, yollandığı söylenen düzeltmeyi de görmemiştim. Söz konusu düzeltmede, Sayın Erdem’in “Altıok’a ve Atatürkçülük ilkesine karşıyız” anlamında bir söz sarfetmediğinin
vurgulandığı anlaşılıyordu.
Öyleyse üç olasılık vardı: Ya gazete bu sözü uydurmuştu. Ya söyleşinin genelinden çıkarmıştı. Ya da bu düşünce “yazılmamak kaydıyla” söylenmişti.

Dördüncü bir olasılık var mı?

2) Elbette ki programda birçok doğrular, birçok yararlı öneriler var. Elbette ki hepsi de çok değerli bir birikimin ürünü… Ama hemen tüm çözümler, temelde bir “özel girişimcilik ve yerinden yönetim” eksenine oturuyor. Bu da Prens Sabahattin’le Türkiye’ye giren ideolojik bir çizgi değil midir? Prens Sabahattin’in adını edip etmemek neyi değiştirir?
Ulusal bütünlüğü zorlamamak koşuluyla, “yerinden yönetim” ilkesini ben de destekliyorum. Özel girişime karşı olmam da söz konusu değil. Ama bunları Kemalist bir çerçeveye yerleştirmek başka, çağdaş Sabahattinci bir çizgiye oturtmak başkadır.
DCP sözcülerinin, Kemalizm ile herhangi bir bağlantı kurulmasına neden olabilecek sözler etmekten özenle kaçındıkları bir gerçek değil mi?

3) DCP hareketi içinde olanların büyük çoğunluğu, sevdiğim, saydığım insanlar. Dürüst, birikimli ve kişilikliler. “Yükselen yeni değerlerin etkisindeki, geçmiş CHP’nin sağ kanadından gelme birkaçına sözüm
yok. Ama diğerlerinin, “Kemalist devrimcilik”ten kendilerini -etken ya da edilgen bir biçimde- soyutlama çabalarını üzülerek izliyorum!

Bir kez daha yinelemek gerekiyor;

Kemalizmle bütünleşmeyen bir “sol”, Türkiye’de siyasal dengeleri etkileyebilecek ağırlıkta bir hareket oluşturamaz. Bunun söylenmesinde bir “kasıt” aramak ise, olsa olsa aşın duygusallıktır.

Orijinal Görsel

Yorum Yaz

Yorum yaz